» 25 / Furkân  :

Kuran Sırası: 25
İniş Sırası: 42
Furkan Suresi = Furkan Suresi
ismini 1. ayetinde geçen hakki batildan ayiran manasindaki Furkan kelimesinden alir.
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77

25: için Araştırma Linkleri: |Corpus |Kuran Haritasi |Kuran'a Sor |Global Quran |Tanzil |

"Kuran okuduğun zaman, taşlanmış şeytandan ALLAH'a sığın!"

Ahmed Hulusi Meali
1: Ne yücedir ki, âlemlere (tüm insanlar) bir uyarıcı olarak, kuluna Furkan'ı (Hakikat ile aslı olmayanı ayırt edici) inzâl etti.
2: Ki, semâların ve arzın varlığı O'nun içindir! Çocuk edinme kavramından berîdir! Varlıkta ortağı yoktur O'nun! Her şeyi yaratmış, onu (yarattığını) takdiriyle oluşturmuştur!
3: (Gerçek böyle iken) O'nun dûnunda, bir şey yaratmayan; kendileri yaratılmış olan; kendi nefslerine bir zarar ve faydası olmayan; ölüme, hayata ve ölümün tadılışından sonraki yaşantıyı oluşturacak bir özelliğe sahip olmayan tanrılar edindiler.
4: Hakikat bilgisini inkâr edenler dediler ki: "Bu (Kur'ân) ancak O'nun uydurduğu bir yalandır. Başka bir kavim de (Yahudiler) bu konuda O'na yardım etmiştir". . . Gerçek ki, büyük haksızlık ve yalancı şahitlik suçu işlediler.
5: Dediler ki: "Bunlar, sabah - akşam okunması için kendisinin yazdırtmış olduğu, eskilerin masallarıdır. "
6: De ki: "O'nu semâlardaki ve arzdaki sırrı bilen inzâl etti! Muhakkak ki O Ğafûr'dur, Rahıym'dir. "
7: Dediler ki: "Bu nasıl Rasûldür ki, yemek yiyor ve çarşılarda gezip dolaşıyor. . . O'na, bir melek inzâl edilmesi, beraberinde bir uyarıcı olması gerekmez miydi?"
8: "Yahut O'na bir hazine verilmesi ya da yiyeceği özel bir bahçesi olması. . . " Zâlimler (birbirlerine) şöyle konuştular: "Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz!"
9: Bak senin için yaptıkları benzetmeler (yanlış değerlendirmeler) yüzünden nasıl saptılar! Artık çıkış yolu bulamazlar!
10: Ne Yücedir O ki, dilerse sana bundan daha hayırlısını, altlarından nehirler akan cennetleri oluşturur ve senin için köşkler yapar.
11: Fakat onlar o saati de (ölüm akabinde başlayacak olan sonsuz yaşam süreçlerini) yalanladılar. . . O saati yaşayacaklarını yalanlayanlara alevli bir ateş hazırladık.
12: Daha cehenneme girmeden (kabir âlemlerindeyken), onun taşan öfkesini ve şiddetli uğultulu sesini işitirler.
13: Bağlanmış (çaresiz) olarak orada dar bir mekâna atıldıklarında, "Yetiş ey ölüm!" diye haykırırlar (içine düştükleri acı azaptan tek kurtuluşun ölüm olduğunu fark ederler).
14: "Bugün bir ölüm değil, birçok ölüm temenni edin!" (Ne çare ki ölümsüzdürler!)
15: De ki: "Bu mu daha hayırlıdır yoksa korunmuşlara vadolunan sonsuzluk cenneti mi? (O cennet) onlar için bir ceza (yaşamlarının getirisi) ve (hakikatlerine) dönüş yeridir. "
16: Onlara sonsuza dek diledikleri her şey vardır orada. (Bu) Rabbinin, kendisini yükümlü tuttuğu vaadidir!
17: Onları ve Allâh dûnundaki tapındıklarını haşredeceği süreçte der ki: "Benim kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa onlar mı (derûnlarındaki hakikatlerine ulaştıran) yoldan saptılar?"
18: (Tapındıkları nesneler) dediler ki: "Subhansın sen! Senin dûnundan velîler edinmek bizim için mümkün değil! Ne var ki, sen onları ve atalarını yararlandırınca, bedensel zevklere dalıp; nihayet, hakikat bilgisini hatırlamaz oldular! Sonunda mahvoldular!"
19: (Allâh dûnundakilere tapanlara): "İşte söylediklerinizi gerçekten yalanladılar. . . Artık ne (azabı) kendinizden savmaya ve ne de yardım bulmaya gücünüz yetmez! Sizden kim zulmederse, ona büyük bir azap tattırırız. "
20: Senden önce irsâl ettiğimiz Rasûller de yemek yerler ve çarşılarda gezip dolaşırlardı! Sizleri birbiriniz için bir sınav objesi kıldık. . . Sabredecek misiniz? Senin Rabbin Basıyr'dir.
21: Bize likâyı (kavuşmayı; varlıklarında Esmâ'mızla açığa çıkışımızı yaşamayı) ummayanlar dedi ki: "Bizim üzerimize melâike inzâl edilmeli yahut Rabbimizi (gözümüzle) görmeli değil miydik?" (Hakikatlerindekini kavrayamayıp dışta tanrı aramakta ısrar!). . . Andolsun ki kendi nefslerinde kibre kapıldılar ve büyük bir azgınlık ile haddi aşıp itaatten çıktılar.
22: Melekleri gördükleri süreçte, hakikati inkâr suçunu işlemiş olanlara müjde yoktur artık! Ve: "(Müjde - Esmâ kuvveleriyle tasarruf size) engellenmiş bir yasaktır, yasak!" derler.
23: Hakiki fâil olarak açığa çıktığımızda, yaptıkları bütün hayırların kendilerine ait olmadığını fark ederler! (Varsandıkları çalışmaları boşa çıkmıştır. Senden açığa çıkan bir hayrı yapan Allâh'tır; sen ben yapıyorum sanırsın!)
24: O süreçte cennet ehli, sürekli yaşam ortamları itibarıyla daha hayırlı ve istirahatgâh olarak da daha güzeldir.
25: (O süreç) semânın (bilincin) bulutlar (hakikati kavratan rahmet) ile yarıldığı ve melekî kuvvelerin (Esmâ hakikatlerinin) peş peşe açığa çıktığı süreçtir!
26: Mülk'ün, Rahman için olduğu gerçeğinin (yaşanacağı) süreçtir O! O süreç, hakikat bilgisini inkâr edenler (hakikatlerindeki Esmâ kuvvelerini inkâr edenler) için çok zordur!
27: O süreçte nefsine zulmeden (orijin benin hakikatinin gereğini yaşamamış olan) ellerini ısırıp: "Keşke Rasûl ile beraber yürüseydim" der.
28: "Yazık oldu bana, keşke şunu (beden şeytanını - karındaki ikinci beynin beyinde oluşturduğu ben bedenim kabulü. Kaynak bilgi: www. okyanusum. com'da, The Second Brain) dost edinmeseydim!"
29: "Andolsun ki, gelen Zikir'den (hakikatimi hatırlatan hakikat bilgisinden) saptırdı. . . Şeytan (vehim - bilincin kendini beden kabulü) insan için hazuldur (güçsüz, ortada bırakan). "
30: Rasûl (hakikatini OKUyan) dedi ki: "Yâ Rab! Muhakkak ki halkım şu Kurân'ı (hakikatinin gereğini yaşamayı) terk etti (bedensel zevklerine döndü)!"
31: İşte görüldüğü gibi, her Nebi için hakikati inkâr suçlularından düşman oluştu. . . Hakikatin olan Rabbin Hadiy (hakikate erdiren) ve Nasîr (hakikate ermen için yardım eden, zafere ulaştıran) olarak kâfidir.
32: Hakikat bilgisini inkâr edenler dediler ki: "O'na Kurân'ın (İsrailoğullarına gelen kitaplar gibi) hepsi birden tenzîl edilmeliydi!". . . (Oysa) böylece, O'nunla, senin Fuadını (Esmâ mânâ özelliklerini şuura yansıtıcılar - kalp nöronlarının beyindeki açılımlarını) sâbitlemek için (böyle tenzîl ettik) ve (hakikatinde, her birinin kuvvelerini ayrı ayrı bulman için) bölümler hâlinde okuttuk.
33: Sana her sorun getirdiklerinde, açıklaması itibarıyla ve Hak olarak, sana daha güzeli ile geldik.
34: Hakikatleri kararmış yüzleri yere bakan, cehenneme haşrolunacak kimseler var ya, işte onlar mekân itibarıyla en şerr ve yol itibarıyla en sapkındırlar.
35: Andolsun ki, Musa'ya Hakikat bilgisi ve uygulama kurallarını verdik ve Onunla beraber kardeşi Harun'u da yardımcısı kıldık.
36: Sonra da dedik ki: "Varlıklarındaki işaretlerimizi yalanlayan o topluma gidin ikiniz!" Nihayet onları perişan ettik!
37: Nuh halkını da Rasûlleri yalanladıklarında, suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret kıldık. . . Zâlimler için feci bir azap hazırladık.
38: Ad'ı (Hud a. s. ın halkı), Semud'u (Sâlih a. s. ın halkı), Ress (örülmemiş kuyu) ehli ve bunlar arasında pek çok nesli de. . .
39: Onların her biri için dersler vermiştik. . . (Sonunda) hepsini kırdık geçirdik.
40: Andolsun ki belâ yağmuruna tutulmuş o şehre (Lût kavminin helâk olduğu yere) uğradılar. . . Acaba onu görmediler mi? Hayır! Onlar ölüm sonrasında dirilişi, aslına dönüşü ummuyorlardı!
41: Seni gördüklerinde, "Allâh'ın Rasûl olarak bâ's ettiği bu mudur yani!" diyerek seni alaya almaktan başka bir şey edinmezler!
42: "Eğer onlar (ilâhlarımız) üzerine dirençli olmasaydık, (Rasûl) neredeyse bizi tanrılarımızdan saptıracaktı". . . Azabı gördüklerinde, kimin yolunun sapmış olduğunu anlayacaklar.
43: Hevâsını (içgüdüsel dürtülerini - bedenselliğini - kuruntuladığını) Tanrı edineni gördün mü? (Mu'minûn: 91, Bakara: 21). . . Sen mi ona vekîl olacaksın?
44: Yoksa sen onların çoğunluğunun, işittiklerini yahut akıllarını kullandıklarını mı sanıyorsun? Onlar ancak en'am (koyun - sığır - deve) gibidirler; belki onlar tuttukları yol itibarıyla daha sapmışlardır (insan olmaktan)!
45: Görmedin mi Rabbini, (Hakikat güneşi tam yükselmemişken) gölgeyi (benliği) nasıl uzattı? Eğer dileseydi onu elbette sakin (hareketsiz, sürekli) kılardı. . . Sonra, Güneş'i (hakikatin farkındalığını) ona delil kıldık.
46: Sonra onu (o uzatılmış gölge benliği) kolay bir kabzediş (el koyuş) ile kendimize kabzettik (Hakikat farkındalığıyla "yok"luğunu hissettirdik).
47: Geceyi sizin için örtü, uykuyu ölüm kılan. . . Gündüzü de Nüşur (uykudan kalkma, diriliş misali) kıldı.
48: "HÛ" ki. . . Rahmetinin (yağmur) önünde müjdeciler olarak rüzgârları irsâl etti. . . Biz, semâdan tertemiz bir su inzâl ettik.
49: Onunla ölü bir beldeyi diriltelim ve yarattığımız nice hayvanatı ve birçok insanı besleyelim diye.
50: Andolsun ki O'nu (Kurân'ı) onların arasında, tezekkür (hatırlayıp düşünmeleri) için açıkladık da açıkladık. . . İnsanların çoğunluğu ise hakikati inkâr ettiler.
51: Eğer dileseydik her şehirde bir uyarıcı bâ's ederdik.
52: Hakikat bilgisini inkâr edenlere itaat etme; onlara karşı bununla (Kurân'la) büyük savaş ver, tüm gücünle!
53: "HÛ" ki. . . İki deryayı (şuur ve bilinç - beden) birbirine salan; biri tatlı mı tatlı bir su (orijin benlik - insanî mânâ), diğeri ise tuzlu ve acıdır (kendini hayvani beden kabullenmiş oluşmuş benlik - bilinç)! Bu ikisinin arasında da bir berzah (engel, perde); hicrî mehcûr (zıddıyet - düşmanlık); bir engel oluşturdu ('Birbirinize düşman olarak inin' âyetini hatırlayalım. A. H. )!
54: "HÛ" ki, sudan bir beşer (biyolojik bedenli insan) yarattı da, onunla neseb (kan - gen akrabalığı) ve sıhr (nikâh - evlilik ile hâsıl olan hısım akrabalık) duygusu oluşturdu! Senin Rabbin Kaadir'dir.
55: Allâh dûnunda, kendilerine yarar veya zararı olmayan (tanrı kabullendikleri) şeylere taparlar! Hakikat bilgisini inkâr eden, Rabbinin aleyhine olanı destekleyendir.
56: Biz seni sadece müjdeci ve uyarıcı olarak irsâl ettik.
57: De ki: "Sizden, karşılık olarak sadece, Rabbinize ulaştıran yolu bulmanızı istiyorum!"
58: Ölümsüz Diri'ye (özellikleriyle hakikatin olana) tevekkül et; Bi-HamdiHİ (O'nun Hamdı olarak) tespih et! Kullarının suçlarına, Habiyr (vâkıf) olması yeterlidir!
59: Semâları, arzı ve ikisi arasındakileri altı aşamada yaratan, sonra Arş (taht - Esmâ ül Hüsnâ ile belirtilen özellikleri ile yaratılmış olan dalga - data okyanusundaki data türleri) üzerine hükümran olandır. . . Rahman'dır! O'nu bir Habiyr'e (Habiyr olana, hakikatten haberdar olana) sor!
60: Onlara: "Rahman'a secde edin (Esmâ hakikatiniz indîndeki "yok"luğunuzu hissedin)" denildiğinde: "Rahman da nedir? Bize emrettiğine secde eder miyiz hiç?" dediler. . . (Bu teklifin) onların nefretini daha da artırdı. (60. âyet secde âyetidir. )
61: Ne Yücedir O ki, gökte BURÇLAR meydana getirdi; orada bir nur saçan (parlak ışık - enerji kaynağı Güneş) ve nuru yansıtan kamer (ışık yansıtıcı Ay) oluşturdu (her birinin işlevi vardır)!
62: "HÛ" ki, gerçekleri fark edip değerlendirmeyi dileyen kimse için, geceyle gündüzü birbirini takip eder şekilde oluşturandır.
63: Rahman'ın kulları (Esmâ hakikatlerinin şuurunda olanlar) arzda (beden yaşamında) benliksiz ve şuurlu yaşarlar. . . Cahiller (hakikatten perdeliler) onlara sataştıklarında: "Selâm!" derler.
64: Onlar ki, gecelerini Rablerine secde ederek ("yok"luklarının farkındalığıyla) ve kıyamda (varlıklarında kâim olan Kayyum'un müşahedesinde) geçirirler.
65: Onlar ki: "Rabbimiz. . . Cehennem yanışını bizden sav! Muhakkak ki onun yakışı insanın yakasını bırakmaz!" derler.
66: "Muhakkak ki o yanma durağı ve makamı çok kötüdür!"
67: Onlar ki, karşılıksız bağışta israf etmezler, cimrilik de etmezler. . . İkisi arasında ölçülü ve hakkaniyetlidirler.
68: Ki onlar, Allâh yanı sıra tanrıya yönelmezler; hakkaniyet (kısas) dışında Allâh'ın haram kıldığı canı katletmezler ve zina yapmazlar. . . Kim onu yaparsa sonucunu yaşar!
69: Kıyamet sürecinde yanma onun için katlanır ve onun içinde muhan (kendi başına bırakılmış, tard edilmiş, zelil) hâlde sonsuza dek kalır.
70: Ancak tövbe eden, iman eden ve imanın gereğini uygulayan müstesna! Allâh, onların kötülüklerini iyi niteliklere dönüştürür. . . Allâh Ğafûr'dur, Rahıym'dir.
71: Kim tövbe edip sâlih amel işlerse, muhakkak ki o tövbesi gerçekleşmiş olarak Allâh'a döner.
72: Onlar ki, yalana, aslı olmayan şeye şahitlik yapmazlar. . . Boş sözlere, dedi-koduya rastladıklarında da (onlara katılmayıp) onurlu olarak geçip giderler.
73: Onlar ki Rablerinin, varlıklarındaki işaretleri (hakikatleri) hatırlatıldıklarında, (o hakikate karşı) sağır ve kör kalmazlar!
74: Onlar ki: "Rabbimiz. . . Eşlerimizden (veya bedenlerimizden) ve evlatlarımızdan (bedenî çalışmalarımızın semeresinden) göz aydınlığı (cennet yaşamını) oluşturacakları bize ihsan et; bizi, korunmak isteyenlere uyulası önder kıl" derler.
75: İşte onlar, (dünya - bedensel yaşam şartlarına) sabretmeleri nedeniyle gurfe (yüksek köşk - üst seviyede yaşam boyutu) ile mükâfatlandırılırlar! Orada tahiyye (hayat) ve selâm (Esmâ kuvvelerinin tahakkuku) ile karşılanırlar.
76: (Onlar) orada sonsuza dek kalıcılardır. . . Ne güzel durak ve makamdır!
77: De ki: "Eğer yönelişiniz olmazsa Rabbim size önem vermez! Gerçekten yalanladınız. . . Yakında kaçınılmaz sonucunu yaşayacaksınız!"


[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen dikkatli olunuz.]
Kurandan.org - "Kuran Sözlüğü Projesi" - Araştırma & İnceleme Sayfası [BETA]
{index.php}