Ümit Şimşek Meali |
|
1: Tâ sîn mîm. | |
2: Bunlar, apaçık kitabın âyetleridir. | |
3: Onlar iman etmiyor diye, neredeyse kendini tüketeceksin. | |
4: Eğer dileseydik, onlara gökyüzünden bir âyet indirirdik de ister istemez ona boyun eğerlerdi. | |
5: Fakat onlara ne zaman Rahmân'dan yeni bir öğüt gelecek olsa, yüz çevirirler. | |
6: İşte yine yalanladılar. Ancak alaya aldıkları şeyin haberi yakında onlara ulaşacaktır. | |
7: Onlar yeryüzüne bakmadılar mı, Biz onda her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirmişiz? | |
8: İşte bunda bir âyet vardır. Fakat onların çoğu yine iman etmez. | |
9: Rabbin ise hem Azizdir, hem Rahîm. | |
10: Hani Rabbin Musa'ya seslenmişti, 'O zalimler güruhuna git,' diye. | |
11: 'Firavun hanedanına git. Onlar hâlâ sakınmayacaklar mı?' | |
12: Musa 'Ey Rabbim,' dedi. 'Beni yalanlamalarından korkuyorum. | |
13: 'Göğsüm daralır, dilim tutulur. Onun için Harun'a da peygamberlik ver. | |
14: 'Hem onların gözünde suçluyum; beni öldürmelerinden korkarım.' | |
15: Allah buyurdu ki: Asla! İkiniz de âyetlerimizle gidin. Biz sizinle beraberiz ve herşeyi işitmekteyiz. | |
16: Firavun'a gidin ve deyin ki: 'Biz Âlemlerin Rabbinin elçisiyiz. | |
17: 'İsrailoğullarını bizimle göndermen için geldik.' | |
18: (Gittiler, Allâh'ın emrini duyurdular. Fir'avn) Dedi ki: "Biz seni, içimizden bir çocuk olarak yetiştirmedik mi? Ömründe nice yıllar aramızda kalmadın mı?" | |
19: 'Ondan sonra da yapacağını yaptın. Sen nankörün birisin.' | |
20: Musa dedi ki: 'Ben onu yanlışlıkla yaptım. | |
21: 'Sonra da sizden korkup kaçtım. Fakat Rabbim bana hüküm verdi ve beni peygamber yaptı. | |
22: 'Başıma kaktığın iyiliğin sebebi de İsrailoğullarını kendine köle yapmış olmandı.' | |
23: Firavun 'Âlemlerin Rabbi de ne?' dedi. | |
24: Musa dedi ki: 'Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir-eğer gerçeği kesin bir şekilde öğrenmek istiyorsanız.' | |
25: Firavun yanındakilere 'İşitiyor musunuz?' dedi. | |
26: Musa 'O, sizin ve daha önce geçmiş atalarınızın da Rabbidir' dedi. | |
27: Firavun 'Size gönderilen peygamberiniz kesinlikle delinin biri' dedi. | |
28: Musa dedi ki: 'O doğunun, batının ve ikisi arasındakilerin de Rabbidir-eğer akıl edebiliyorsanız.' | |
29: Firavun 'Benden başka tanrı edinirsen seni hapse tıkarım' dedi. | |
30: Musa 'Apaçık bir delil getirecek olsam da mı?' dedi. | |
31: Firavun 'Doğru söylüyorsan getir bakalım' dedi. | |
32: Musa asâsını yere bıraktığında o koca bir yılan kesiliverdi. | |
33: Elini çıkardı; o da bakanların gözlerini alan bir beyazlıktı. | |
34: Firavun etrafındaki adamlarına dedi ki: 'Bu çok bilgili bir büyücü. | |
35: 'Büyüsüyle sizi ülkenizden çıkarmak istiyor. Ne tavsiye edersiniz?' | |
36: 'Onu ve kardeşini alıkoy,' dediler. 'Şehirlere de tellâllar çıkar. | |
37: 'Bütün usta büyücüleri toplayıp sana getirsinler.' | |
38: Kararlaştırılan günde büyücüler toplandı. | |
39: Ahaliye de 'Hepiniz toplandınız mı?' denildi. | |
40: 'Üstün gelirlerse biz de büyücülere uyarız.' | |
41: Büyücüler geldiklerinde, Firavun'a, 'Galip gelirsek bize bir ödül var mı?' diye sordular. | |
42: Firavun 'Evet,' dedi. 'Üstelik yakınlarımdan olursunuz.' | |
43: Musa 'Ne atacaksanız atın' dedi. | |
44: 'Firavun'un izzeti hakkı için, galip gelen biz olacağız' diyerek iplerini ve değneklerini attılar. | |
45: Musa da asâsını attı; ve asâ, onların uydurduğu şeyleri yutmaya başladı. | |
46: Büyücüler secdeye kapandılar. | |
47: 'Âlemlerin Rabbine iman ettik,' dediler. | |
48: 'Musa ile Harun'un Rabbine.' | |
49: Firavun 'Fakat ben size izin vermeden iman ettiniz,' dedi. 'Demek, bu size büyücülüğü öğreten büyüğünüzmüş. Siz görürsünüz; ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlamasına kesip hepinizi asacağım.' | |
50: 'Hiç önemi yok,' dediler. 'Nasıl olsa Rabbimize döneceğiz. | |
51: 'Umuyoruz ki, iman edenlerin ilki biz oluruz da Rabbimiz bizim hatâlarımızı bağışlar.' | |
52: Ve Musa'ya 'Kullarımla gece vakti yola çık,' diye vahyettik. 'Çünkü takip edileceksiniz.' | |
53: Firavun şehirlere tellâllar çıkardı. | |
54: 'Bunlar küçük ve önemsiz bir topluluk,' dedi. | |
55: 'Fakat bize karşı kin besliyorlar. | |
56: 'Biz ise zinde bir topluluğuz.' | |
57: İşte böyle çıkardık onları bahçelerinden, pınarlarından. | |
58: Hazinelerinden ve şerefli mevkilerinden. | |
59: Onları böylece çıkardık; yerlerine de İsrailoğullarını vâris kıldık. | |
60: Gün doğarken peşlerine düştüler. | |
61: İki topluluk birbirini gördüğünde, Musa'nın adamları 'Şimdi yakalandık!' dediler. | |
62: Musa 'Asla!' dedi. 'Rabbim benimle beraberdir; O bana yol gösterecek.' | |
63: Musa'ya 'Asânı denize vur' diye vahyettik. Deniz yarıldı; öyle ki, herbir parçası koca bir dağ gibiydi. | |
64: Diğerlerini de oraya yaklaştırdık. | |
65: Musa ve beraberindekilerin hepsini kurtardık. | |
66: Sonra da diğerlerini boğuverdik. | |
69: Onlara İbrahim'in haberini de oku. | |
70: Hani babası ile kavmine sormuştu, 'Siz neye tapıyorsunuz?' diye. | |
71: 'Biz putlara taparız,' dediler. 'Ve onlara tapmaya devam edeceğiz.' | |
72: İbrahim sordu: 'Dua ettiğinizde sizi işitirler mi? | |
73: 'Yahut size faydaları olur mu? Veya zararları dokunur mu?' | |
74: Onlar 'Biz atalarımızı böyle yapar halde bulduk' dediler. | |
75: İbrahim dedi ki: 'Gördünüz mü taptıklarınızı? | |
76: 'Sizin de, geçmiş atalarınızın da taptığınız şeyleri? | |
77: 'Onların hepsi benim düşmanımdır. Ancak Âlemlerin Rabbi müstesna. | |
78: 'Beni yaratan ve bana yol gösteren Odur. | |
79: 'Beni yediren ve içiren Odur. | |
80: 'Hastalandığımda bana şifa veren Odur. | |
81: 'Beni öldüren ve sonra dirilten Odur. | |
82: 'Hesap gününde hatâlarımı bağışlayacağını umduğum da Odur. | |
83: 'Rabbim, bana ilim ve hikmet ver ve beni salihler arasına kat. | |
84: 'Bana, arkamdan hayırla anılmayı nasip et. | |
85: 'Beni nimetlerinle dolu Cennetin vârislerinden eyle. | |
86: 'Babamı da bağışla; çünkü o yolunu şaşırmışlar arasında. | |
87: 'İnsanların diriltildiği günde beni rezil etme. | |
88: 'Öyle bir gün ki, ne malın bir faydası olur, ne evlâdın. | |
89: 'Ancak Allah'a selim bir kalple gelen kurtulur.' | |
90: O gün Cennet takvâ sahiplerine yaklaştırılmıştır. | |
91: Cehennem de azgınlara gösterilmiştir. | |
92: Onlara denir ki: 'Nerede şimdi taptıklarınız- | |
93: 'Allah'tan başka? Size yardım edebiliyorlar mı? Veya kendilerini olsun kurtarabiliyorlar mı?' | |
94: Derken, Cehenneme tepetaklak atılırlar onlar da, azgınlar da. | |
95: Ve hep birlikte İblis'in orduları da. | |
96: Cehennemde çekişip dururken derler ki: | |
97: 'Allah'a yemin olsun, apaçık bir sapıklık içindeymişiz. | |
98: 'O vakit sizi Âlemlerin Rabbiyle bir tutuyorduk. | |
99: 'Fakat bizi o mücrimler saptırdı. | |
100: 'Şimdi ne bir şefaatçimiz var bizim, | |
101: 'Ne de candan bir dostumuz. | |
102: 'Ne olur, bir fırsatımız daha olsa da mü'minlerden olsaydık!' | |
105: Nuh kavmi de peygamberlerini yalanladı. | |
106: Kardeşleri Nuh onlara 'Sakınmıyor musunuz?' demişti. | |
107: 'Ben size güvenilir bir elçiyim. | |
108: 'Allah'tan korkun ve bana itaat edin. | |
109: 'Hizmetim için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim Âlemlerin Rabbine aittir. | |
110: 'Allah'tan korkun ve bana itaat edin.' | |
111: Onlar, 'Sana uyanlar hep ayak takımı; biz sana inanır mıyız?' dediler. | |
112: Nuh dedi ki: 'Onların yaptıkları hakkında benim bilgim yoktur. | |
113: 'Onların hesabı Rabbime aittir-eğer düşünürseniz. | |
114: 'Ben mü'minleri kovacak değilim. | |
115: 'Ben ancak apaçık uyarıcıyım.' | |
116: 'Ey Nuh,' dediler. 'Bu işten vazgeçmezsen taşlanırsın.' | |
117: Nuh, 'Rabbim,' dedi. 'Kavmim beni yalanladı. | |
118: 'Benimle onlar arasında hükmünü ver; beni ve beraberimdeki mü'minleri kurtar.' | |
119: Biz de onu ve dolu gemide onunla beraber olanları kurtardık. | |
120: Arkada kalanları da boğduk. | |
123: Âd kavmi de peygamberlerini yalanladı. | |
124: Kardeşleri Hud onlara 'Sakınmıyor musunuz?' demişti. | |
128: 'Siz herbir tepeye eğlenmek için alâmet gibi binalar mı yapıyorsunuz? | |
129: 'İçinde temelli kalacakmış gibi sağlam ve süslü köşkler mi ediniyorsunuz? | |
130: 'Ele geçirdiğiniz şeyleri zorbalıkla mı tutup alıyorsunuz? | |
132: 'O Allah'tan korkun ki, size bildiğiniz bunca nimetleri verdi. | |
133: 'Size davarlar verdi, oğullar verdi. | |
134: 'Bahçeler, pınarlar verdi. | |
135: 'Doğrusu, sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum.' | |
136: Dediler ki: 'Bize öğüt versen de bizim için birdir, vermesen de. | |
137: 'Bu yaptıklarımız, öncekilerin âdetinden başka birşey değildir. | |
138: 'Bu yüzden azaba uğratılacak değiliz.' | |
139: Onlar onu yalanladılar; Biz de onları helâk ettik. İşte bunda bir âyet vardır. Fakat onların çoğu yine iman etmez. | |
141: Semud kavmi de peygamberlerini yalanladı. | |
142: Kardeşleri Salih onlara 'Sakınmıyor musunuz?' demişti. | |
146: 'Burada, güven içinde kendi halinize bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz- | |
147: 'Bahçelerin, pınarların içinde, | |
148: 'Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalıkların arasında? | |
149: 'Öyle sandığınız için mi dağlarda konforlu evler yontuyorsunuz? | |
151: 'Müsriflerin sözünü dinlemeyin. | |
152: 'Onlar memlekette iyiliğe yanaşmaz, fesat çıkarırlar.' | |
153: Dediler ki: 'Anlaşılan sen büyülenmişsin. | |
154: 'Sen de bizim gibi bir beşersin. Doğru söylüyorsan, bize bir âyet getir de görelim.' | |
155: Salih 'İşte şu deve bir âyettir,' dedi. 'Kuyudan su içme sırası bir gün onun, belirlenmiş bir gün de sizindir. | |
156: 'Sakın ona kötü bir niyetle el sürmeyin; yoksa büyük bir günün azabına tutulursunuz.' | |
157: Deveyi kestiler ve pişman oldular. | |
158: Azap onları yakalayıverdi. İşte bunda bir âyet vardır. Fakat onların çoğu yine iman etmez. | |
160: Lût kavmi de peygamberlerini yalanladı. | |
161: Kardeşleri Lût onlara 'Sakınmıyor musunuz?' demişti. | |
165: 'Siz âlemlerin içinden erkeklere yaklaşıyor da, | |
166: 'Rabbinizin sizin için yarattığı hanımlarınızı bırakıyor musunuz? Doğrusu, siz haddini aşan bir topluluksunuz.' | |
167: 'Ey Lût,' dediler. 'Eğer bu işten vazgeçmezsen ülkeden sürülürsün.' | |
168: Lût dedi ki: 'Ben sizin yaptığınız işten şiddetle nefret edenlerdenim. | |
169: 'Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar!' | |
170: Onu ve bütün ailesini kurtardık. | |
171: Birtek geride kalan kocakarı hariç. | |
172: Diğerlerini ise helâk ettik. | |
173: Üzerlerine bir azap yağmuru indirdik. Uyarılmış olanlar için ne kötü bir yağmurdu o! | |
176: Eyke ahalisi de peygamberlerini yalanladı. | |
177: Kardeşleri Şuayb onlara 'Sakınmıyor musunuz?' demişti. | |
181: 'Ölçünün hakkını verin; sakın eksiltenlerden olmayın. | |
182: 'Doğru terazi ile tartın. | |
183: 'Halkın malını çalıp çırpmayın. Fesat çıkarıp da memleketi birbirine katmayın. | |
184: 'Sizi ve daha önceki nesilleri yaratan Allah'tan korkun.' | |
186: 'Sen de bizim gibi bir beşersin. Biz senin yalancı olduğunu düşünüyoruz. | |
187: 'Doğru söylüyorsan, üzerimize gökten bir parça düşür.' | |
188: Şuayb 'Yaptıklarınızı Rabbim çok iyi biliyor' dedi. | |
189: Onu yalanladılar. Ve o gölgeli günün azabı onları yakaladı. O gerçekten büyük bir günün azabı idi. | |
192: Hiç şüphesiz, o Âlemlerin Rabbi katından indirilmiştir. | |
193: Onu Ruhu'l-Emin indirdi. | |
194: Senin kalbine indirdi, uyarıcılardan olasın diye, | |
195: Apaçık bir Arapça lisan ile. | |
196: Önceki kitaplarda da onun bahsi vardı. | |
197: İsrailoğulları bilginlerinin bunu bilmesi onlar için bir delil değil mi? | |
198: Eğer Biz onu yabancı birisine indirseydik, | |
199: Ve onu bu yabancı kimse kendilerine okusaydı, yine inanmazlardı. | |
200: Mücrimlerin kalplerinde inkârı Biz böyle yerleştirmişizdir. | |
201: Öyle ki, acı azabı görmedikçe iman etmezler. | |
202: O azap, hiç ummadıkları anda, birden bire onlara geliverir. | |
203: O zaman 'Bize mühlet yok mu?' derler. | |
204: Hâlâ azabımızın çabuklaştırılmasını istiyorlar mı? | |
205: Ne dersin: Biz onları yıllarca nimetlerimizden nasiplendirsek, | |
206: Sonra da kendilerine vaad edilen şey başlarına geliverse, | |
207: Nasiplendikleri onca nimetler onlara ne fayda verir? | |
208: Biz, uyarıcısı olmayan hiçbir beldeyi helâk etmedik. | |
209: Onlara öğüt verilmiş, hatırlatma yapılmıştır. Yoksa Biz haksızlık edici değiliz. | |
210: Bu Kur'ân'ı şeytanlar indirmedi. | |
211: Bu onlara yakışmaz; buna güçleri de yetmez. | |
212: Zaten onlar vahyi işitmekten alıkonmuşlardır. | |
213: Allah ile beraber başka bir tanrıya yakarma; yoksa azaba uğrayanlardan olursun. | |
214: Önce yakın akrabanı uyar. | |
215: Sana uyan mü'minlere kanat ger. | |
216: Sana karşı gelecek olurlarsa, 'Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım' de. | |
217: Aziz ve Rahîm olana tevekkül et. | |
218: Namaza kalktığında da O seni görür, | |
219: Secde edenler arasındaki dolaşmanı da. | |
220: Çünkü O herşeyi işiten, herşeyi bilendir. | |
221: Size söyleyeyim mi, şeytanlar kime iner? | |
222: Nerede yalana düşkün bir günahkâr varsa ona iner. | |
223: Onlar şeytanlara kulak verirler; zaten çoğu yalan söyleyip durmaktadır. | |
224: Şairlere de ancak şaşkınlar uyar. | |
225: Görmez misin: Onlar her vadiye dalarlar. | |
226: Ve yapmadıkları şeyi söylerler. | |
227: Ancak iman eden, güzel işler yapan, Allah'ı çokça anan ve zulme uğradıktan sonra kendisini savunan kimse müstesnadır. Zulmedenler ise, nasıl bir inkılâpla devrilip gideceklerini yakında görecekler. | |