| Yaşar Nuri Öztürk Meali |
|
| 1: Elif, Lâm, Râ. İşte sana o Kitap'ın ve açık anlatımlı Kur'an'ın ayetleri. | |
| 2: O küfre batmış olanlar zaman zaman, keşke Müslüman olsaydılar diye derin bir özlem duyarlar. | |
| 3: Bırak onları yesinler, nimetlenip zevk etsinler ve sonu gelmez arzu kendilerini oyalasın. Ama yakında bilecekler. | |
| 4: Biz hiçbir yurt ve medeniyeti, belirlenmiş bir yazgısı olmaksızın ortadan kaldırmadık. | |
| 5: Hiçbir ümmet kendisi için belirlenen sürenin ne önüne geçebilir ne de o süreyi geriletebilir. | |
| 6: Şöyle haykırdılar: "Hey! Kendisine o zikir/Kur'an indirilen! Sen gerçekten tam bir delisin." | |
| 7: "Hadi getirsene bize o melekleri, eğer doğru sözlülerdensen!" | |
| 8: Biz o melekleri ancak ve ancak hak üzere, hak bir yolla indiririz. Ve o zaman inkârcılara göz açtırılmaz. | |
| 9: Hiç kuşkusuz, o zikiri/Kur'an'ı biz indirdik, biz; her hal ve şartta onu muhakkak koruyacak olan da biziz. | |
| 10: Yemin olsun ki, senden öncekilerin o ilk kümeleri içine de nebiler gönderdik biz! | |
| 11: Onlara bir Tanrı elçisi gelir gelmez, onunla mutlaka alay ederlerdi. | |
| 12: Biz ona, günaha batmışların gönüllerinde böyle bir yol veririz. | |
| 13: Ona inanmazlar. Oysaki, öncekilerin yol ve yöntemleri gözlerinin önünden geçmiştir. | |
| 14: Üzerlerine gökten bir kapı açsak da oradan yükseliyor olsalardı. | |
| 15: Kesinlikle şöyle diyeceklerdi: "Bizim gözlerimiz döndürüldü, bakışlarımız sarhoş edildi. Belki de biz büyüye çarptırılmış bir toplumuz." | |
| 16: Yemin olsun, biz gökte burçlar oluşturduk ve onu/onları, seyredenler için süsledik. | |
| 17: Ve onu/onları, her kovulup taşlanmış şeytandan koruduk. | |
| 18: Ancak kulak hırsızlığı eden olur; onun peşine de parlak bir ateş alevi düşer. | |
| 19: Yeri yayıp döşedik, ona kuvvetli dağlar diktik ve içinde ölçülü/ahenkli her şeyden bitirdik. | |
| 20: Orada sizin için ve rızıklandırıcısı siz olmadığınız kimse için geçimlikler yarattık. | |
| 21: Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri bizim yanımızda olmasın. Ama biz onu ancak belirli bir ölçüde/bir kaderle indiririz. | |
| 22: Rüzgârları dölleyiciler olarak gönderdik; gökten bir su indirdik de onunla sizi suvardık. Onun depolayıcıları siz değilsiniz. | |
| 23: Biziz, elbette biziz o hayat vermekte olan, o öldürmekte olan. Ve biziz sonunda mirasçı kalan. | |
| 24: Yemin olsun, sizin önden gidenlerinizi bilmişizdir; yemin olsun, geriye kalanları da bilmişizdir. | |
| 25: Hiç kuşkusuz, Rabbindir, evet O'dur onları haşredecek olan. Hakîmdir O, Alîm'dir. | |
| 26: Yemin olsun, biz insanı; kuru çamurdan, değişken, cıvık bir balçıktan yarattık. | |
| 27: Cini/İblis'i de daha önce kavurucu ateşten yaratmıştık. | |
| 28: Hatırla o zamanı ki Rabbin meleklere, "Ben, kupkuru bir çamurdan, değişken, cıvık balçıktan bir insan yaratacağım." demişti. | |
| 29: "Onu, amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp öz ruhumdan içine üflediğim zaman, önünde hemen secdeye kapanın." | |
| 30: Meleklerin tümü, toplu halde secde ettiler. | |
| 31: İblis müstesna. O, secde edenlerle beraber olmaya karşı çıktı. | |
| 32: Allah dedi: "Ey İblis! Sana ne oluyor da secde edenlerle beraber olmuyorsun?" | |
| 33: Dedi: "Kuru bir çamurdan, değişken, cıvık bir balçıktan yarattığın bir insana secde etmek için var olmadım." | |
| 34: Buyurdu: "Öyleyse çık oradan, çünkü kovuldun." | |
| 35: "Din gününe kadar üzerinde lanet var." | |
| 36: Dedi: "Rabbim, onların diriltileceği güne kadar bana süre ver." | |
| 37: Buyurdu: "Hadi, süre verilenlerdensin." | |
| 38: "Bilinen vaktin gününe kadar..." | |
| 39: Dedi: "Rabbim! Beni azdırmana yemin ederim ki, yeryüzünde onlar için mutlaka süslemeler yapacağım ve onların tümünü kesinlikle azdıracağım." | |
| 40: "İçlerinden riyaya sapmamış, samimi kulların müstesna." | |
| 41: Buyurdu: "İşte bana varan dosdoğru yol budur." | |
| 42: "Benim kullarım aleyhine senin elinde hiçbir güç/kanıt olmayacak. Azgınların seni izleyenleri müstesna." | |
| 43: Cehennem onların tümünün şaşmaz buluşma yeridir. | |
| 44: Yedi kapısı vardır onun. Her kapıya onlardan bir bölük ayrılmıştır. | |
| 45: Sakınılması gereken şeylerden sakınanlar ise cennetlerde pınarlar içindedir. | |
| 46: "Güvene kavuşmuş olarak selamla girin oraya." | |
| 47: Göğüslerindeki düşmanlığı çekip almışızdır. Köşkler/divanlar üzerinde karşı karşıya oturan kardeşler olmuşlardır. | |
| 48: Orada kendilerine zahmet/yorgunluk dokunmaz. Oradan çıkarılmazlar da. | |
| 49: Haber ver kullarıma: Hiç kuşkusuz benim, evet benim, Gafûr ve Rahîm. | |
| 50: Ama acıklı azabın ta kendisidir benim azabım. | |
| 51: Onlara İbrahim'in misafirlerinden bahset. | |
| 52: Hani onun yanına girmişlerdi de "Selam!" demişlerdi. O da "Biz sizden korkuyoruz." diye konuşmuştu. | |
| 53: "Korkma! Biz sana bilgin bir oğlan müjdeliyoruz." dediler. | |
| 54: Dedi: "İhtiyarlık yakama yapıştıktan sonra mı bana müjde veriyorsunuz! Neye dayanarak müjde veriyorsunuz?" | |
| 55: Dediler: "Hakk'a dayanarak müjdeledik sana, sakın ümitsizliğe düşenlerden olma." | |
| 56: Dedi: "Sapıtmışlardan başka kim ümit keser Rabbin rahmetinden!" | |
| 57: "Amacınız nedir ey elçiler?" diye sordu. | |
| 58: Dediler: "Biz günahkâr bir topluluğa gönderildik." | |
| 59: "Yalnız Lût'un ailesi suçlu değildir. Biz onların hepsini kurtaracağız." | |
| 60: "Lût'un karısı hariç. O günahkârlarla geriye kalacaktır. Öyle takdir ettik." | |
| 61: Elçiler Lût ailesine geldiklerinde, | |
| 62: Lût: "Siz tanınmayan kimlersiniz." dedi. | |
| 63: Dediler: "Gerçek şu ki biz, günahkârların, hakkında kuşku edip durdukları şeyi sana getirdik." | |
| 64: "Sana gerçeği getirdik. Biz, özü, sözü doğru olanlarız." | |
| 65: "Gecenin bir yerinde aileni yola çıkar. Sen de arkalarından onları izle. Hiçbiriniz geri dönüp bakmasın. Emredildiğiniz yere kadar gidin." | |
| 66: Ona şu emri bir hüküm olarak ilettik: Şunlar, kökleri kesilmiş olarak sabahlayacaklardır. | |
| 67: Şehir halkı, elçileri duymanın sevinci içinde geldi. | |
| 68: Lût dedi: "Bunlar benim konuklarımdır, aman beni utandırmayın!" | |
| 69: "Allah'tan korkun, beni rezil etmeyin." | |
| 70: Dediler: "Seni el âlemin işiyle uğraşmaktan men etmemiş miydik?" | |
| 71: Lût dedi: "Eğer bir şey yapacaksanız, işte kızlarım!" | |
| 72: Senin ömrüne yemin olsun ki onlar, kendi sersemlikleri içinde bocalıyorlardı. | |
| 73: Nihayet o korkunç titreşimli ses, onları güneş doğarken yakaladı. | |
| 74: O kentin üstünü altına getirdik/üst düzeydekileri alt düzeye indirdik. Ve üzerlerine pişmiş çamurdan taşlar yağdırdık. | |
| 75: Hiç kuşkusuz, bunda, işaretlerden anlam çıkaranlar için ibretler vardır. | |
| 76: O kentin izleri/işaretleri, hâlâ işleyen bir yol üzerindedir. | |
| 77: İnananlar için bunda elbette bir ibret vardır. | |
| 78: Eyke halkı da gerçekten zalim insanlardı. | |
| 79: Onlardan intikam aldık. Her ikisi önde, belirgin bir biçimde durmaktadır. | |
| 80: Yemin olsun, Hicr halkı da gönderilen elçileri yalanladı. | |
| 81: Ayetlerimizi onlara verdik ama onlardan yüz çeviriyorlardı. | |
| 82: Dağlardan güvenli güvenli evler yontuyorlardı. | |
| 83: Korkunç titreşimli ses onları da sabaha girecekleri sırada yakaladı. | |
| 84: Kazanıp durdukları şeylerin kendilerine hiçbir yararı olmadı. | |
| 85: Biz gökleri, yeri ve bunların arasındakileri hak olarak yarattık. O saat elbette gelecektir. Şimdi sen, uzanan elleri tut, güzel davran. | |
| 86: Kuşkusuz senin Rabbin, evet o, Hallâk'tır, hiç durmadan yaratır; en iyi şekilde bilir. | |
| 87: Yemin olsun ki, biz sana ikişerlerden/ikililerden/iç içe kıvrımlar halindeki çift mânalılardan yedi taneyi ve şu büyük Kur'an'ı verdik. | |
| 88: Sakın, onlardan bazı çiftlere verdiğimiz nimet ve zevklere gözlerini dikme. Onlar için tasalanma da. Müminler için kanadını indir sen! | |
| 89: Ve de ki: "Ben, evet ben, apaçık konuşan bir uyarıcıyım!" | |
| 90: Aynı şekilde, o bölücülere/yemin edip duranlara da beyyineler indirmiştik. | |
| 91: Onlar ki Kur'an'ı parça parça/bölük bölük/falcılık aracı yaptılar. | |
| 92: Rabbine yemin olsun ki, biz onları toplu halde sorgu suale çekeceğiz/hepsinden mutlaka hesap soracağız; | |
| 93: Yapıp ettiklerinden... | |
| 94: Emrolunduğun şeyi, kafalarını çatlatırcasına tebliğ et; şirke bulaşmışlara aldırma. | |
| 95: Alay edip eğlenenlere karşı biz sana yeteriz. | |
| 96: Allah ile beraber başka tanrılar benimseyenler yakında bilecekler. | |
| 97: Yemin olsun ki, onların söyledikleri yüzünden senin göğsünün daraldığını biliyoruz. | |
| 98: Şimdi sen, Rabbine hamd ile tespih et ve secde edenlerden ol! | |
| 99: Sana şaşmaz ve kesin bilgi gelinceye kadar Rabbine ibadet et! | |