Diyanet Vakfi Meali |
|
1: Tâ. Sîn. Mîm. | |
2: Bunlar, apaçık Kitab'ın âyetleridir. | |
3: (Resûlüm!) Onlar iman etmiyorlar diye neredeyse kendine kıyacaksın! | |
4: Biz dilesek, onların üzerine gökten bir mucize indiririz de, ona boyunları eğilip kalır. | |
5: Kendilerine, o çok esirgeyici Allah'tan hiçbir yeni öğüt gelmez ki, ondan yüz çevirmesinler. | |
6: Üstelik (ona) «yalandır» derler; fakat alay edip durdukları şeylerin haberleri yakında onlara gelecektir. | |
7: Yeryüzüne bir bakmazlar mı! Orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirdik. | |
8: Şüphesiz bunlarda (Allah'ın kudretine) bir nişâne vardır; ama çoğu iman etmezler. | |
9: Şüphe yok ki Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. | |
10: (10-11) Hani Rabbin Musa'ya: O zalimler güruhuna, Firavun'un kavmine git. Hâla (başlarına gelecekten) sakınmayacaklar mı onlar? diye seslenmişti. | |
12: Musa şöyle dedi: Rabbim! Doğrusu, beni yalancılıkla suçlamalarından korkuyorum. | |
13: (Bu durumda) içim daralır, dilim dönmez; onun için Harun'a da elçilik ver. | |
14: Onların bana isnad ettikleri bir suç da var. Bundan ötürü beni öldürmelerinden korkuyorum. | |
15: Allah buyurdu: Hayır (seni asla öldüremezler)! İkiniz mucizelerimizle gidin. Şüphesiz ki, biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz. | |
16: Haydi Firavun'a gidip deyin ki: Gerçekten biz, âlemlerin Rabbi'nin elçisiyiz; | |
17: İsrailoğullarını bizimle beraber gönder. | |
18: (Kendisine Allah'ın emri tebliğ edilince Firavun) dedi ki: Biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının birçok yıllarını aramızda geçirmedin mi? | |
19: Sonunda o yaptığın (kötü) işi de yaptın. Sen nankörün birisin! | |
20: Musa: Ben, dedi, o işi o anda sonunun ne olacağını bilmeyerek yaptım. | |
21: Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet bahşetti ve beni peygamberlerden kıldı. | |
22: O nimet diye başıma kaktığın ise, (aslında) İsrailoğullarını kendine kul köle etmendir. | |
23: Firavun şöyle dedi: Âlemlerin Rabbi dediğin de nedir? | |
24: Musa cevap verdi: Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişiler olsanız, (itiraf edersiniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. | |
25: (Firavun) etrafında bulunanlara: İşitiyor musunuz? dedi. | |
26: Musa dedi ki: O, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbidir. | |
27: Firavun: Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir, dedi. | |
28: Musa devamla şunu söyledi: Şayet aklınızı kullansanız (anlarsınız ki), O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir. | |
29: Firavun: Benden başkasını tanrı edinirsen, andolsun ki seni zindanlıklardan ederim! dedi. | |
30: Musa: Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı? dedi. | |
31: Firavun: Doğru söyleyenlerden isen, haydi getir onu! diye karşılık verdi. | |
32: Bunun üzerine Musa asâsını atıverdi; bir de ne görsünler, asâ apaçık koca bir yılan (oluvermiş)! | |
33: Elini de (koynundan) çıkardı; o da seyredenlere bembeyaz görünen (nur saçan bir şey oluvermiş)! | |
34: Firavun, çevresindeki ileri gelenlere: Bu, dedi, doğrusu çok bilgili bir sihirbaz! | |
35: Sizi sihiriyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz? | |
36: Dediler ki: Onu ve kardeşini eğle ve şehirlere toplayıcı görevliler gönder; | |
37: Ne kadar bilgisi derin sihirbaz varsa sana getirsinler. | |
38: Böylece sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde biraraya getirildi. | |
39: Halka: Siz de toplanıyor musunuz (haydi hemen toplanın), denildi. | |
40: (Firavun'un adamları:) Eğer üstün gelirlerse, herhalde sihirbazlara uyarız, dediler. | |
41: Sihirbazlar geldiklerinde Firavun'a: Şayet biz üstün gelirsek, muhakkak bize bir ücret vardır değil mi? dediler. | |
42: Firavun cevap verdi: Evet, o takdirde hiç şüphe etmeyin, gözde kimselerden de olacaksınız. | |
43: Musa onlara: Ne atacaksanız atın! dedi. | |
44: Bunun üzerine iplerini ve değneklerini attılar ve: Firavun'un kudreti hakkı için elbette bizler galip geleceğiz, dediler. | |
45: Sonra Musa asâsını attı; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuveriyor! | |
46: (Bunu görünce) sihirbazlar derhal secdeye kapandılar. | |
47: (47-48) «Âlemlerin Rabbine, Musa ve Harun'un Rabbine iman ettik» dediler. | |
49: Firavun, (kızgınlık içinde) dedi ki: Ben size izin vermeden ona iman ettiniz ha! Demek ki size sihiri öğreten büyüğünüzmüş o! Ama şimdi (size yapacağımı görecek ve) bileceksiniz: Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, hepinizi astıracağım! | |
50: «Zararı yok, dediler, (nasıl olsa) biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz.» | |
51: «Biz, ilk iman edenler olduğumuz için Rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını umarız.» | |
52: Musa'ya: Kullarımı geceleyin yola çıkar; çünkü takip edileceksiniz, diye vahyettik. | |
53: Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi: | |
54: «Esasen bunlar, sayıları az, bölük pörçük bir cemaattır.» | |
55: «(Böyle iken) kesinkes bizi öfkelendirmişlerdir.» | |
56: «Biz ise, elbette uyanık (ve yekvücut) bir cemaatız.» (diyor ve dedirtiyordu). | |
57: (57-58) Ama (sonunda) biz onları (Firavun ve kavmini), bahçelerden, pınarlardan, hazinelerden ve değerli bir yerden çıkardık. | |
59: Böylece, bunlara İsrailoğullarını mirasçı yaptık. | |
60: Derken (Firavun ve adamları) gün doğumunda onların ardına düştüler. | |
61: İki topluluk birbirini görünce, Musa'nın adamları: İşte yakalandık! dediler. | |
62: Musa: Asla! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir. | |
63: Bunun üzerine Musa'ya: Asân ile denize vur! diye vahyettik. (Vurunca deniz) derhal yarıldı (on iki yol açıldı), her bölük koca bir dağ gibi oldu. | |
64: Ötekilerini de oraya yaklaştırdık. | |
65: Musa ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık. | |
66: Sonra ötekilerini suda boğduk. | |
67: Şüphesiz bunda bir ibret vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir. | |
68: Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. | |
69: (Resûlüm!) Onlara İbrahim'in haberini de naklet. | |
70: Hani o, babasına ve kavmine: Neye tapıyorsunuz? demişti. | |
71: «Putlara tapıyoruz ve onlara tapmaya devam edeceğiz» diye cevap verdiler. | |
72: İbrahim: Peki, dedi, yalvardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı? | |
73: Yahut size fayda ya da zarar verebiliyorlar mı? | |
74: Şöyle cevap verdiler: Hayır, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk. | |
75: (75-76) İbrahim dedi ki: İyi ama, ister sizin, ister önceki atalarınızın; neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü? | |
77: İyi bilin ki onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur); | |
78: Beni yaratan ve bana doğru yolu gösteren O'dur. | |
79: Beni yediren, içiren O'dur. | |
80: Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur. | |
81: Benim canımı alacak, sonra beni diriltecek O'dur. | |
82: Ve hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum O'dur. | |
83: Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat. | |
84: Bana, sonra gelecekler içinde, iyilikle anılmak nasip eyle! | |
85: Beni, Naîm cennetinin vârislerinden kıl. | |
86: Babamı da bağışla (ona tevbe ve iman nasip et). Çünkü o sapıklardandır. | |
87: (İnsanların) dirilecekleri gün, beni mahcup etme. | |
88: O gün, ne mal fayda verir ne de evlât. | |
89: Ancak Allah'a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur). | |
90: (O gün) cennet, takvâ sahiplerine yaklaştırılır. | |
91: Cehennem de azgınlara apaçık gösterilir. | |
92: (92-93) Onlara: Allah'tan gayrı taptıklarınız hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine (olsun) yardımları dokunuyor mu? denilir. | |
94: (94-95) Artık onlar, o azgınlar ve İblis orduları, toptan oraya tepetaklak (cehenneme) atılırlar. | |
96: Orada birbirleriyle çekişerek şöyle derler: | |
97: Vallahi, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz. | |
98: Çünkü biz sizi âlemlerin Rabbi ile eşit tutuyorduk. | |
99: Bizi ancak o günahkârlar saptırdı. | |
100: (100-101) Şimdi artık bizim ne şefaatçilerimiz var, ne de yakın bir dostumuz. | |
102: Ah keşke bizim için (dünyaya) bir dönüş daha olsa da, müminlerden olsak! | |
103: Bunda elbet (alınacak) büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler. | |
105: Nuh kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladılar. | |
106: Kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? | |
107: Bilin ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. | |
108: Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. | |
109: Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir. | |
110: Onun için, Allah'tan korkun ve bana itaat edin. | |
111: Onlar şöyle cevap verdiler: Sana düşük seviyeli kimseler tâbi olup dururken, biz sana iman eder miyiz hiç! | |
112: Nuh dedi ki: Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur. | |
113: Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Bir düşünseniz! | |
114: Ben iman eden kimseleri kovacak değilim. | |
115: Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım. | |
116: Dediler ki: Ey Nuh! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki, taşlanmışlardan olacaksın! | |
117: Nuh: Rabbim! dedi, kavmim beni yalancılıkla suçladı. | |
118: Artık benimle onların arasında sen hükmünü ver. Beni ve beraberimdeki müminleri kurtar. | |
119: Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileri, o dolu geminin içinde (taşıyarak) kurtardık. | |
120: Sonra da geri kalanları suda boğduk. | |
121: Doğrusu bunda büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler. | |
123: Âd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla suçladı. | |
124: Kardeşleri Hûd onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? | |
125: Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. | |
128: Siz her yüksek yere bir alâmet dikerek eğleniyor musunuz? | |
129: Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı ediniyorsunuz? | |
130: Yakaladığınız zaman, zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz? | |
131: Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin. | |
132: (132-134) Bildiğiniz şeyleri size veren, size davarlar, oğullar, bağlar, pınarlar ihsan eden (Allah'a karşı gelmek)ten sakının. | |
135: Doğrusu sizin hakkınızda muazzam bir günün azabından endişe ediyorum. | |
136: (Onlar) şöyle dediler: Sen öğüt versen de, vermesen de bizce birdir. | |
137: Bu, öncekilerin geleneğinden başka bir şey değildir. | |
138: Biz azaba uğratılacak da değiliz. | |
139: Böylece onu yalancılıkla suçladılar; biz de kendilerini helâk ettik. Doğrusu bunda büyük bir ibret vardır; ama çokları iman etmezler. | |
141: Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla suçladı. | |
142: Kardeşleri Sâlih onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? | |
146: (146-148) Siz burada, bahçelerin, pınarların içinde; ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalıkların arasında güven içinde bırakılacak mısınız (sanırsınız)? | |
149: (Böyle sanıp) dağlardan ustaca evler yontuyorsunuz (oyup yapıyorsunuz). | |
151: (151-152) Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen aşırı gidenlerin emrine uymayın. | |
153: Dediler ki: Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin! | |
154: Sen de ancak bizim gibi bir insansın. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir mucize getir. | |
155: Salih: İşte (mucize) bu dişi devedir; onun bir su içme hakkı vardır, belli bir günün içme hakkı da sizindir, dedi. | |
156: Ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi muazzam bir günün azabı yakalayıverir. | |
157: Buna rağmen onlar deveyi kestiler; ama pişman da oldular. | |
158: Bunun üzerine onları azap yakaladı. Doğrusu bunda, büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler. | |
160: Lût kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladı. | |
161: Kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? | |
165: (165-166) Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp da, insanlar içinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz sınırı aşmış (sapık) bir kavimsiniz! | |
167: Onlar şöyle dediler: Ey Lût! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki, sürgün edilmişlerden olacaksın! | |
168: Lût: Doğrusu, dedi, ben sizin bu işinizden tiksinmekteyim! | |
169: Rabbim! Beni ve ailemi, onların yapageldiklerinden (vebalinden) kurtar. | |
170: Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık. | |
171: Ancak bir kocakarı müstesna. O, geride kalanlardan (oldu). | |
172: Sonra diğerlerini helâk ettik. | |
173: Üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki... Uyarılanların (fakat yola gelmeyenlerin) yağmuru ne de kötü! | |
174: Elbet bunda büyük bir ibret vardır; fakat çokları iman etmezler. | |
176: Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla suçladı. | |
177: Şuayb onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? | |
180: Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir. | |
181: Ölçüyü tastamam yapın, (insanların hakkını) eksik verenlerden olmayın. | |
182: Doğru terazi ile tartın. | |
183: İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. | |
184: Sizi ve önceki nesilleri yaratan (Allah)tan korkun. | |
185: Onlar şöyle dediler: Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin! | |
186: Sen de, ancak bizim gibi bir beşersin. Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz. | |
187: Şayet doğru sözlülerden isen, üstümüze gökten azap yağdır. | |
188: Şuayb: Rabbim yaptıklarınızı en iyi bilendir, dedi. | |
189: Velhasıl onu yalancı saydılar da, kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. Gerçekten o, muazzam bir günün azabı idi! | |
192: Muhakkak ki o (Kur'an) âlemlerin Rabbinin indirmesidir. | |
193: (193-195) (Resûlüm!) Onu Rûhu'l-emîn (Cebrail) uyarıcılardan olasın diye, apaçık Arap diliyle, senin kalbine indirmiştir. | |
196: O, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardır. | |
197: Benî İsrail bilginlerinin onu bilmesi, onlar için bir delil değil midir? | |
198: (198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, bunu onlara o okusaydı, yine ona iman etmezlerdi. | |
200: (200-201) Onu günahkârların kalplerine böyle soktuk. Onun için, acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler. | |
202: İşte bu (azap) onlara, kendileri farkında olmadan, ansızın geliverecektir. | |
203: O zaman: Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba? diyeceklerdir. | |
204: (Durmadan mucize talebiyle) onlar bizim azabımızı mı çarçabuk istiyorlardı? | |
205: (205-206) Ne dersin! Eğer biz onları yıllarca yaşatıp nimetlerden faydalandırsak, sonra tehdit edilmekte oldukları (azap) başlarına gelse! | |
207: Faydalandırıldıkları nimetler onlara hiç yarar sağlamayacaktır. | |
208: (208-209) Biz hiçbir memleketi, öğüt vermek üzere (gönderdiğimiz) uyarıcıları (peygamberleri) olmadan yok etmemişizdir. Biz zalim değiliz. | |
210: O'nu (Kur'an'ı) şeytanlar indirmedi. | |
211: Bu onlara düşmez; zaten güçleri de yetmez. | |
212: Şüphesiz onlar, vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır. | |
213: O halde sakın Allah ile beraber başka tanrıya kulluk edip yalvarma, sonra azap edilenlerden olursun! | |
214: (Önce) en yakın akrabanı uyar. | |
215: Sana uyan müminlere (merhamet) kanadını indir. | |
216: Şayet sana karşı gelirlerse de ki: Ben sizin yaptıklarınızdan muhakkak ki uzağım. | |
217: Sen O mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan. | |
218: O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor. | |
219: Secde edenler arasında dolaşmanı da (görüyor). | |
220: Çünkü her şeyi işiten, her şeyi bilen O'dur. | |
221: Şeytanların ise kime ineceğini size haber vereyim mi? | |
222: Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üstüne inerler. | |
223: Bunlar, (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdırlar. | |
224: Şairler(e gelince), onlara da sapıklar uyarlar. | |
225: (225-226) Onların her vâdide başıboş dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi? | |
227: Ancak iman edip iyi işler yapanlar, Allah'ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akıbete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir. | |