İbni Kesir Meali |
|
1: Ta-Ha. | |
2: Biz; Kur'an'ı, sana güçlük çekesin diye indirmedik. | |
3: Ancak Allah'tan korkanlara bir bir öğüt olarak. | |
4: Yeri ve yüce gökleri yaratanın katından indirmedir. | |
5: Rahman, Arş'a hükmetmiştir. | |
6: Göklerde, yerde, ikisinin arasında ve toprağın altında bulunanlar O'nun. | |
7: İstersen sen sözü açığa vur, şüphesiz ki O; gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir. | |
8: Allah'tan başka hiç bir ilah yoktur. En güzel isimler O'nundur. | |
9: Ve sana Musa'nın haberi geldi mi? | |
10: Hani o; bir ateş görmüştü de ailesine: Durun, ben bir ateş gördüm. Size ya ondan bir kor getiririm veya ateşin yanında bir yol gösteren bulurum, demişti. | |
11: Ateşin yanına gelince; kendisine: Ey Musa, diye seslenildi. | |
12: Şüphesiz ki senin Rabbın Benim, Ben. Pabuçlarını çıkar. Zira sen mukaddes vadide, Tuva'dasın. | |
13: Ve ben; seni seçtim. Öyleyse vahyolunanı dinle. | |
14: Şüphesiz ki Ben; Allah'ım. Benden başka hiç bir ilah yoktur. Öyleyse Bana ibadet et ve Beni anmak için namaz kıl. | |
15: Çünkü kıyamet muhakkak gelecektir. Her nefis işlediğinin karşılığını görsün diye onu neredeyse gizliyorum. | |
16: Ona inanmayan ve hevesine uyan kimse, seni bundan alıkoymasın, yoksa helak olursun. | |
17: O sağ elindeki de nedir ey Musa? | |
18: Dedi ki: O benim değneğimdir. Ona dayanırım, onunla davarıma yaprak silkerim ve daha bir çok işlerde ondan faydalanırım. | |
19: Buyurdu: Ey Musa bırak onu. | |
20: O da bıraktı. Bir de ne görsün; o, hemen koşan bir yılan oluvermiş. | |
21: Buyurdu: Tut onu korkma. Biz onu yine eski durumuna çevireceğiz. | |
22: Elini de koltuğunun altına koy ki; diğer bir mucize olarak kusursuz, bembeyaz çıksın. | |
23: Bununla sana daha büyük mucizelerimizi gösterelim. | |
24: Firavun'a git, doğrusu o, azmıştır. | |
25: Dedi ki: Rabbım, göğsümü aç. | |
26: İşimi kolaylaştır. | |
27: Dilimden de düğümü çöz ki; | |
28: Sözümü iyi anlasınlar. | |
29: Kendi ailemden bir vezir ver bana; | |
30: Kardeşim Harun'u. | |
31: Onunla destekle beni. | |
32: Onu işimizde ortak yap, | |
33: Ki seni daha çok tesbih edelim. | |
34: Ve seni daha çok analım. | |
35: Şüphesiz ki Sen, bizi görmektesin. | |
36: Buyurdu: Ey Musa; istediğin sana verilmiştir. | |
37: Zaten sana, başka bir defa daha lutufta bulunmuştuk. | |
38: Hani annene vahyedilmesi gerekeni vahyetmiştik. | |
39: Onu bir sandığa koy da suya bırak. Su onu kıyıya atar. Bana da, ona da düşman olan birisi onu alır. Gözümün önünde yetişesin diye, senin üzerine katımdan bir sevgi koydum. | |
40: Hani kızkardeşin gidip diyordu ki: Ona bakacak birini size göstereyim mi? İşte böylece, annen üzülmesin de gözü aydın olsun diye seni ona geri vermiştik. Ve sen, bir cana kıymıştın da; seni üzüntüden kurtarmıştık. Hem seni bir çok musibetlerle denemiştik. Böylece Medyen halkı arasında yıllarca kalmıştın. Sonra da bir kader üzerine geldin ey Musa. | |
41: Ve seni kendim için yetiştirdim. | |
42: Sen ve kardeşin ayetlerimle git. İkiniz de Beni zikretmede gevşek davranmayın. | |
43: Firavun'a gidin, doğrusu o, azmıştır. | |
44: Ve ona yumuşak söz söyleyin, belki nasihat dinler veya korkar. | |
45: Dediler ki: Rabbımız; onun bize taşkınlık yapmasından veya azgın davranmasından endişe ederiz. | |
46: Buyurdu: Korkmayın, Ben sizinle beraberim, hem görür, hem de işitirim. | |
47: Haydi ona gidin ve deyin ki: Doğrusu biz, senin Rabbının elçileriyiz. Artık İsrailoğullarını bizimle gönder ve onlara azab etme. Hem biz, Rabbından sana bir ayetle geldik. Hidayete tabi olanların üzerine selam olsun | |
48: Doğrusu bize vahyolundu ki; yalanlayıp sırt çevirene azab vardır. | |
49: Ey Musa, Rabbınız kimdir sizin ikinizin? dedi. | |
50: Dedi ki: Rabbımız her şeye yaratılışını veren, sonra da doğru yola eriştirendir. | |
51: Öyle ise önceki nesillerin durumu nedir? dedi. | |
52: Dedi ki: Onların bilgisi Rabbımın katında bir kitabdadır. Benim Rabbım şaşırmaz, unutmaz. | |
53: O ki; sizin için, yeryüzünü döşemiş, orada sizin için yollar açmış, gökten su indirmiştir. Biz o su ile çeşitli bitkilerden çifter çifter çıkardık. | |
54: Hem siz yeyin, hem hayvanlarınızı otlatın. Şüphesiz ki bunlarda sağduyu sahipleri için ayetler vardır. | |
55: Ondan yarattık sizi, oraya da döndüreceğiz. Ve sizi, bir kere daha oradan çıkaracağız. | |
56: Andolsun ki ona bütün ayetlerimizi gösterdik ama yalanlayıp kaçtı. | |
57: Ve dedi ki: Sihirbazlığınla bizi yurdumuzdan çıkarmaya mı geldin ey Musa? | |
58: Şimdi biz de seninkine benzer bir sihir göstereceğiz sana. Bizimle senin aranda bir buluşma zamanı ve yeri tayin et ki; sen de, biz de düz bir yerde bulunalım, caymayalım. | |
59: Buluşma zamanımız; sizin bayram gününüzde, insanların toplandığı kuşluk vaktidir, dedi. | |
60: Bunun üzerine Firavun dönüp gitti ve sonra bütün hilesini toplayıp geldi | |
61: Musa onlara dedi ki: Yazıklar olsun size, Allah'a karşı yalan uydurmayın Sonra azabla sizi yok eder. Doğrusu Allah'a iftira eden, hüsrana uğramıştır. | |
62: Derken onlar işi aralarında tartıştılar ve gizlice müşavere ettiler. | |
63: Dediler ki: Muhakkak bu iki sihirbaz sihirleriyle sizi yurdunuzdan çıkar mak ve örnek olan yolunuzu yok etmek istiyorlar. | |
64: Onun için tuzaklarınızı bir araya getirin, sonra da sırayla gelin. Bugün üstün gelen felah bulmuştur. | |
65: Dediler ki: Ey Musa; ya sen at, ya da ilk atanlar biz olalım. | |
66: O da: Hayır siz atın, dedi. Bir de ne görsün; onların ipleri ve değnekleri, büyüleri yüzünden kendisine gerçekten yürüyorlarmış gibi geldi. | |
67: Bu sebeple Musa, içinde bir korku hissetti. | |
68: Korkma; muhakkak sen daha üstünsün, dedik. | |
69: Sağ elindekini at da onların yaptıklarını yutsun. Zira onların yaptıkları, sadece sihirbaz düzenidir. Nerede olursa olsun sihirbaz asla felah bulamaz. | |
70: Sonunda sihirbazlar secdeye kapanarak dediler ki: Biz, Musa ve Harun'un Rabbına inandık. | |
71: Dedi ki: Ben size izin vermeden mi O'na inandınız? Doğrusu o size büyü öğreten büyüğünüzdür. Öyleyse ben de ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama olarak keseceğim ve sizi hurma kütüklerine asacağım. O zaman hangimizin azabının daha çetin ve devamlı olduğunu bileceksiniz. | |
72: Dediler ki: Seni, bize gelen apaçık mucizelere ve bizi yaratana üstün tutmayacağız. Ne hüküm vereceksen ver. Sen ancak bu dünya hayatına hükmedebilirsin. | |
73: Doğrusu biz, hatalarımızı ve bize zorla yaptırdığın büyüyü bağışlaması için Rabbımıza iman ettik. Allah'ın vereceği mükafat daha hayırlı ve daha devamlıdır. | |
74: Kim Rabbına suçlu olarak gelirse; şüphesiz ki cehennem onun içindir. Orada ne ölür, ne de yaşar. | |
75: Kim de O'na iman etmiş ve salih ameller işlemiş olarak gelirse; işte onlara en üstün dereceler vardır. | |
76: Altlarından ırmaklar akan ve içinde temelli kalacakları Adn cennetleri vardır ve bu, arınanların mükafatıdır. | |
77: Andolsun ki; Musa'ya şöyle vahyettik: Kullarımı geceleyin yürüt. Denizde onlara kuru bir yol aç. Batmaktan ve düşmanların yetişmesinden korkma, endişe etme. | |
78: Firavun da ordusuyla onu takip etti. Deniz de onları nasıl kapladıysa öylece kaplayıverdi. | |
79: Firavun kavmini saptırdı ve onlara doğru yolu göstermedi. | |
80: Ey İsrailoğulları; sizleri düşmanınızdan kurtardık ve size Tur'un sağ yanını vaad eetik. Ve üzerinize kudret helvasıyla bıldırcın indirdik. | |
81: Size rızık olarak verdiklerimizin temizlerinden yeyin, bunda aşırı gitmeyin ki gazabımı hak etmeyesiniz. Gazabımı hak eden, muhakkak mahvolmuştur. | |
82: Muhakkak ki ben; tevbe edeni, inanarak salih amel işleyeni sonra da doğru yola gireni elbette bağışlayanım. | |
83: Ey Musa; seni, kavminden daha çabuk gelmeye sevk eden nedir? | |
84: Dedi ki: Onlar izim üzerindedirler. Rabbım, hoşnud olman için sana çabucak geldim. | |
85: Buyurdu: Doğrusu biz, senden sonra kavmini sınadık ve Samiri de onları saptırdı. | |
86: Musa kavmine kızgın ve üzgün olarak döndü ve: Ey kavmim; Rabbınız size güzel bir vaadde bulunmadı mı? Uzun bir zaman mı geçti aradan, yoksa Rabbınızın gazabına uğramak istediniz de mi bana verdiğiniz sözden caydınız? dedi. | |
87: Onlar: Sana verdiğimiz sözden kendi başımıza caymadık. O kavmin ziynet eşyasından bize yükler dolusu taşıtıldı ve biz onları attık. Samiri de aynı şekilde attı, dediler. | |
88: Derken o, kendilerine böğüren bir buzağı heykeli çıkarmıştı. Dediler ki: İşte bu, sizin de, Musa'nın da tanrısıdır. Fakat o, unuttu. | |
89: Görmüyorlar mıydı ki; o kendilerine ne bir söz söyleyebilirdi, ne bir zarar, ne de bir fayda verebilirdi. | |
90: Andolsun ki; daha önce Harun da onlara: Ey kavmim; siz, bununla sınanıyorsunuz. Sizin gerçek Rabbınız Rahman'dır. Bana uyun ve emrime itaat edin, demişti. | |
91: Onlar da: Musa bize dönene kadar, buna sarılmaktan asla vazgeçmeyeceğiz, demişlerdi. | |
92: Dedi ki: Ey Harun; bunların saptıklarını görünce ne alıkoydu seni, | |
93: Benim ardımdan gelmekten? Yoksa benim emrime karşı mı geldin? | |
94: O da: Ey anamın oğlu; saçımdan sakalımdan tutma. Doğrusu; İsrailoğulları arasına ayrılık soktun, sözüme bakmadın, demenden korktum, dedi. | |
95: Ya senin zorun neydi ey Samiri? dedi. | |
96: O da: Onların görmedikleri bir şey gördüm ve o elçinin bastığı yerden bir avuç avuçladım. Ve bunu ziynet eşyasının eritildiği potaya attım. Nefsim bana bunu hoş gösterdi, dedi. | |
97: Dedi ki: Haydi git, doğrusu hayatta artık; bana dokunmayın, demenden başka yapacağın bir şey yoktur. Bir de senin için hiç kaçamayacağın bir ceza günü var. Sarılıp durduğun üstüne düşüp tapındığın ilahına bak; yemin olsun ki; biz onu yakacağız, sonra da parçaparça edip denize atacağız. | |
98: Sizin ilahınız; ancak O'ndan başka hiç bir ilah olmayan Allah'tır. O, ilmiyle her şeyi kuşatmıştır. | |
99: Sana geçmişlerin haberlerinden bir kısmını işte böylece anlatıyoruz. Şüphe yok ki sana, katımızdan bir de zikir verdik. | |
100: Kim, ondan yüz çevirirse; şüphesiz ki kıyamet günü ağır bir günah yüklenecektir. | |
101: Onda temelli kalacaklardır. Bu, kıyamet gününde onlar için ne kötü bir yüktür. | |
102: Sur'a üflendiği gün, işte o gün; suçluları, gözleri korkudan gövermiş olarak toplarız. | |
103: Aralarında gizli gizli konuşarak: Siz, sadece o gün eğleştiniz, derler, | |
104: Onların söylediklerini Biz daha iyi biliriz. En akıllıları da: Sadece bir gün eğleştiniz, der. | |
105: Ve sana dağlardan sorarlar. De ki: Rabbım, onları ufalayıp savuracak. | |
106: Yerlerini düz, kuru bir toprak haline getirecek. | |
107: Orada ne bir çukur, ne de bir tümsek göreceksin. | |
108: O gün; hiç bir tarafa sapmadan o davetçiye uyacaklardır. Sesler, Rahman' ın heybetinden kısılmıştır ve sen; fısıltıdan başka bir şey işitmezsin. | |
109: O gün; Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez. | |
110: O, onların önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. Onların hiç birinin ilmi asla bunu kavrayamaz. | |
111: Ve bütün yüzler Hayy ve Kayyum olan Allah'a baş eğmiştir. Bir zulüm yükü taşıyanlar ise gerçekten hüsrana uğramıştır. | |
112: Kim de inanmış olarak salih ameller işlerse; o, zulümden ve hakkının yenmesinden korkmaz. | |
113: Biz onu böylece Arapça bir Kur'an olarak indirdik. Belki sakınırlar veya onlara ibret verir diye tehditleri açıkladık. | |
114: Gerçek hükümdar olan Allah; yücedir. Kur'an sana vahyedilirken; vahiy bitmezden önce unutmamak için acele tekrar edip durma ve: Rabbım, ilmimi artır, de. | |
115: Andolsun ki; Biz, daha önce Adem'e de ahid vermiştik. Fakat o unuttu ve Biz onda bir azim bulmadık. | |
116: Hani meleklere demiştik ki: Adem'e secde edin. İblis'ten başka hepsi secde etmiş, o ise dayatmıştı. | |
117: Biz de demiştik ki: Ey Adem, doğrusu bu, hem senin hem de eşinin düşmanıdır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın. Yoksa bedbaht olursun. | |
118: Zira cennette ne acıkırsın, ne de çıplak kalırsın. | |
119: Orada ne susarsın, ne de güneşte yanarsın. | |
120: Ama şeytan ona vesvese verdi ve: Ey Adem, sana ebedilik ağacını ve yok olmayacak bir mülkü göstereyim mi? dedi. | |
121: Bunun üzerine ikisi de ondan yediler. Hemen ayıp yerleri açıldı. Üzerlerine cennet yapraklarından yamamaya başladılar. Adem, Rabbına karşı geldi de şaşkın düştü. | |
122: Sonra Rabbı onu seçti de tevbesini kabul etti ve ona doğru yolu gösterdi | |
123: Buyurdu ki: Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin. Benden size bir yol gösteren gelir de kim, benim yoluma uyarsa; ne sapar, ne de bedbaht olur. | |
124: Kim de benim zikrimden yüz çevirirse bilsin ki; onun dar bir geçimi olur ve kıyamet gününde Biz onu kör olarak haşrederiz. | |
125: Der ki: Rabbım, beni niçin kör olarak haşrettin? Halbuki ben gören biriydim | |
126: Allah buyurur ki: Öyledir işte. Sana ayetlerimiz gelmişti de sen onları unutmuştun. Bugün de sen öylece unutulursun. | |
127: İşte israf edenleri, Rabbının ayetlerine inanmayanları böylece cezalandıracağız. Hem ahiretin azabı daha çetin ve daha süreklidir. | |
128: Kendilerinden önce nice nesilleri yok edişimiz hala onları uyarmadı mı? Halbuki onların yurdlarında gezinip duruyorlar. Doğrusu bunda sağduyu sahipleri için ayetler vardır. | |
129: Şayet Rabbının verilmiş bir sözü ve tayin ettiği bir vakit olmasaydı; hemen azaba uğrarlardı. | |
130: Onların söylediklerine sabret ve güneşin doğmasından önce de, batmasından önce de Rabbını hamd ile tesbih et. Gece saatlarında ve gündüzleri de tesbih et ki, Rabbının rızasına eresin. | |
131: Onlardan bazılarına; denemek için verdiğimiz dünya hayatının süsüne gözlerini dikme. Rabbının rızkı daha hayırlı ve daha devamlıdır. | |
132: Ehline namazı emret. Kendin de onda devamlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz. Sana Biz rızık veririz. Akibet takvadadır. | |
133: Rabbından bize bir ayet getirseydi ya derler. Onlara önceki kitablarda apaçık deliller gelmedi mi? | |
134: Eğer onları daha evvel azaba uğratarak yok etseydik: Rabbımız, bize bir peygamber gönderseydin de hor ve rüsvay olmadan önce ayetlerine uysaydık olmaz mıydı? diyeceklerdi. | |
135: De ki: Herkes gözlemektedir, siz de gözleye durun. Şüphesiz kimlerin dosdoğru yolun sahipleri olduğunu ve kimlerin hidayete ermiş bulunduğunu yakında bileceksiniz. | |