Ömer Nasuhi Bilmen Meali |
|
1: Kıyamet yaklaştı ve ay ikiye ayrıldı. | |
2: Onlar, bir mûcize görecek olsalar, yüz çevirirler ve daimi bir büyüdür derler. | |
3: Ve onlar tekzîp ettiler ve kendi hevâlarına uydular. Halbuki, her iş kararlaşmıştır. | |
4: Andolsun ki, onlara haberlerden öylesi gelmiştir ki, onda sakındıracak öğüt vardır. | |
5: Son derecedeki bir hikmettir. Fakat bu korkutucular bir faidebahş olmuyor. | |
6: Artık sen onlardan yüz çevir. O gün ki dâvetci bir korkunç, nâhoş bir şeye dâvet eder. | |
7: Gözlerî zeliller olarak kabirlerinden çıkacaklardır. Sanki onlar dağılmış çekirgelerdir. | |
8: O davet ediciye koşucular olarak kâfirler derler ki: «Bu çok çetin bir gün.» | |
9: (9-10) Bunlardan evvel Nûh kavmi tekzîp etti. Artık kulumuzu yalancı sandılar ve «Mecnûn,» dediler ve (risâletini tebliğden) vazgeçirilmiş idi. O da Rabbisine dua etti. «Şüphe yok ki, ben mağlubum, artık intikam al!» (diye niyazda bulundu). | |
11: (11-12) Biz de gök kapılarını bir çok su ile açtık (pek müthiş bir yağmur yağdırdık). Ve yeri de pınarlar halinde fışkırttık. Artık su, takdir edilmiş bir emre binaen birbirine kavuşuverdi. | |
13: (13-14) Ve O'nu (Nûh'u) levhaları ve kenetleri bulunan şey üzerine yükledik. (O gemi) Bizim nezaretimiz altında akıp gidiyordu. O tekzîp edilmiş olana (Nûh aleyhisselâm'a) bir mükâfaat olarak. | |
15: (15-16) Ve şanım hakkı için onu (o gemiyi) bir ibret olmak üzere bıraktık fakat hani yâd edip ibret alan? Artık Benim azabım ve korkutmam nasıl imiş? | |
17: Ve kasem olsun ki, Biz Kur'an'ı düşünülmek için kolaylaştırdık. Fakat düşünen var mı? | |
18: Âd tekzîp etti, artık azabım ve tehdidlerim nâsıl oldu? | |
19: (19-20) Şüphe yok ki, Biz onların üzerine uğursuz, devamlı bir günde bir soğuk rüzgar gönderdik. İnsanları koparıyordu. Onlar, sanki dibinden kopmuş hurma kütükleri imişler. | |
21: (21-22) O halde nâsıl olmuş oldu azabım ve tehditlerim? Ve kasem olsun ki, Biz Kur'an'ı düşünülmek için kolaylaştırdık, fakat düşünen var mı? | |
23: (23-24) Semûd (kavmi) korkutucuları tekzîp etti. Dediler ki: «Bizden bir tek beşere mi? Ona mı tâbi olacağız? Şüphe yok ki, biz o vakit elbette bir sapıklık ve çılgınlık içinde bulunmuş oluruz.» | |
25: (25-26) «O zikir, bizim aramızdan O'nun üzerine mi bırakılmıştır. Hayır. O bir mağrur, fazla yalancıdır.» Yakında bileceklerdir ki, o mağrur, o ziyâde yalancı kim imiş? | |
27: Şüphe yok ki Biz, onlar için bir fitne olmak üzere o dişi deve göndericileriz. Artık onları gözetle ve sabret. | |
28: (28-29) Ve onlara haber ver ki, «Muhakkak su, onların aralarında taksimlidir. Her bir içiş için (nöbetinde sahibi) hazır bulunmuş olacaktır.» Artık arkadaşlarını çağırdılar. O da alacağını aldı da (deveyi) sihirleyip öldürdü. | |
30: (30-31) O halde nasıl olmuş oldu azabım ve tehdidim? Muhakkak ki, onların üzerlerine bir sayha gönderdik. Artık onlar ağıla konmuş kuru ot gibi oldular. | |
32: Kasem olsun ki, Biz Kur'an'ı düşünülmek için kolaylaştırdık. Fakat düşünen var mı? | |
33: (33-34) Lût kavmi korkutucuları tekzîp etti. Şüphe yok ki, Biz onların üzerlerine bir şiddetli rüzgar gönderdik. Lût'un âl'i müstesna; onları bir seher vakti kurtardık. | |
35: Bizim tarafımızdan bir nîmet olarak, işte şükredeni öylece mükâfaatlandırırız. | |
36: Celâlim hakkı için onları satvetimizin şiddetiyle korkutmuş idi. Fakat onlar bu korkutuş ile şekk ve şüphede bulundular (onu tasdik etmediler). | |
37: (37-38) Andolsun ki, o misafirlerinden dolayı O'ndan mutalebede bulunmuşlardı. Artık Biz de onların gözlerini silip kör ettik, «Haydin azabımı ve tehditlerimi tadın!» (deyiverdik). Andolsun ki, onları sabahleyin erkenden bir daimi azab yakaladı. | |
39: (39-40) «Artık azabımı ve tehditlerimi tadın!» (dedik). Kasem olsun ki, Biz Kur'an'ı düşünülmek için kolaylaştırdık. Fakat düşünen var mı? | |
41: (41-42) Celâlim hakkı için Fir'avun'un âl'ine korkutucular gelmişti. Âyetlerimizin hepsini de tekzîp ettiler, artık Biz de onları bir muktedir azîzin yakalamasıyla yakaladık. | |
43: Sizin kâfirleriniz, onlardan hayırlı mıdır? Yoksa sizin için kitapta bir beraat mi vardır? | |
44: (44-45) Yoksa Biz yardımlaşır (intikamımızı alabilir) bir cemaatiz mi diyorlar? O cemiyet muhakkak ki, yakında bozulacak ve arkalarını çevireceklerdir. | |
46: (46-47) Hayır. Onların asıl mev'idleri Kıyamettir. O Kıyamet ise daha dehşetlidir ve daha acıdır. Şüphe yok ki günahkârlar, bir sapıklık ve çılgın ateşler içindedirler. | |
48: (48-49) O günde ki, yüzleri üzerine o ateş içinde sürükleneceklerdir. (Ve kendilerine) «Tadın cehennemin dokunuşunu!» denilecektir. Muhakkak ki, Biz her şeyi bir kader (muayyen bir ölçü) ile yarattık. | |
50: Bizim emrimiz de başka değil, ancak birdir, göz ile bir bakış gibidir. | |
51: Ve şüphe yok ki, sizin emsalinizi helâk ettik, fakat düşünen hani? | |
52: Ve her neyi yapmış oldular ise defterlerde (kayıtlı)dır. | |
53: Ve her bir küçük ve büyük, yazılmıştır. | |
54: Muhakkak ki muttakîler, cennetlerde ve ırmaktadırlar. | |
55: Bir doğruluk ikametgâhında, gâyet kudret sahibi bir hükümdarın huzurunda (bulunacaklardır). | |