P – prefixed preposition ka DEM – masculine singular demonstrative pronoun جار ومجرور
وقد
|
WGD̃
ve ḳad
ve muhakkak
And verily,
Vav,Gaf,Dal, 6,100,4,
CONJ – prefixed conjunction wa (and) CERT – particle of certainty الواو عاطفة حرف تحقيق
أحطنا
ح و ط | ḪWŦ
ǼḪŦNÆ
eHaTnā
biliyorduk
We encompassed
,Ha,Tı,Nun,Elif, ,8,9,50,1,
V – 1st person plural (form IV) perfect verb PRON – subject pronoun فعل ماض و«نا» ضمير متصل في محل رفع فاعل
بما
|
BMÆ
bimā
of what
Be,Mim,Elif, 2,40,1,
P – prefixed preposition bi REL – relative pronoun جار ومجرور
لديه
|
LD̃YH
ledeyhi
onun yanındakini
(was) with him
Lam,Dal,Ye,He, 30,4,10,5,
LOC – location adverb PRON – 3rd person masculine singular possessive pronoun ظرف مكان والهاء ضمير متصل في محل جر بالاضافة
خبرا
خ ب ر | ḢBR
ḢBRÆ
ḣubran
ilmimizle
(of the) information.
Hı,Be,Re,Elif, 600,2,200,1,
N – accusative masculine indefinite noun اسم منصوب
Konu Başlığı: [18:83-93] ZülKarneyn: İki Nesil Sahibi
Abdulbaki Gölpınarlı : Böyleydi işte bu, gerçekten de nesi var, nesi yoksa bilgimiz hepsine şâmildir, hepsinden de haberdarız.
Adem Uğur : İşte böylece onunla ilgili her şeyden haberdardık.
Ahmed Hulusi : İşte böyle. . . Biz Onu, ondaki ile ihâta etmiştik.
Ahmet Tekin : Zülkarneyn burada da, önceki gibi, ihtiyaçlara cevap vererek sorumluluğunu yerine getirdi. Biz, onun sahip olduğu bilgiyi, medeniyet araçlarını, imkânlarını, gücünü, kudretini, tecrübesini biliyorduk.
Ahmet Varol : İşte böyle. Biz, onun yanında ne tür bilgi ve tecrübe varsa [3] (ilmimizle) kuşatmıştık.
Ali Bulaç : İşte böyle, onun yanında "özü kapsayan bilgi olduğunu" (veya yanında olup biten her şeyi) biz (ilmimizle) büsbütün kuşatmıştık.
Ali Fikri Yavuz : İşte Zü’l-karneyn’in kudret ve saltanatı böyleydi. Halbuki onun yanında (asker ve harp vasıtaları gibi daha) neler vardı ki, biz, tamamını ilmimizle kuşatmışızdır.
Bekir Sadak : Iste bunun gibi, onun yaptiklarinin hepsini bastanbasa biliyorduk.
Celal Yıldırım : İşte böylece onun yanında olan her şeyi kuşatıp biliyorduk.
Diyanet İşleri : İşte böyle. Şüphesiz biz onun yanındakileri ilmimizle kuşatmışızdır.
Diyanet İşleri (eski) : İşte bunun gibi, onun yaptıklarının hepsini baştanbaşa biliyorduk.
Diyanet Vakfi : İşte böylece onunla ilgili her şeyden haberdardık.
Edip Yüksel : İşte böyle... Onun her bulduğunu tamamıyla biliyorduk.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : İşte Zülkarneyn'in kudret ve saltanatı böyleydi. Ve biz onun yanında olan her şeyi bilgimizle kuşatmıştık.
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : İşte böyle. Halbuki Biz, onun yanında nelerin bulunduğunu tamamen biliyorduk.
Elmalılı Hamdi Yazır : Böyle, halbuki onun yanında neler vardı temamını biz biliyorduk
Fizilal-il Kuran : İşte böyle, onun serüveni, bütün ayrıntıları ile bilgimizin kapsamı içindedir.
Gültekin Onan : İşte böyle, onun yanında "özü kapsayan bilgi olduğunu" (veya yanında olup biten her şeyi) biz (ilmimizle) büsbütün kuşatmıştık.
Hakkı Yılmaz : İşte böyle! Ve Biz onun yanında olan şeyleri bilgi yönünden kuşatmıştık.
Hasan Basri Çantay : İşte (Zülkarneynin işi) böyle idi. Halbuki onun yanında (neler vardı) ki biz hepsini ilm (imiz) le kuşatmışızdır.
Hayrat Neşriyat : İşte (Zülkarneyn’in işi) böyledir! Ve onun yanında olan şeyleri, gerçekten(hepsinden) haberdâr olarak kuşatmıştık.
İbni Kesir : İşte bunun gibi, onun yaptıklarının hepsini baştan başa biliyorduk Biz.
İskender Evrenosoğlu : İşte böylece Biz, onun yanında oluşan şeyleri (olayları), haberdar olarak, (ilmimizle) ihata ettik.
Muhammed Esed : (Biz onları) işte böyle (bir yaşama tarzı içinde, böyle bir düzeyde bırakmıştık ve o da onları öylece kendi hallerine bıraktı;) ve muhakkak ki sınırsız bilgimizle Biz onun zihninden geçenleri kuşatmış bulunuyorduk.
Ömer Nasuhi Bilmen : İşte böylece. Ve şüphe yok ki, onun yanında neler olduğunu Biz ilmen ihata etmişizdir.
Ömer Öngüt : İşte böylece onunla ilgili baştan başa her şeyden haberdar idik.
Şaban Piriş : İşte böyle, onun yanındakilerin hepsini baştan başa biliyorduk.
Suat Yıldırım : İşte Zülkarneyn, böyle yüksek bir hükümranlığa sahip idi. Onun yanında ne var, ne yoksa Biz hepsine vakıf idik.
Süleyman Ateş : İşte (Zu'l-Karneyn) böyle (yüksek bir mevkie ve hükümranlığa sâhip) idi. Onun yanında (daha) nice bilgi ve yetki bulunduğunu biliyorduk.
Tefhim-ul Kuran : İşte böyle, onun yanında «özü kapsayan bilgi olduğunu» (veya yanında olup biten her şeyi) Biz (ilmimizle) büsbütün kuşatmıştık.
Ümit Şimşek : İşte Zülkarneyn'in hali böyleydi; ve Bizim ilmimiz, onun herşeyini kuşatmış bulunuyordu.
Yaşar Nuri Öztürk : İşte böyle! Biz onun yanında olan her şeyi bilgimizle kuşatmıştık.