Hasan Basri Çantay Meali |
|
1: Saat yaklaşdı. Ay (ikiye) ayrıldı. | |
2: Onlar bir mu'cize görürlerse yüz çevirirler ve «Müstemir bir büyüdür» derler. | |
3: (Peygamberi) tekzîbetdiler. Hevâ (ve heves) lerine uydular. Halbuki (hayr-u şer) her iş bir gaayeye bağlıdır. | |
4: Andolsun ki onlara (kendilerini küfür ve inâddan şiddetle) vaz geçirecek nice mühim haberler gelmişdir. | |
5: Ki (her biri) gaayesine ermiş bir hikmet (ve ibret) dir. Fakat (onları) tehdîd eden (bütün bu haadise) ler asla fâide vermiyor. | |
6: O halde (habîbim) onlardan yüz çevir. O da'vet edici nin (misli) görülmemiş, tanıtmamış bir şey'e da'vet edeceği gün. | |
7: gözleri zelîl ve hakıyr (dönüş) olarak, (hepsi de) çıvgın (ve yaygın) çekirgeler gibi, kabirler (in) den çıkacaklar, | |
8: o da'vet ediciye (boyunlarını uzatıb) koşarak. (İçlerinden) kâfir olanlar (öyle) diyecek (ler): «Bu, çok sarp bir gün». | |
9: Onlardan evvel Nuuh kavmi tekzîb etdi; onlar kulumuzu yalancı saymakda ısrar etdiler. «Mecnun» dediler. O, (da'vetden cebren) vaz geçirilmişdi. | |
10: Nihayet, o da Rabbine «Ben hakıykaten mağlûbum. Artık (benim) intikaam (ımı) sen al» diye düâ etdi. | |
11: Bunun üzerine biz de şarıl şarıl dökülen bir suya gök kapılarını açdık. | |
12: Yeri de kaynaklar haalinde (tamamen) fışkırtdık da (Her iki) su (ezelde) takdîr edilmiş bir emr üzerinde birleşiverdi. | |
13: Onu (Nuuhu) levhalar ve mıhlarla yapılmış (gemiy) e yükledik, | |
14: ki (o gemi; hakkında) nankörlük edilmiş bulunan (o zât) e bir mükâfat olmak üzere, bizim gözlerimiz önünde akıb gidiyordu. | |
15: Andolsun ki biz bunu bir âyet olarak bırakmışızdır. O halde bir düşünüb ibret alan var mı? | |
16: Ki benim azabım ve (bundan evvel) tehdîdlerim nice imiş (düşünün). | |
17: Andolsun ki biz Kur'ânı düşünmek için kolaylaşdırmışızdır. O halde bir düşünen var mı? | |
18: Aad (kavmi, peygamberleri Hûd'ü) tekzîb etdi. İşte benim azabım (ve bundan evvel) tehdîdlerim nice imiş (düşünün). | |
19: Çünkü biz (haklarında) uğursuz (ve uğursuzluğu) sürekli bir günde onların üstüne çok gürültülü fırtına gönderdik. | |
20: (Öyle bir fırtına ki) insanları, sanki onlar köklerinden sökülmüş hurma kütükleri imiş gibi, ta temelinden kopar (ıb helake uğrat) ıyordu. | |
21: İşte benim azabım ve (bundan evvel) tehdîdlerim nice imiş(düşünün). | |
22: Andolsun ki biz Kur'ânı düşünmek için kolaylaşdırmışızdır. O halde var mı bir düşünen? | |
23: Semud (kavmi, kendilerini azâb ile) korkutan (emir) leri yalan saydı (lar) da, | |
24: «Biz (im cinsimiz) den bir tek insana, ona mı tâbi' olacağız? Bu takdîrde biz muhakkak ki bir sapıklık ve delilik içinde (kalmış oluruz)», dediler. | |
25: «Bizim aramızdan vahy ona mı verildi? Hayır, o, şımarık, aşırı bir yalancıdır». | |
26: Şımarık, aşırı yalancı kimmiş, yarın bilecekler onlar. | |
27: Hakıykat, biz onlara, bir imtihaan olmak üzere, o dişi deveyi gönderenleriz. «Onları gözetle ve fezalarına) sabret». | |
28: «Bir de suyun her halde aralarında taksîmli olduğunu kendilerine haber ver. Her su nevbetinde (saahibi) haazır (bulunsun» dedik.) | |
29: Binnetîce, arkadaşlarını çağırdılar. O da (kılıca) sarılarak (deveyi) kesdi. | |
30: İşte benim azabım ve (bundan evvel) tehdîdlerim nice imiş (düşünün). | |
31: Çünkü biz onların üzerine korkunç bir ses gönderdik de hayvan ağılına konan kuru çalı çırpı ve otlar gibi oluverdiler. | |
33: Lût kavmi (kendilerini azâb ile) korkutan (emir) leri yalan saydılar. | |
34: Biz onlara taş (yağdıran bir fırtına) gönderdik (helak etdik). Lûtun ailesi müstesna. Onları bir sehar vakti kurtardık. | |
35: Tarafımızdan bir ni'met olarak. İşte şükredenleri biz böyle mükâfatlandırırız. | |
36: Andolsun ki (Lût) onlara (kendilerini) azâb ile yakalayacağımızı da haber vermişdi. Fakat onlar bu korkutmaları şübhe ile tekzîb etdiler. | |
37: Andolsun ki onlar müsâfirlerine (bile) kötülük yapmayı kasd etmişlerdi. Biz de gözlerini silme kör ediverdik. «İşte, (dedik,) azabımı ve tehdîdlerimi (n akıbetini) tadın». | |
38: Andolsun ki onlara bir sabah, (yakalarını) asla bırakmayacak olan bir azâb baskın yapdı. | |
39: «İşte tadın benim azabımı ve tehdîdlerimi (n akıbetini)». | |
40: Andolsun ki biz Kur'ânı düşünmek için kolaylaşdırmışızdır. O halde var mı düşünen? | |
41: Andolsun ki Fir'avn haanedanına da tehdîdler gelmişdir. | |
42: Onlar bizim âyetlerimizin hepsini tekzîb etdiler. Biz de kendilerini çok kuvvetli, kudretli bir yakalayışla yakaladık. | |
43: (Ey Kureyş), sizin kâfirleriniz (bütün) bunlardan daha mı hayırlıdır? Yoksa (semavî) kitablarda sizin için bir berâet mi var? | |
44: Yoksa onlar «Biz (peygamberlerden) intikaam olmıya muktedir bir cem'iyyet iz» mi diyorlar?. | |
45: Yakında o cem'iyyet bozulacak, onlar arkalarını dönüb kaçacaklardır. | |
46: Daha doğrusu onlara va'd olunan asıl (azabın) vakti, o sâatdir. O saat (in azâbı) daha belâlı, daha acıdır. | |
47: Şübhe yok ki günahkârlar (dünyâda) sapıklık ve (âhiretde) çılgın ateşler içindedirler. | |
48: O gün onlar yüzleri üstü ateşde sürüklenirler. (Onlara) «Tadın cehennemin dokunuşunu» (denilir). | |
49: Şübhesiz ki biz herşey'i bir takdîr ile yaratdık. | |
50: Ve bizim emrimiz (başka değil), birdir, bir göz kırpması gibi (sür'atli) dir. | |
51: Andolsun ki biz, sizin benzerlerinizi helak etmişizdir. O halde bir düşünen var mı? | |
52: Bununla beraber işledikleri her şey defterlerde (kayıdlı) dır. | |
53: Küçük, büyük her şey yazılıdır. | |
54: Şübhesiz ki takva saahibleri cennetlerde, ırmaklar (kenarların) da, | |
55: Hak meclisinde (ve) kudret saahibi, mülkü çok yüce olan (Allah) ın yanındadırlar. | |