Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) Meali |
|
1: Tâ, Sîn, Mîm. | |
2: Bunlar sana apaçık kitabın âyetleridir. | |
3: (Resulüm!) Onlar iman etmiyorlar diye adeta kendine kıyacaksın! | |
4: Biz dilersek onların üzerlerine gökten bir âyet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğilekalır. | |
5: Bununla beraber kendilerine O Rahmân'dan yeni bir öğüt gelmeyedursun, ille ondan yüz çevirirler. | |
6: Üstelik (ona) «yalandır» dediler; fakat onlara alay edip durdukları şeyin haberleri yakında gelecektir. | |
7: Yeryüzüne bir bakmadılar mı? Biz orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirmişiz. | |
8: Şüphesiz ki bunda mutlak bir âyet (nişane) vardır; ama onların çoğu iman etmezler. | |
9: Ve şüphe yok ki Rabbin, galip ve engin merhamet sahibidir. | |
10: Bir vakit de Rabbin, Musa'ya nida edip «Git o zalim kavme» dedi. | |
11: «Firavun kavmine, hâlâ sakınmayacaklar mı?» | |
12: (Musa) şöyle seslendi: «Ya Rab! Doğrusu ben korkarım ki beni yalancı sayarlar.» | |
13: «Ve göğsüm daralır, dilim dönmez, onun için Harun'a da elçilik ver.» | |
14: «Hem onların bana isnad ettikleri bir suç var. Ondan dolayı korkarım ki, hemen beni öldürürler.» | |
15: (Allah): «Hayır hayır» buyurdu, «haydi ikiniz âyetlerimizle (mucizelerimizle) gidin. Şüphesiz ki, biz sizinle beraberiz. (Onları) işitiyoruz.» | |
16: «Haydin Firavun'a gidin de deyin ki: İnan biz, âlemlerin Rabbinin elçisiyiz. | |
17: İsrail oğullarını bizimle beraber gönder.» | |
18: Â, dedi: seni çocukken bizde büyütmedik mi? hem bizde ömründen senelerce kaldın | |
19: «Sonunda o yaptığın (kötü) işi de yaptın. Sen nankörün birisin!» | |
20: Musa, «Ben, dedi, o işi o anda yaptım ki şaşkınlardandım.» | |
21: «Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet bahşetti ve beni peygamberlerden kıldı.» | |
22: «O başıma kaktığın nimet de (aslında) İsrail oğullarını kendine köle edinmiş olmandır.» | |
23: Firavun şöyle dedi: «Âlemlerin Rabbi dediğin nedir ki?» | |
24: Musa cevap olarak: «Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişiler olsanız (itiraf edersiniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbi'dir.» | |
25: (Firavun) etrafında bulunanlara: «İşitmiyor musunuz?» dedi. | |
26: Musa dedi ki: «O sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbidir.» | |
27: (Firavun): «Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir» dedi. | |
28: Musa devamla şöyle söyledi: «Şayet aklınızı kullansanız (anlarsınız ki), O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir.» | |
29: Firavun: «Benden başkasını ilâh tutarsan, andolsun ki seni zindana kapatılmışlardan ederim» dedi. | |
30: Musa sordu: «Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?» | |
31: Firavun: «Haydi getir onu bakayım, doğrulardan isen» dedi. | |
32: Bunun üzerine Musa asâsını bırakıverdi; apaçık bir ejderha oluverdi. | |
33: Elini de (koynundan) çekti çıkardı; bakanlara bembeyaz (görünen, nur saçan bir şey) oluverdi. | |
34: Firavun çevresinde bulunan ileri gelenlere: «Bu dedi, herhalde çok bilgili bir sihirbaz!» | |
35: «Sizi sihriyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?» | |
36: Dediler ki: «Bunu ve kardeşini eğle, şehirlere de toplayıcılar gönder.» | |
37: «Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler.» | |
38: Böylece, sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi. | |
39: Halka, «Siz de toplanıyor musunuz? (Haydi çabuk olun)» denildi. | |
40: «Üstün gelirlerse herhalde sihirbazlara uyarız» dediler. | |
41: Sihirbazlar geldiklerinde Firavun'a «Şayet biz üstün gelirsek, muhakkak bize bir ücret vardır, değil mi?» dediler. | |
42: Firavun cevaben: «Evet, o takdirde hiç şüphe etmeyin, gözde kimselerden olacaksınız» dedi. | |
43: Musa onlara «Atın, ne atacaksanız» dedi. | |
44: Bunun üzerine iplerini ve değneklerini attılar ve «Firavun'un kudreti hakkı için şüphesiz elbette bizler galip geleceğiz» dediler. | |
45: Ardından Musa asâsını attı; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuyor! | |
46: Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar. | |
47: «İman ettik, dediler, Âlemlerin Rabbine» | |
48: «Musa ve Harun'un Rabbine!» | |
49: Firavun (kızgınlık içinde) dedi ki: «Ben size izin vermeden O'na iman ettiniz ha! Anlaşıldı ki o size sihri öğreten büyüğünüzmüş! Ama şimdi bileceksiniz: Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, hepinizi çarmıha gerdireceğim!» | |
50: «Zararı yok dediler nasıl olsa biz Rabbimize döneceğiz.» | |
51: «Herhalde biz müminlerin evveli olduğumuzdan dolayı, Rabbimizin bize mağfiret buyuracağını ümit ederiz» | |
52: Biz, Musa'ya: «Kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü takip edileceksiniz» diye vahyettik. | |
53: Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi: | |
54: «Esasen bunlar, sayıları azar azar, bölük pörçük bir cemaattır.» | |
55: «(Böyle iken) hakkımızda çok gayz (öfke) besliyorlar.» | |
56: «Biz ise, elbette uyanık (ve tekvücut) bir cemaatız.» (diyor ve dedirtiyordu.) | |
57: Ama (sonunda) biz, onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden, pınarlardan, | |
58: Hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık. | |
59: Ve onlara İsrail oğullarını mirasçı yaptık. | |
60: Derken (Firavun ve adamları) güneş doğmuştu ki, onların ardına düştüler. | |
61: İki topluluk birbirini görünce, Musa'nın adamları «Eyvah, yakalandık! dediler. | |
62: Musa: «Hayır, aslâ! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yolunu gösterecektir.» | |
63: Bunun üzerine Musa'ya «Vur asân ile denize» diye vahyettik; vurunca bir infilak etti, her bölük koca bir dağ gibi oluverdi, | |
64: Ötekilerini de buraya yanaştırıvermiştik. | |
65: Musa ve beraberindekilerin hepsini kurtardık, | |
66: Sonra da ötekileri suda boğduk. | |
67: Şüphesiz bunda bir âyet (ibret) vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir. | |
68: Ve şüphesiz, işte o Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. | |
69: (Resulüm!) onlara İbrahim'in kıssasını da naklet. | |
70: Hani o, babasına ve kavmine, «Neye tapıyorsunuz?» demişti. | |
71: «Birtakım putlara taparız da onlar sayesinde toplanırız» dediler. | |
72: İbrahim «Peki, dedi, yalvardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı?» | |
73: «Veya size fayda veya zararları olur mu?» | |
74: «Yok, dediler, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk.» | |
75: (75-76) İbrahim dedi ki: «İyi ama, ister sizin, ister önceki atalarınızın olsun, neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü?» | |
77: «Hep onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur)» | |
78: «O ki, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir,» | |
79: «Beni yediren, içirendir,» | |
80: «Hastalandığım zaman bana O, şifâ verir.» | |
81: «O ki, benim canımı alacak, sonra diriltecektir.» | |
82: «Ve hesap günü, hatamı bağışlayacağını umduğumdur.» | |
83: «Ya Rab! Bana hikmet (hüküm) ver ve beni iyiler (zümresin)e kat.» | |
84: «Sonra gelecekler içinde beni doğrulukla anılanlardan eyle!» | |
85: «Ve beni naîm (nimeti bol) cennetin varislerinden eyle!» | |
86: «Babamı da bağışla, çünkü o yanlış gidenlerdendir.» | |
87: «(İnsanların) diriltilecekleri gün, beni mahcub etme.» | |
88: «O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!» | |
89: «Ancak Allah'a temiz bir kalple gelenler o günde (kurtuluşa erer).» | |
90: (O gün) Cennet müttakilere yaklaştırılmıştır. | |
91: Azgınlar için de cehennem hortlatılmıştır. | |
92: (92-93) Onlara, «Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?» denilir. | |
94: Ve arkasından hep onlar (putlar ve azgınlar) o cehennemin içine fırlatılmaktadırlar. | |
95: (95-96) Ve bütün o İblis orduları onun içinde birbirleriyle çekişirlerken dediler ki: | |
97: «Vallahi biz, gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.» | |
98: «Çünkü biz sizi, âlemlerin Rabbi ile bir seviyede tutuyorduk.» | |
99: «Ve bizi hep o günahkarlar saptırdı.» | |
100: «Bak bizim için ne şefaatçiler var,» | |
101: «Ne de yakın bir dost.» | |
102: «Ah keşke (dünyaya) bir kere daha dönebilsek de, müminlerden olabilseydik.» | |
103: Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır; oysa çokları iman etmiş değillerdir. | |
104: Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. | |
105: Nuh kavmi de peygamberleri yalancılıkla itham etti. | |
106: Hani kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: «Siz Allah'tan korkmaz mısınız?» | |
107: «Haberiniz olsun ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir Peygamberim. | |
108: «Gelin artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin.» | |
109: «Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafaatımı verecek olan ancak, âlemlerin Rabbidir.» | |
110: «Gelin, artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin.» | |
111: «Â, dediler, senin ardına hep düşük kimseler düşmüşken, biz sana hiç inanır mıyız?» | |
112: Nuh dedi ki: «Onların yaptıkları hakkında bir bilgim yoktur.» | |
113: «Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Düşünsenize!» | |
114: «Hem ben iman edenleri kovmaya memur değilim.» | |
115: «Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.» | |
116: Dediler ki: «Ey Nuh! Eğer vazgeçmezsen, iyi bil ki, taşa tutulanlardan olacaksın!» | |
117: Nuh: «Rabbim! dedi, kavmim beni yalancılıkla itham etti.» | |
118: «Artık benimle onların arasında sen hükmünü ver. Beni ve beraberimdeki müminleri kurtar.» | |
119: Bunun üzerine biz de onu ve beraberindekileri, o dolu gemide taşıyarak kurtardık. | |
120: Sonra da arkasında kalanları suda boğduk. | |
121: Şüphesiz bunda mutlak bir âyet (alınacak ders) vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir. | |
123: Âd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti. | |
124: Hani kardeşleri Hûd onlara şöyle demişti: «Siz Allah'tan korkmaz mısınız?» | |
125: «Haberiniz olsun ki ben, size gönderilmiş, güvenilir bir Peygamberim.» | |
126: «Gelin artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin.» | |
127: «Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir.» | |
128: «Siz her tepeye bir alâmet bina edip eğlenir durur musunuz?» | |
129: «Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz?» | |
130: «Hem tuttuğunuz zaman merhametsiz zorbalar gibi tutuyorsunuz.» | |
131: «Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin.» | |
132: «O Allah'tan korkun ki, size o bildiğiniz şeyleri vermekte,» | |
133: «Davarlar, oğullar,» | |
134: «Cennet gibi bağlar, bahçeler, pınarlar ihsan etmektedir.» | |
135: «Cidden ben sizin hakkınızda büyük bir günün azabından korkuyorum.» | |
136: Dediler ki: «Sen ha vaaz etmişsin, ha vaaz edenlerden olmamışsın, bizce birdir.» | |
137: «Bu sırf eskilerin âdetidir.» | |
138: «Biz azaba uğratılacak da değiliz.» | |
139: Böylece onu yalancı saydılar; biz de kendilerini helak ettik. Şüphesiz bunda mutlak bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir. | |
141: Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti. | |
142: Hani kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: «Siz Allah'tan korkmaz mısınız?» | |
143: «Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.» | |
146: «Siz burada güven içinde bırakılacak mısınız?» | |
147: «Bahçelerin, pınarların içinde,» | |
148: «Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalar arasında,» | |
149: Ki bir de dağlardan keyifli keyifli kâşâneler oyuyorsunuz.» | |
150: «Gelin! Allah'tan korkun da bana itaat edin.» | |
151: (151-152) «Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen bozguncuların emrine uymayın.» | |
153: «Sen dediler, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!» | |
154: «Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir âyet (mucize) getir.» | |
155: Salih «İşte (mucize) bu dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün içme hakkı da sizin» dedi. | |
156: «Sakın ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi büyük bir günün azabı yakalayıverir.» | |
157: Derken onu kestiler; fakat pişman da oldular. | |
158: Çünkü kendilerini azap yakalayıverdi. Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir. | |
159: Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. | |
160: Lût (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti. | |
161: Hani kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: «Siz Allah'tan kormaz mısınız?» | |
162: «Haberiniz olsun ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.» | |
164: «Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir.» | |
165: «İnsanlar içinden erkeklere mi gidiyorsunuz?» | |
166: «Bırakıyorsunuz da sizler için yarattığı eşleri! Doğrusu siz insanlıktan çıkmış bir kavimsiniz!» | |
167: Onlar şöyle dediler: «Ey Lût! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bilki, sürülenlerden olacaksın.» | |
168: Lût «Doğrusu ben, dedi, sizin bu işinize buğzedenlerdenim.» | |
169: «Yâ Rabbi! Beni ve ailemi onların yapageldiklerin(in vebalin)den kurtar.» | |
170: Biz de onu ve ailesinin tamamını kurtardık, | |
171: Ancak (geride) bir yaşlı kadın kaldı. | |
172: Sonra geridekilerin hepsini helak ettik. | |
173: Ve üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki, (uyarılanların) o yağmuru ne kötü bir yağmurdu! | |
174: Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır. Ama çokları iman etmiş değillerdir. | |
176: Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla itham etti. | |
177: Hani Şuayb onlara şöyle demişti: «Siz Allah'tan korkmaz mısınız?» | |
179: «Gelin, Allah'tan korkun ve bana itaat edin.» | |
180: «Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan yalnız âlemlerin Rabbidir.» | |
181: «Ölçeği tam ölçün de hak yiyenlerden olmayın.» | |
182: «Ve doğru terazi ile tartın.» | |
183: «Halkın eşyalarını değerinden düşürmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.» | |
184: «O sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan Allah'tan korkun.» | |
185: Onlar şöyle dediler: «Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin.» | |
186: «Sen de bizim gibi bir beşerden başka nesin? Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz.» | |
187: «Şayet doğru sözlülerden isen, üstümüze gökten bir parça düşürüver.» | |
188: Şuayb, «Rabbim, yaptıklarınızı en iyi bilendir» dedi. | |
189: Hülasa, onu yalancı saydılar da kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. O cidden büyük bir günün azabı idi! | |
192: Ve muhakkak ki bu (Kur'ân) âlemlerin Rabbinin indirmesidir. | |
193: (Resulüm!) Onu Rûhu'l-emin (Cebrail) indirdi; | |
194: Uyarıcılardan olasın diye senin kalbin üzerine; | |
195: Açık parlak bir Arapça lisan ile. | |
196: O, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardı. | |
197: İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar için bir âyet (delil) değil midir? | |
198: (198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, bunu o okusaydı, yine de ona iman etmezlerdi. | |
200: (200-201) Böylece onu günahkarların kalplerine soktuk. (Okuyup anladılar, ama yine de) acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler. | |
202: İşte bu (azab) onlara, kendileri farkında olmadan, ansızın geliverecektir. | |
203: O zaman «Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba?...» diyeceklerdir. | |
204: (Oysa dünyada iken) Onlar bizim azabımızı çarçabuk istiyorlardı. | |
205: Gördün ya artık onlara senelerce zevk ettirsek, | |
206: Sonra kendilerine vaad edilen (azab) gelip çatarsa, | |
207: O yaşadıkları zevkin kendilerine hiçbir faydası olmayacaktır. | |
208: Bununla birlikte, biz hangi memleketi helak ettikse muhakkak onu uyarıcı (peygamberleri) olmuştur. | |
209: (Onlar) ihtar edilmiştir ve biz zulmetmiş değiliz. | |
210: Onu (Kur'ân'ı) şeytanlar indirmedi. | |
211: Bu onlara hem yaraşmaz hem güçleri yetmez. | |
212: Şüphesiz onlar vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır. | |
213: O halde sakın Allah ile beraber başka tanrıya kulluk edip yalvarma, yoksa azaba uğratılanlardan olursun. | |
214: (Önce) en yakın hısımlarını uyar. | |
215: Ve sana uyan müminlere kanadını indir. | |
216: Şayet sana karşı gelirlerse, de ki: «Ben sizin yaptıklarınızdan muhakkak uzağım.» | |
217: Sen O, mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan. | |
218: O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor. | |
219: Ve secde edenler arasında dolaşmanı da (görüyor.) | |
220: Çünkü her şeyi işiten, her şeyi bilen O'dur. | |
221: Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi? | |
222: Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üzerine inerler. | |
223: Onlar, (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdır. | |
224: Şairler(e gelince), onlara da sapıklar uyar. | |
225: (225-226) Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi? | |
227: Ancak iman edip iyi ameller işleyenler, Allah'ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar müstesna; haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir. | |