CONJ – prefixed conjunction wa (and) EMPH – emphatic prefix lām CERT – particle of certainty الواو عاطفة اللام لام التوكيد حرف تحقيق
صبحهم
ص ب ح | ṦBḪ
ṦBḪHM
SabbeHahum
sabah onları yakaladı
seized them in the morning
Sad,Be,Ha,He,Mim, 90,2,8,5,40,
V – 3rd person masculine singular (form II) perfect verb PRON – 3rd person masculine plural object pronoun فعل ماض من اخوات «كان» و«هم» ضمير متصل في محل نصب مفعول به
بكرة
ب ك ر | BKR
BKRT
bukraten
erken
early
Be,Kef,Re,Te merbuta, 2,20,200,400,
N – accusative feminine indefinite noun اسم منصوب
عذاب
ع ذ ب | AZ̃B
AZ̃ÆB
ǎƶābun
bir azab
a punishment
Ayn,Zel,Elif,Be, 70,700,1,2,
N – nominative masculine indefinite noun اسم مرفوع
مستقر
ق ر ر | GRR
MSTGR
musteḳirrun
kararlı
abiding.
Mim,Sin,Te,Gaf,Re, 40,60,400,100,200,
N – nominative masculine indefinite (form X) active participle اسم مرفوع
Konu Başlığı: [54:16-55] Kuran Anlaşılır Bir Mesajdır
Abdulbaki Gölpınarlı : Ve andolsun ki bir sabah çağı üstlerine bir azap çöküvermişti onların.
Adem Uğur : Bir sabah kendilerine, yakalarını bir daha bırakmayacak olan bir azap gelip çattı.
Ahmed Hulusi : Andolsun ki yerini bulmuş azap onlara sabahleyin bastırdı.
Ahmet Tekin : Bir sabah erkenden, kendilerine, yakalarını bir daha bırakmayacak olan bir azap gelip çattı.
Ahmet Varol : Andolsun ki, bir sabah erkenden kalıcı bir azap [1] üzerlerine çöküverdi.
Ali Bulaç : Andolsun onları bir sabah vakti erkenden, üzerlerinde kararını kılmış bir azab yakalayıp bastırıverdi.
Ali Fikri Yavuz : Celâlim hakkı için, bir sabah vakti, devamlı bir azab onları bastırıverdi. (Bu azab, cehenneme atılışlarına dek devam edecektir).
Bekir Sadak : And olsun ki, sabah erken, onu alinmaz bir azap baslarina geldi.
Celal Yıldırım : (38-39) And olsun ki, bir sabah devam eden bir azâb onlara geliverdi. «Tadın azabımı ve uyarılarımı!» (dedik),
Diyanet İşleri : Andolsun, onlara sabahleyin erkenden kalıcı bir azap geldi.
Diyanet İşleri (eski) : And olsun ki, sabah erken, önü alınmaz bir azap başlarına geldi.
Diyanet Vakfi : Bir sabah kendilerine, yakalarını bir daha bırakmayacak olan bir azap gelip çattı.
Edip Yüksel : Ertesi gün, yaman bir azap sabahlarını kutladı.
Elmalılı Hamdi Yazır : Ve Celâlim hakkı için bastırıverdi kendilerini bir sabah bir azâbı müstekır
Fizilal-il Kuran : Sabah erkenden sürekli bir azaba yakalandılar.
Gültekin Onan : Andolsun onları bir sabah vakti erkenden, üzerlerinde kararını kılmış bir azab yakalayıp bastırıverdi.
Hakkı Yılmaz : Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!”
Hasan Basri Çantay : Andolsun ki onlara bir sabah, (yakalarını) asla bırakmayacak olan bir azâb baskın yapdı.
Hayrat Neşriyat : And olsun ki devamlı bir azab, onları bir sabah erkenden yakalayıverdi.
İbni Kesir : Andolsun ki; bir sabah erken, önü alınmaz bir azab geldi başlarına.
İskender Evrenosoğlu : Ve andolsun ki, onları sabahleyin daimî bir azap yakaladı.
Muhammed Esed : Nitekim sabahın erken vaktinde (etkileri) kalıcı bir azap onları yakaladı:
Ömer Nasuhi Bilmen : (37-38) Andolsun ki, o misafirlerinden dolayı O'ndan mutalebede bulunmuşlardı. Artık Biz de onların gözlerini silip kör ettik, «Haydin azabımı ve tehditlerimi tadın!» (deyiverdik). Andolsun ki, onları sabahleyin erkenden bir daimi azab yakaladı.
Ömer Öngüt : Bir sabah erken kendilerine, önü alınmaz bir azap gelip çattı.
Şaban Piriş : Andolsun ki bir sabah erkenden, bir azap çöküverdi.
Suat Yıldırım : Bir sabah kendilerini, yakalarını hiç bırakmayacak bir azap bastırıverdi.
Süleyman Ateş : Sabah erken, onları kararlı bir azâb yakaladı.
Tefhim-ul Kuran : Andolsun onları bir sabah vakti erkenden, üzerlerinde kararını kılmış bir azab yakalayıp bastırıverdi.
Ümit Şimşek : Bir sabah vakti, yakalarını bir daha bırakmayacak bir azap onları yakalayıverdi.
Yaşar Nuri Öztürk : Yemin olsun, sabahleyin erkenden, kararlı ve oturaklı bir azap yakaladı onları.