Ahmet Varol Meali |
|
1: Ta. Sin. Mim. | |
2: Bunlar apaçık Kitab'ın ayetleridir. | |
3: Mü'min olmuyorlar diye neredeyse kendini kahredeceksin. | |
4: Dilersek onların üzerlerine gökten bir mucize indiririz de boyunları ona eğilir kalır. | |
5: Rahman'dan onlara ne zaman yeni bir uyarı gelse mutlaka ondan yüz çevirirler. | |
6: Onlar yalanladılar; (ancak) alaya aldıkları şeyin haberleri kendilerine gelecektir. | |
7: Yeryüzüne bakmadılar mı ki, orada her güzel çiftten nice bitkiler bitirmişizdir. | |
8: Şüphesiz bunda bir ayet vardır. Ancak onların çoğu iman etmezler. | |
9: Şüphesiz senin Rabbin güçlüdür (azizdir), merhamet sahibidir (rahimdir). | |
10: Hani Rabbin Musa'ya şöyle seslenmişti: 'Zalimler topluluğuna git. | |
11: Firavun'un kavmine. (Hâlâ) sakınmıyorlar mı?' | |
12: Dedi ki: 'Rabbim! Doğrusu onların beni yalanlamalarından korkuyorum. | |
13: Ayrıca göğsüm daralıyor ve dilim açılmıyor. Bundan dolayı Harun'a (da Cebrail'i) gönder. | |
14: Üstelik onların benim aleyhimde bir suç (davaları) var. Dolayısıyla beni öldürmelerinden korkuyorum.' | |
15: (Allah) dedi ki: 'Hayır. İkiniz de ayetlerimizle gidin. Şüphesiz biz sizinle beraber dinlemekteyiz. | |
16: Firavun'a gidin ve deyin ki: 'Biz alemlerin Rabbinin elçisiyiz. | |
17: İsariloğullarını bizimle beraber göndermen için (geldik).' | |
18: (Firavun) dedi ki: 'Biz seni daha küçük çocukken içimizde yetiştirmedik mi? Ömrünün nice yıllarını bizim aramızda geçirmedin mi? | |
19: Sonuçta o yaptığın işi de yaptın. Sen nankörlerdensin.' | |
20: (Musa) dedi ki: 'Onu daha bilgisizlerden olduğum zaman yaptım. | |
21: Sizden korkunca da aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet verdi ve beni peygamberlerden kıldı. | |
22: Başıma kaktığın o nimet ise İsariloğullarını kendine köle edinmenden dolayıdır.' | |
23: Firavun dedi ki: 'Alemlerin Rabbi de nedir? | |
24: (Musa) dedi ki: 'Göklerin, yerin ve bu ikisinin arasındakilerin Rabbidir. Eğer gerçeği kesin bir şekilde bilebilecek kimselerseniz!' | |
25: (Firavun) etrafındakilere: 'Duymuyor musunuz?' dedi. | |
26: (Musa): 'Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir' dedi. | |
27: (Firavun): 'Size gönderilmiş olan elçiniz mutlaka delidir' dedi. | |
28: (Musa): 'O doğunun, batının ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir. Eğer akıl edebiliyorsanız' dedi. | |
29: (Firavun): 'Andolsun eğer benden başka ilâh edinirsen seni mutlaka zindana atılanlardan eyleyeceğim' dedi. | |
30: (Musa): 'Sana apaçık bir şey getirirsem de mi?' dedi. | |
31: (Firavun): 'Eğer doğru söyleyenlerdensen getir onu' dedi. | |
32: Bunun üzerine (Musa) asasını attı ve bir anda apaçık bir yılan oluverdi. | |
33: Ardından elini çıkardı. O da bakanlara bembeyaz görünüverdi. | |
34: (Firavun) etrafındaki ileri gelenlere dedi ki: 'Şüphesiz bu bilgin bir büyücüdür. | |
35: Büyüsüyle sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Buna göre ne buyurursunuz?' | |
36: Dediler ki: 'Onu ve kardeşini şimdilik beklet. Sonra şehirlere toplayıcılar gönder. | |
37: Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler.' | |
38: Böylece büyücüler belli bir günün belirlenen bir vaktinde biraraya getirildiler. | |
39: İnsanlara da: 'Siz de toplanıyor musunuz?' denildi. | |
40: 'Umarız ki, üstün gelenler onlar olurlarsa büyücülere uyarız.' | |
41: Büyücüler geldiklerinde Firavun'a: 'Eğer üstün çıkan biz olursak bize elbette bir mükâfat olacak değil mi?' dediler. | |
42: O da: 'Evet. Hem o zaman siz benim yakınıma alınanlardan olacaksınız' dedi. | |
43: Musa onlara: 'Ne atacaksanız atın' dedi. | |
44: Böylece iplerini ve bastonlarını attılar ve: 'Firavun'un büyüklüğü adına mutlaka biz üstün geleceğiz' dediler. | |
45: Musa da asasını attı. Birden onun, onların uyduruverdikleri şeyleri yuttuğunu gördüler. | |
46: Bunun üzerine büyücüler secdeye kapandılar. | |
47: Dediler ki: 'Alemlerin Rabbine iman ettik. | |
48: Musa ve Harun'un Rabbine.' | |
49: (Firavun) dedi ki: 'Ben size izin vermeden önce ona iman mı ettiniz? O size büyüyü öğreten büyüğünüzdür. Yakında muhakkak bileceksiniz. Sizin ellerinizi ve bacaklarınızı çaprazlama kesecek sonra hepinizi asacağım.' | |
50: (Büyücüler) dediler ki: 'Hiç zararı yok. Biz muhakkak Rabbimize döneceğiz. | |
51: Mü'minlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimizin bizim hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz.' | |
52: Musa'ya: 'Kullarımı geceleyin yürüt. Şüphesiz siz takib edileceksiniz' diye vahyettik. | |
53: Firavun da şehirlere toplayıcılar gönderdi. | |
54: 'Bunlar azlık bir kitledir. | |
55: Ve onlar bizi kızdırmaktadırlar. | |
56: Biz ise şüphesiz ihtiyatlı bir topluluğuz' (dedi). | |
57: Böylece onları bahçelerden ve pınarlardan çıkardık, | |
58: Hazinelerden ve üstün makamdan da. | |
59: İşte böyle. Bunlara İsariloğullarını mirasçı kıldık. | |
60: (Firavun ve adamları) güneş doğarken onların arkalarına düştüler. | |
61: İki topluluk birbirini görünce Musa'nın adamları: 'İşte yakalandık' dediler. | |
62: Musa dedi ki: 'Hayır. Şüphesiz Rabbim benimle beraberdir. O bana yol gösterecektir.' | |
63: Bunun üzerine Musa'ya: 'Asanla denize vur' diye vahyettik. (Vurunca deniz) yarıldı ve her parçası kocaman bir dağ gibi oldu. | |
64: Ötekileri buraya yaklaştırdık. | |
65: Musa'yı ve beraberinde olanların tümünü kurtardık. | |
66: Sonra ötekileri (suda) boğduk. | |
67: Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu iman etmemişti. | |
68: Şüphesiz senin Rabbin güçlü ve rahmet sahibi olandır. | |
69: Onlara İbrahim'in haberini de oku. | |
70: Hani o babasına ve kavmine: 'Siz neye tapıyorsunuz?' demişti. | |
71: 'Putlara tapıyoruz. Onlar için ibadet edip duruyoruz' dediler. | |
72: Dedi ki: 'Dua ettiğiniz zaman duyuyorlar mı? | |
73: Yahut size fayda veya zarar veriyorlar mı?' | |
74: 'Hayır. Ama atalarımızın böyle yaptıklarını gördük' dediler. | |
75: Dedi ki: 'Şimdi neye taptığınızı gördünüz mü? | |
76: Siz ve geçmiş atalarınız. | |
77: İşte onlar benim düşmanlarımdır. Yalnız alemlerin Rabbi hariç. | |
78: Beni yaratan ve doğru yola ileten O'dur. | |
79: Bana yediren ve içiren O'dur. | |
80: Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur. | |
81: Beni öldürecek, sonra diriltecek olan O'dur. | |
82: Kendisinden din günü kusurlarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur. | |
83: Rabbim! Bana hüküm (ilim ve hikmet) bahşet ve beni salihlere kat. | |
84: Sonra gelenler arasında benim için bir doğruluk dili ver. [1] | |
85: Nimetleri bol cennetin (Naim cennetinin) mirasçılarından eyle. | |
86: Babamı da bağışla. Şüphesiz o sapıklardandır. | |
87: İnsanların yeniden diriltilecekleri gün beni utandırma. | |
88: Malın ve oğulların bir yarar sağlamayacakları gün. | |
89: Sadece (küfür ve nifaktan korunmuş) temiz bir kalple gelen(in yarar göreceği gün).' | |
90: O gün cennet takva sahiplerine yaklaştırılır. | |
91: Cehennem de azgınlara açılıp gösterilir. | |
92: Onlara denir ki: 'Tapmakta olduklarınız nerede? | |
93: Allah'tan başka (taptıklarınız). Size yardım ediyorlar mı ya da kendilerine yardımları oluyor mu?' | |
94: Artık onlar da azgınlar da tepetaklak oraya atılırlar. | |
95: İblis'in bütün askerleri de. | |
96: Orada (putlarıyla) çekişerek derler ki: | |
97: 'Allah'a andolsun, biz apaçık bir sapıklık içindeymişiz. | |
98: Çünkü sizi alemlerin Rabbine eşit tutuyorduk. | |
99: Bizi o suçlulardan başkası saptırmadı. | |
100: Artık bizim şefaatçilerimiz yok. | |
101: Candan bir dostumuz da yok. | |
102: Keşke bizim için bir geri dönüş olsaydı da mü'minlerden olsaydık. | |
105: Nuh'un kavmi de peygamberleri yalanladı. | |
106: Hani kardeşleri Nuh onlara demişti ki: 'Siz sakınmıyor musunuz? | |
107: Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. | |
108: Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. | |
109: Bunun için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak alemlerin Rabbine aittir. | |
111: Dediler ki: 'Sana aşağılık insanlar uymuşken biz sana iman eder miyiz?' | |
112: Dedi ki: 'Onların yapmakta oldukları hakkında benim bilgim yoktur. | |
113: Onların hesapları ancak Rabbimin üzerinedir. Eğer anlıyorsanız. | |
114: Ben mü'minleri kovacak değilim. | |
115: Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.' | |
116: Dediler ki: 'Ey Nuh! Eğer (bu işe) son vermezsen taşlananlardan olacaksın.' | |
117: (Nuh) dedi ki: 'Ey Rabbim! Kavmim beni yalanladı. | |
118: Artık benimle onların aralarında hüküm ver ve beni ve benimle beraber olan mü'minleri kurtar.' | |
119: Böylece onu ve berberindekileri, yüklü geminin içinde kurtardık. | |
120: Sonra bunun ardından geriye kalanları boğduk. | |
123: Ad (kavmi) de peygamberleri yalanladı. | |
124: Hani kardeşleri Hud onlara demişti ki: 'Siz sakınmıyor musunuz? | |
128: Siz her yüksekçe yere bir anıt dikip boş şeyle mi oyalanıyorsunuz? | |
129: Sonsuza kadar yaşayacağınız umuduyla sağlam yapılar mı ediniyorsunuz? [2] | |
130: Yakaladığınız zaman zorbaca yakalıyorsunuz. | |
132: Size bildiğiniz üzere nimetleri ihsan edenden korkun. | |
133: O size hayvanlar ve oğullar vererek ihsanda bulundu. | |
134: Yine bahçeler ve pınarlar (vererek). | |
135: Doğrusu ben sizin hakkınızda büyük bir günün azabından korkuyorum.' | |
136: Dediler ki: 'Öğüt versen de öğüt verenlerden olmasan da bizim için birdir. | |
137: Bu, öncekilerin geleneğinden başka bir şey değildir. | |
138: NA | |
139: Böylece onu yalanladılar. Biz de onları helak ettik. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu iman etmemişti. | |
141: Semud (kavmi) de peygamberleri yalanladı. | |
142: Hani kardeşleri Salih onlara demişti ki: 'Siz sakınmıyor musunuz? | |
146: Siz burada güven içinde mi bırakılacaksınız? | |
147: Bahçelerin ve pınarların arasında. | |
148: Ekinlerin ve yumuşak tomurcuklu, hoş hurma ağaçlarının arasında. | |
149: Dağlardan ustalıkla evler yontuyorsunuz. | |
151: Ölçüsüzce davrananların emirlerine uymayın. | |
152: Ki onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarmakta, düzen sağlamamaktadırlar. | |
153: Dediler ki: 'Sen ancak büyülenmişlerdensin. | |
154: Sen bizim gibi bir beşerden başkası da değilsin. Eğer doğru sözlülerdensen haydi bir mucize getir.' | |
155: Dedi ki: 'İşte şu bir dişi devedir. [3] Su içme hakkı (bir gün) onundur. Belli bir günün su içme hakkı da sizindir. | |
156: Ona bir kötülük dokundurmayın yoksa sizi büyük bir günün azabı yakalar. | |
157: Sonuçta onu boğazladılar; ama pişman oldular. | |
158: Çünkü kendilerini azap yakaladı. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu iman etmemişti. | |
160: Lut kavmi de peygamberleri yalanladı. | |
161: Hani kardeşleri Lut onlara demişti ki: 'Siz sakınmıyor musunuz? | |
165: Siz insanlardan erkeklere mi gidiyorsunuz? | |
166: Ve Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyorsunuz. Doğrusu siz sınırı aşan bir kavimsiniz. | |
167: Dediler ki: 'Ey Lut! Eğer sen (bu işe) son vermezsen muhakkak ki (buradan) çıkarılanlardan olacaksın.' | |
168: (Lut) dedi ki: 'Doğrusu ben sizin yaptığınıza çok kızanlardanım. | |
169: Ey Rabbim! Beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar.' | |
170: Bunun üzerine biz onu ve bütün ailesini kurtardık. | |
171: Geri kalanların içindeki bir yaşlı kadın hariç. | |
172: Sonra diğerlerini yerle bir ettik. | |
173: Üzerlerine de bir yağmur yağdırdık. Uyarılanların [4] yağmurları ne kötü idi! | |
176: Eyke ahalisi de peygamberleri yalanladı. | |
177: Hani Şuayb onlara demişti ki: 'Siz sakınmıyor musunuz? | |
181: Ölçüyü tam yapın ve eksiltenlerden olmayın. | |
182: Dosdoğru terazi ile tartın. | |
183: İnsanların haklarını kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. | |
184: Sizi ve önceki nesilleri yaratandan sakının. | |
186: Sen bizim gibi bir beşerden başkası da değilsin. Biz senin mutlaka yalancılardan (olduğunu) sanıyoruz. | |
187: Eğer doğru söyleyenlerdensen haydi gökten üzerimize parçalar düşür.' | |
188: (Şuayb) dedi ki: 'Rabbim sizin yaptıklarınızı daha iyi biliyor.' | |
189: Onu yalanladılar ve bunun üzerine kendilerini gölge gününün azabı yakaladı. Gerçekten o büyük bir günün azabıydı. | |
192: Muhakkak ki bu (Kur'an) alemlerin Rabbinin indirmesidir. | |
193: Onu Güvenilir Ruh [5] indirdi. | |
194: Uyaranlardan olman için senin kalbine (indirdi). | |
195: Apaçık Arapça bir dille. | |
196: Şüphesiz o öncekilerin kitaplarında da vardır. [6] | |
197: İsariloğulları bilginlerinin onu bilmeleri onlar için bir delil değil midir? | |
198: Eğer onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, | |
199: Onu kendilerine okusaydı, ona iman edecek değillerdi. | |
200: Biz onu suçluların kalplerine işte böyle soktuk. | |
201: Acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler. | |
202: (Azap) onlara, kendileri farkında olmadan ansızın gelir. | |
203: Bunun üzerine: 'Bize süre tanınır mı?' derler. | |
204: Onlar yine de azabımızın çarçabuk gelmesini mi istiyorlar? | |
205: Ne dersin, onları yıllarca (dünyalıklardan) yararlandırsak, | |
206: Sonra kendilerine vaadedilen başlarına gelse, | |
207: Yararlandırıldıkları onlara ne sağlayabilir? | |
208: Biz hiçbir kasabayı kendisi için uyarıcılar olmadan helak etmedik. | |
209: Hatırlatma yapılmıştır. Biz zalimler değiliz. | |
210: Onu (Kur'an'ı) şeytanlar indirmedi. | |
211: Bu onlara yaraşmaz ve güç de yetiremezler. | |
212: Çünkü onlar (vahyedileni) duymaktan kesinlikle uzak tutulmuşlardır. | |
213: Sakın Allah'la beraber başka bir ilâh çağırma. [7] Yoksa azaba uğratılanlardan olursun. | |
214: (Önce) en yakın hısımlarını uyar. | |
215: Mü'minlerden sana uyanlara kanatlarını ger. | |
216: Eğer sana karşı gelirlerse: 'Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım' de. | |
217: Güçlü ve rahmet sahibi olana güven. | |
218: Ki O (namaza) kaltkığında seni görmektedir. | |
219: Secde edenler arasında dolaşmanı da. | |
220: Şüphesiz (her şeyi hakkıyla) duyan ve bilen O'dur. | |
221: Şeytanların kime indiğini size haber vereyim mi? | |
222: Onlar her yalancı günâhkâra inerler. | |
223: Onlar kulak verirler. Çoğu da yalancıdırlar. | |
224: Şairlere ise azgınlar uyarlar. | |
225: Onlar her vadide şaşkın şaşkın dolaşmakta olduklarını görmedin mi? | |
226: Ve onlar yapmadıklarını söylemektedirler. | |
227: Ancak iman edip salih ameller işleyen, Allah'ı çokça anan ve haksızlığa uğratıldıktan sonra öçlerini alanlar müstesna. Zulmedenler hangi dönüş yerine döneceklerini yakında bilecekler. [8] | |