Edip Yüksel Meali |
|
1: Y. S. | |
2: Bilge Kuran'a and olsun. | |
3: Sen elbette elçilerden birisin. | |
4: Dosdoğru bir yol üzerinde. | |
5: Bu, Üstün ve Rahim olanın indirdiği bir vahiydir. | |
6: Ataları uyarılmadığından tümüyle habersiz kalmış bir toplumu uyarman için... | |
7: Çoklarının inanmıyacağına dair söz gerçekleşmiştir. | |
8: Boyunlarına, çenelerine kadar varan prangalar taktık da kafaları yukarıya dikilmiştir. | |
9: Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çekerek onları perdeledik; artık göremezler. | |
10: Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir; inanmazlar. | |
11: Sen ancak, mesaja uyan ve yalnız başına iken Rahman'a karşı saygılı olan bir kimseyi uyarabilirsin. Onu bağışlanma ve bol bir ödülle müjdele. | |
12: Ölüleri biz, evet biz diriltiriz, onların yaptıklarını ve (ölümlerinden sonraki) sonuçlarını yazarız. Biz herşeyi apaçık bir kitapta saymışızdır. | |
13: Onlara, bir kent halkının kendilerine gelen elçilere gösterdiği tavrın örneğini ver. | |
14: Onlara iki elçi göndermiştik, ikisini de yalanladılar. Bunun üzerine üçüncü biriyle desteklemiştik. 'Biz size gönderilen elçileriz,' demişlerdi. | |
15: Dediler ki, 'Siz de bizim gibi insandan başka bir şey değilsiniz. Rahman ise hiçbir şey indirmemiştir. Siz yalan söylüyorsunuz.' | |
16: Dediler ki, 'Rabbimiz bilir ki biz size gönderildik.' | |
17: 'Bizim görevimiz, açıkça duyurmaktan ibarettir.' | |
18: Dediler ki, 'Sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer son vermezseniz sizi taşlarız ve bizden size acı bir ceza dokunacaktır.' | |
19: Dediler ki, 'Uğursuzluğunuz sizden kaynaklanmaktadır. Size uyarıda bulunulduğu için mi? Siz gerçekten sınırı aşan bir topluluksunuz.' | |
20: Kentin en uzak yakasından bir adam koşarak, 'Ey halkım,' dedi, 'Elçilere uyun.' | |
21: 'Sizden bir ücret istemiyenlere uyun. Onlar doğru yoldadır.' | |
22: 'Beni yaratana ne diye kulluk etmeyeyim? Siz de O'na döneceksiniz.' | |
23: 'O'nun dışında tanrılar mı edineyim? Eğer Rahman bana zarar vermek dilese, ne onların şefaati bana bir yarar sağlayabilir ne de beni kurtarabilirler.' | |
24: 'O zaman tümüyle sapıtmış olurum.' | |
25: 'Ben sizin Rabbinize inandım; lütfen beni dinleyin.' | |
26: (Ölüm anında) Kendisine, 'Cennete gir,' denir. 'Keşke benim halkım bir bilseydi...' | |
27: 'Rabbimin beni bağışladığını ve beni ağırladığını...' | |
28: Ondan sonra biz, halkının üzerine gökten bir ordu indirmedik; indirmeğe gerek duymadık. | |
29: Sadece bir patlama... Hemen donakaldılar. | |
30: Halkın durumu pek yazık. Kendilerine her ne zaman bir elçi gelse onunla alay ederlerdi. | |
31: Kendilerinden önce nice nesilleri yok ettiğimizi ve onların bir daha kendilerine dönmediklerini görmezler mi? | |
32: Hepsi toplanıp huzurumuza getirileceklerdir. | |
33: Ölü toprak onlar için bir ayettir: Onu diriltiriz ve oradan taneler çıkarırız da ondan yerler. | |
34: Orada hurma ağaçları ve üzümlerden oluşan bağ ve bahçeler yetiştirdik ve pınarlar fışkırttık. | |
35: Ki onun ürünlerinden ve elleriyle yetiştirdiklerinden yesinler. Şükretmiyecekler mi? | |
36: Yerin bitirdiklerinden, kendi cinslerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden türlü çiftleri yaratan pek yücedir. | |
37: Gece de onlar için bir ayettir: Ondan gündüzü soyarız da onlar karanlıkta kalırlar. | |
38: Güneş belirlenmiş olan rotasında akıp gitmektedir. Bu Üstün ve Bilgin olanın kurduğu bir düzendir. | |
39: Aya da, kuru bir hurma dalına dönüşünceye kadar çeşitli evreler belirledik. | |
40: Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece, gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir. | |
41: Onlar için bir başka ayette, insan soyunu yüklü gemide taşımamızdır. | |
42: Aynı şekilde, sürmeleri için onun bir benzerini yarattık. | |
43: Dileseydik onları boğardık; ne bir çığlıklarına yetişen olurdu, ne de kurtulabilirlerdi. | |
44: Bunun yerine, bizden bir merhamet görürler ve belli bir süreye kadar yaşatılırlar. | |
45: Kendilerine, 'Geçmişinizden ibret alıp ve geleceğiniz için sakının ki merhamet edilesiniz,' denilmişti. | |
46: Rab'lerinin ayetlerinden bir ayet kendilerine geldiğinde, ondan yüz çevirmeyi adet edinmişlerdi. | |
47: Kendilerine, 'ALLAH'ın size verdiği rızıklardan verin,' denildiğinde, inkar edenler inananlara, 'ALLAH'ın, dilediği taktirde besleyebileceği kimseleri mi besleyelim? Siz gerçekten iyice sapıtmışsınız,' derler. | |
48: Aynı zamanda, 'Doğru sözlü iseniz o söz ne zaman gerçekleşecek?' diye meydan okurlar. | |
49: Çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak bir tek patlamayı beklemektedirler. | |
50: Ne bir vasiyet bırakmaya vakit bulurlar ne de ailelerine dönebilirler. | |
51: Boruya üflenince, onlar mezarlarından kalkıp Rab'lerine koşacaklar. | |
52: 'Vay halimize' derler, 'Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı? Bu, Rahman'ın söz verdiği şeydi. Demek elçiler doğru söylemişti.' | |
53: Sadece bir patlama... Hemen huzurumuza toplanıp getirilirler. | |
54: Bu gün hiç kimseye en ufak bir haksızlık edilmez ve yaptığınızın karşılığından başkasını da görmezsiniz. | |
55: Cennet halkı o gün zevk ve eğlence ile meşguldürler. | |
56: Eşleriyle birlikte gölgeliklerde, koltuklara yaslanmışlardır. | |
57: Onlar için meyveler ve istedikleri her şey vardır. | |
58: Rahim olan Rab'den söz olarak 'selam' vardır. | |
59: Ey suçlular, siz bugün ayrılın. | |
60: Ey Adem'in çocukları, şeytana tapmayacağınıza dair sizden söz almamış mıydım? O sizin açık düşmanınızdır. | |
61: Bana kulluk edin. Bu en doğru yoldur. | |
62: Buna rağmen o, sizden bir çok nesilleri saptırdı. Hiç aklınızı kullanmaz mıydınız? | |
63: İşte, size söz verilen cehennem budur! | |
64: İnkarınızın bir sonucu olarak orada yanınız. | |
65: O gün ağızlarına mühür vururuz da, bizimle elleri konuşur ve yapmış olduklarına da ayakları tanıklık eder. | |
66: Dilesek gözlerini büsbütün silerdik. Yolu bulmaya çalıştıklarında göremezlerdi. | |
67: Dilesek onları oldukları yerde dondurur ne ileri gidebilir ne de geri dönebilirlerdi. | |
68: Kime çok ömür verirsek, yaratılışını tersine çeviririz. Anlamaz mısınız? | |
69: Ona şiir öğretmiş değiliz, zaten ona uygun düşmez. Bu, ancak bir mesaj ve apaçık bir Kuran'dır. | |
70: Dirileri uyarır ve inkarcıları açığa çıkarır. | |
71: Görmezler mi, kendi ellerimizle onlar için çiftlik hayvanlarını yarattık da onlara sahip olmaktadırlar? | |
72: Onları kendilerine boyun eğdirdik; bir kısmına binmekte bir kısmından da yemektedirler | |
73: Ve onlar için onlarda başka yararlar ve içecekler vardır. Şükretmiyecekler mi? | |
74: ALLAH'tan başka tanrılar edindiler. Belki kendilerine yardım ederler diye. | |
75: Oysa onlara yardım edemezler; hatta tam tersine kendileri onları korumak için nöbet bekleyen askerlerdir. | |
76: Sözleri seni üzmesin. Gizledikleri ve açıkladıkları her şeyi çok iyi biliriz. | |
77: İnsan, kendisini bir damlacıktan yarattığımızı görmez mi ki bize karşı apaçık bir düşman kesilir? | |
78: Ve yaradılışını unutarak bize örnekli bir soru yöneltti: 'Çürüdükten sonra kemikleri kim diriltecek?' | |
79: De ki, 'Kim onları ilk kez yarattıysa onları yine O diriltecek. O her türlü yaratmayı bilendir.' | |
80: O ki, size yeşil (klorofilli) ağaçtan ateş çıkarandır. Nitekim onu yakıyorsunuz. | |
81: Gökleri ve yeri yaratan onların benzerini yaratmaya güç yetiremez mi? Gerçekten O, Yaratandır, Bilendir. | |
82: Bir şeyi dilediği zaman, ona sadece 'Ol!' der ve o da hemen oluverir. | |
83: Her şeyin yönetimini elinde bulunduran çok yücedir ve siz de O'na döndürüleceksiniz. | |