İskender Evrenosoğlu Meali |
|
1: Elif, lâm, râ. İşte bunlar, Kitab'ın ve Kur'ân-ı Mübîn'in (açıkça beyan edilmiş Kur'ân'ın) âyetleridir. | |
2: İhtimal ki; kâfirler “Keşke müslüman (teslim olanlar) olsaydık.” diye temenni edecekler. | |
3: Onları terket (bırak). Yesinler ve metalansınlar (faydalansınlar) ve emel(ler) onları oyalasın (meşgul etsin). Fakat yakında bilecekler. | |
4: Ve Biz hiçbir ülkeyi, onun malûm (bilinen) bir kitabı olmaksızın helâk etmedik. | |
5: Hiçbir ümmet, ecelini evvele alamaz ve tehir edemez (geciktiremez, sonraya alamaz). | |
6: Ve: “Ey kendisine zikir indirilen! Gerçekten sen, mutlaka mecnunsun (delisin).” dediler. | |
7: Eğer sen sadıklardansan, bize melekleri getirmen gerekmez miydi? | |
8: Biz hak ile olmaksızın melekleri indirmeyiz. O taktirde onlara mühlet de (zaman da) verilmez. | |
9: Muhakkak ki zikri (Kur'ân-ı Kerim'i), Biz indirdik. O'nun koruyucuları (da) mutlaka Biziz. | |
10: Ve andolsun senden önce, evvelki toplumlara da (resûller) gönderdik. | |
11: Onlara (hiç) bir resûl gelmedi ki; onunla alay etmiş olmasınlar. | |
12: İşte böylece onu (alay etmeyi), mücrimlerin kalplerine sokarız. | |
13: Evvelkilerin sünneti (adeti) gelip geçtiği halde onlar, ona (resûle) îmân etmezler. | |
14: Ve onlara semadan bir kapı açsak, böylece oradan yükselseler (çıksalar) bile. | |
15: Mutlaka: “Sadece gözlerimiz bağlandı (engellendi, gerçeği göremiyoruz). Hayır, biz büyülenmiş bir kavimiz.” demiş olacaklar. | |
16: Andolsun ki; Biz semada burçlar kıldık. Ve bakanlar için onu süsledik. | |
17: Ve Biz, onu taşlanmış (kovulmuş) şeytan(lar)ın hepsinden muhafaza ettik. | |
18: Ancak kim duyma hırsızlığı yaptıysa (gaybî bilgileri çalmak istediyse), o zaman onu açıkça yakıcı bir ateş parçası takip etti. | |
19: Ve yeryüzü; onu uzattık (yaydık) ve oraya büyük dağlar koyduk. Ve orada her şeyden (bütün bitkilerden) mevzun (birbiriyle orantılı) olarak bitkiler yetiştirdik. | |
20: Sizin için de, sizin rızıklandırılanlar olmadığınız kimseler için de, maişetler (geçim kaynakları) kıldık. | |
21: Hazinesi bizim yanımızda olmayan hiçbir şey yoktur. Malûm (bilinen) bir kaderi (takdir edilmiş miktarı) olmaksızın onu indirmeyiz. | |
22: Ve Biz, rüzgârları (yağmur) yüklü olarak gönderdik. Böylece semadan su indirdik de, sizi onunla suladık. Ve onun (suyun) hazinelerini (denizleri, nehirleri, toprak altı ve toprak üstü su kaynaklarını, gölleri) oluşturan siz değilsiniz. | |
23: Ve muhakkak ki; Biz, sadece Biz hayat veririz. Ve Biz öldürürüz. Ve varis olanlar da Biziz. | |
24: Andolsun ki; sizden evvelkileri biliyoruz. Ve andolsun ki; sonrakileri de biliyoruz. | |
25: Ve muhakkak ki; senin Rabbin, O, onları haşreder (huzurunda toplar). Muhakkak ki; O, Hakîm'dir, Alîm'dir. | |
26: Andolsun ki; Biz insanı, “hamein mesnûn olan salsalinden” (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) yarattık. | |
27: Ve cânn; onu, daha önce semûm'un ateşinden yarattık. | |
28: Rabbin meleklere şöyle demişti: "Ben mutlaka, “hamein mesnûn olan salsalin”den (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) bir beşer (insan) halkedeceğim.” | |
29: Artık onu dizayn edip, içine ruhumdan üflediğim zaman, hemen ona secde ederek yere kapanın! | |
30: Böylece meleklerin hepsi birden, toplu olarak secde etti. | |
31: İblis hariç. Secde edenlerle beraber olmaktan (direnerek) kaçındı. | |
32: Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “Ey iblis! Sen niçin secde edenlerle beraber olmadın?” | |
33: (İblis:) “Ben, hamein mesnun (standart bir şekil verilmiş, organik dönüşüme uğramış) olan salsalinden halkettiğin bir beşere secde etmem (eden olmam).” dedi. | |
34: (Allahû Tealâ şöyle) buyurdu: “Hemen oradan çık! Muhakkak ki; sen bu sebeple kovuldun." | |
35: Ve muhakkak ki; lânet, dîn gününe (karşılıkların, ceza veya mükâfatın verildiği güne) kadar senin üzerinedir. | |
36: (İblis): “Rabbim, öyleyse bana beas gününe (diriltilecekleri güne) kadar zaman ver.” dedi. | |
37: (Allahû Tealâ) şöyle buyurdu: “Öyleyse sen, gerçekten mühlet (süre) verilenlerdensin.” | |
38: Malûm olan (bilinen) vaktin gününe kadar. | |
39: (İblis şöyle) dedi: “Rabbim, beni azdırmandan dolayı, onlara mutlaka yeryüzünde (azgınlığı) süsleyeceğim ve mutlaka onların hepsini azdıracağım. | |
40: Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna. | |
41: Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “İşte bu, Bana yönlendirilmiş (Bana ulaştıran) yoldur.” | |
42: Azgın olanlardan (iğvaya düşürdüklerinden) sana tâbî olan kimseler hariç, muhakkak ki; benim kullarım üzerinde senin bir sultanlığın (gücün) yoktur. | |
43: Ve onların hepsine vaadedilen yer, elbette, mutlaka cehennemdir. | |
44: Onun (cehennemin) 7 kapısı vardır. Her kapı için onlardan taksim edilmiş (bölünmüş) bir grup vardır. | |
45: Muhakkak ki; takva sahipleri, cennetlerin içinde ve pınarlar başındadırlar. | |
46: Emin olarak, selâm ile oraya (cennete) girin! | |
47: Ve onların göğüslerinde kinden ne varsa çekip çıkardık. Onlar, kardeş olarak karşılıklı tahtlar üzerindedirler. | |
48: Onlara, orada bir yorgunluk dokunmaz. Ve onlar, oradan çıkarılacak değildirler. | |
49: Kullarıma haber ver. Muhakkak ki; Ben Gafur'um (mağfiret edenim) ve Rahîm'im (rahmet edenim, rahmet nuru gönderenim). | |
50: Ve muhakkak ki; Benim azabım; o, elîm (çok acı) bir azaptır. | |
51: Ve onlara, İbrâhîm (A.S)'ın misafirlerinden haber ver. | |
52: Onun yanına girdikleri zaman: “Selâm (olsun)” dediler. (İbrâhîm A.S) şöyle dedi: “Gerçekten biz sizden korkuyoruz.” | |
53: (İbrâhîm (A.S)'ın misafirleri) şöyle dediler: “(Siz) korkmayın! Muhakkak ki; biz seni, bir âlim (erkek) çocuk ile müjdeliyoruz.” | |
54: “Bana ihtiyarlık gelmişken mi beni müjdeliyorsunuz? Böyleyken ne ile müjdeliyorsunuz?” dedi. | |
55: “Biz seni hak ile müjdeledik. Artık 'ümit kesenler'den olma.” dediler. | |
56: "Dalâlette olanlardan başka, kim Rabbinin rahmetinden ümidini keser?" dedi. | |
57: Şöyle dedi: “Ey elçiler! Bundan sonra sizin konuşacağınız konu nedir?” | |
58: "Muhakkak ki; biz, mücrim (günahkâr) bir kavme gönderildik." dediler. | |
59: Lut'un ailesi hariç, muhakkak ki; Biz onların hepsini mutlaka kurtaracağız. | |
60: Onun hanımı (kadını) hariç. Çünkü onun mutlaka geride kalanlardan (helâk olacaklardan) olmasını takdir ettik. | |
61: Böylece, gönderilmiş olan resûller (elçiler), Lut'un ailesine geldiği zaman... | |
62: (Lut (A.S) şöyle) dedi: “Muhakkak ki; siz tanınmayan bir kavimsiniz (yabancı bir topluluksunuz).” | |
63: “Hayır, biz, onların hakkında şüphe ettikleri şey ile sana geldik.” dediler. | |
64: Ve biz sana hakkı getirdik. Ve muhakkak ki; biz sadıklarız (doğru söyleyenleriz). | |
65: Hemen ailenle, gecenin bir kısmında yürüyerek yola çıkın! Onların arkasından, onları takip et. Sizden hiçbiriniz arkasına dönüp bakmasın. Ve emrolunacağınız yere gidin. | |
66: Ve onların “arkası kesilmiş (nesli tükenmiş)” olarak sabahlayacakları (helâk olup yok olacakları) emrini, ona bildirdik. | |
67: Ve şehir halkı, birbirini müjdeleyerek geldi. | |
68: (Lut A.S) şöyle dedi: "Muhakkak ki; bunlar benim misafirlerimdir. Artık beni mahçup etmeyin(utandırmayın)." | |
69: Allah'a karşı takva sahibi olun, sakının. Beni alçaltmayın (rezil etmeyin). | |
70: Biz seni elâlemin (başkalarının) işine karışmaktan nehyetmedik (men etmedik) mi? | |
71: Şöyle dedi: “Eğer düşündüğünüzü yapacaksanız işte bunlar, benim kızlarım.” | |
72: Ömrüne andolsun ki; muhakkak ki, onlar sarhoşlukları içinde bocalıyorlardı. | |
73: Böylece, müşrikleri (güneş doğduğu vakit orada bulunanları) bir sayha (korkunç bir ses dalgası) aldı, yakaladı. | |
74: Böylece onun (o beldenin) üstünü altına getirdik. Onların üzerine siccîl'den (öldürücü) taşlar yağdırdık. | |
75: İşte bunda, ibretle izleyenler için, elbette deliller vardır. | |
76: Ve muhakkak ki o gerçekten, yol üzerinde mukîmdir (hâlâ durmaktadır). | |
77: Muhakkak ki; bunda mü'minler (nefslerinin kalbine îmân yazılmış olanlar) için elbette deliller (ibretler) vardır. | |
78: Eyke halkı da gerçekten zalim idiler. | |
79: Bu sebeple onlardan da intikam aldık ve muhakkak ki; ikisi de (iki şehir de) gerçekten, açıkça bir rehberdir (gelecek nesillere ibrettir). | |
80: Andolsun ki; Hicr halkı, gönderilen resûlleri yalanladı. | |
81: Onlara âyetlerimizi (mucizelerimizi, delillerimizi) verdik. Fakat onlar, ondan yüz çevirdiler. | |
82: Ve onlar, dağlardan (sağlamlığına) güvenilir evler (yontarak) oyuyorlardı. | |
83: Böylece sabah vaktine erenleri (sabaha çıkanları), bir sayha (korkunç bir ses) yakaladı. | |
84: Böylece, iktisab ettikleri (kazanmış oldukları) şeyler, onlara bir fayda vermedi. | |
85: Biz semaları ve yeryüzünü ve o ikisinin arasındaki şeyleri, başka bir şey için yaratmadık. Ancak hak ile yarattık. Ve muhakkak ki; o saat (kıyâmet) mutlaka gelecektir. Artık onlardan güzellikle yüz çevir. | |
86: Muhakkak ki; senin Rabbin, O; yaratan ve bilendir. | |
87: Ve andolsun ki; sana mesânî(ikinci)den 7'yi (7'liyi, 7'li olarak) ve Kur'ân-ul Azîm'i verdik. | |
88: Onlardan bir kısmına çifter çifter (bol bol) met'a olarak verdiğimiz şeylere gözlerini dikme. Onlar için mahzun olma. Mü'minlere (kalplerine îmân yazılmış olan kimselere) kanatlarını indir (mutevazi ol, himaye et). | |
89: “Ve muhakkak ki; ben apaçık (uyaran, açıklayan, beyan eden) bir nezirim.” de. | |
90: Muktesimlere (kısım kısım ayıranlara) indirdiğimiz gibi. | |
91: Onlar, Kur'ân-ı Kerim'i parça parça kıldılar. | |
92: Artık Rabbine andolsun ki; onların hepsine mutlaka soracağız. | |
93: Yapmış oldukları şeylerden. | |
94: Artık emrolunduğun şeyi açıkça bildir. Ve müşriklerden yüz çevir. | |
95: Muhakkak ki; Biz, alay edenlere karşı sana kâfiyiz (yeteriz). | |
96: Allah ile beraber başka ilâh kılanlar (kabul edenler), artık yakında bilecekler (öğrenecekler). | |
97: Andolsun ki; Biz, onların söylediklerinden dolayı senin göğsünün daraldığını biliyoruz. | |
98: Öyleyse Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol. | |
99: Ve sana “yakîn” gelinceye (son yakîne, Hakk'ul yakîne, Allah'a köle olmaya ulaşıncaya) kadar Rabbine kul ol! | |