Ali Fikri Yavuz Meali |
|
1: And olsun, o saf bağlayıp duranlara (meleklere), | |
2: O (bulutları) sevk ve idare edenlere, | |
3: O Kur’an okuyanlara... | |
4: Muhakkak ki İlâhınız birdir. | |
5: Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi'dir, doğuların da Rabbi'dir. | |
6: Gerçekten biz, en aşağıda olan gökyüzünü, yıldızlardan ibaret bir süsle donattık. | |
7: (Hem o göğü), itaatten çıkan her şeytandan koruduk. | |
8: O şeytanlar, melekler topluluğunun kelâmını dinleyemezler, her taraftan koğulup atılırlar. | |
9: Uzaklaştırılırlar. Onlara (ahirette) devamlı bir azap var. | |
10: Ancak (o şeytanlar içinden, meleklerin sözünü) bir çalıb kapan olur. Onu da yakan parlak bir yıldız tâkib eder. | |
11: Şimdi sor Mekke halkına: (Öldükten sonra) kendilerini yaratış mı zor; yoksa bizim yarattıklarımız (melekler, gökler, arz ve yıldızlar) mı? Biz kendilerini (Adem’den, Adem’i de) yapışkan bir çamurdan yarattık. | |
12: Doğrusu (Ey Rasûlüm, Allah’ın kudretini ve öldükten sonra dirileceklerini inkâr etmelerine) sen şaştın. Onlar ise, seninle (ve taaccüb edişinle) alay ediyorlar. | |
13: Onlara Kur’an’la öğüd verildiği zaman da, düşünüp nasihat kabul etmiyorlar. | |
14: Bir mucize gördükleri vakit de eğlenceye alıyorlar. | |
15: Ve: “-Bu, ancak apaçık bir sihirdir.” dediler. | |
16: Öldüğümüz ve bir toprakla çürümüş bir yığın kemik olduğumuz zaman mı, biz mi diriltilecek mişiz? | |
17: Evvelki atalarımızda mı? (yine dediler). | |
18: (Ey Rasûlüm), de ki: “- Hem hepiniz zelîl ve hakîr olarak (diriltileceksiniz).” | |
19: Çünkü o, (Sûr’a ikinci defa) bir üfürüştür ki, derhal kabirlerinden kalkıb başlarına gelecek şeyi gözetlerler. | |
20: Şöyle derler: “-Eyvah bizlere! Bu, hesab günüdür.” | |
21: Bu, işte o sizin yalan dediğiniz (müminle kâfiri) ayırd etme günüdür. | |
22: (Allah meleklere şöyle buyurur): “- O kâfir olanları, bir de arkadaşlarını ve Allah’dan başka taptıkları putları, hep bir araya toplayın. | |
23: Toplayın da, götürün onları cehennem yoluna, (Sırat köprüsüne doğru). | |
24: "Durdurun onları, çünkü onlar sorguya çekileceklerdir." | |
25: (Melekler o kâfirlere şöyle der): “- Ne oldu sizlere, (azabdan kurtulmak için) yardımlaşmıyorsunuz?” | |
26: Doğrusu, bugün (kıyamet günü Allah’ın emrine) boyun eğmişlerdir onlar. | |
27: Onlar birbirlerini suçlayıb çekişirler. | |
28: (Yardakçılar, öncülerine şöyle) diyecekler: “- Siz, bize sağdan (en sağlam taraftan) gelirdiniz.” | |
29: (Öncüler de yardakçılarına cevap verib şöyle) diyecekler: “- Hayır, doğrusu siz Allah’a iman etmemiştiniz. | |
30: Bizim de sizin üzerinize bir hakimiyetimiz yoktu; ancak siz azmış bir kavim idiniz. | |
31: Onun için Rabbimizin azabı üzerimize gerçekleşti. Muhakkak azabımızı tadacağız. | |
32: Çünkü biz, sizi, dinden çıkardık. Gerçekten biz azgın kimselerdik.” | |
33: O halde, hepsi o gün azabda ortaktırlar. | |
34: İşte biz, müşriklere böyle yaparız. | |
35: Çünkü onlara: “- Allah’dan başka hiç bir ilâh yoktur.” denildiği zaman, baş kaldırıyorlardı; | |
36: Ve: “- Hiç bir mecnûn şair için, biz putlarımızı bırakır mıyız?” diyorlardı. | |
37: Doğrusu O (Peygamber) Kur’an ile geldi ve bütün peygamberleri tasdik etti. | |
38: Elbette siz (ey Mekke halkı, tekzib etmekle) o acıklı azabı tadacaksınız. | |
39: Ve (dünyada) yapmış olduğunuz şeylerden başkasıyla cezalandırılmıyacaksınız. | |
40: Şu kadar ki, Allah’ın ihlâs sahibi kulları müstesnadır. | |
41: İşte bunlar için, (özellikleri) belli bir rızık vardır: | |
42: Türlü meyvalar... Onlar hep ikram olunurlar; | |
43: Naîm Cennetlerinde, | |
44: Karşılıklı tahtlar üzerinde... | |
45: Göze şarabından dolu bir kadehle, (hizmet için) etraflarında dolaşılır. | |
46: Bembeyaz, içenlere lezzetli... | |
47: Onu içmekte bir gaile yok ve onlar, ondan sarhoş da olmazlar. | |
48: Yanlarında, bakışlarını kocalarına hasretmiş iri gözlü hanımlar var. | |
49: Sanki onlar (tüylerle örtülü kalıb toz toprak değmiyen) berrak yumurtalar gibidirler. | |
50: Derken (cennet ehli olanlar) birbirleriyle konuşurlar. | |
51: İçlerinden bir sözcü şöyle der: “- Gerçekten benim (dünyada) bir arkadaşım vardı. | |
52: (Bana) derdi ki, sen cidden (hesab gününe) inananlardan mısın? | |
53: Biz öldüğümüz ve bir toprakla çürümüş bir yığın kemik olduğumuz vakit, gerçekten biz cezalanacakmıyız?” | |
54: (Sonra o sözcü, cennetteki kardeşlerine): “(Şimdi size o arkadaşı göstermek için cehenneme) bir bakar mısınız?”der. | |
55: Derken (bizzat kendisi) bakmış, onu tâ cehennemin ortasında görmüştür. | |
56: (Ona şöyle) der: “-Vallahi, doğrusu sen, az daha beni helâk edecektin. | |
57: Rabbimin nimeti olmasaydı, ben de (bu cehennemde seninle) tutuklananlardan olacaktım. | |
58: (İşte bak), biz dünyadaki ilk ölümümüzden başka bir daha ölecek değiliz; | |
59: Ve biz azaba uğratılacak da değiliz.” | |
60: İşte bu, şübhe yok ki en büyük kurtuluştur. | |
61: Böyle ebedî bir saadet için çalışsın çalışanlar... | |
62: Bu (cennet nimetlerine) konmak mı hayırlı, yoksa (kokusu kötü ve tadı acı olan cehennemdeki) Zakkûm ağacı mı? | |
63: Gerçekten biz zakkûm ağacını kâfirler için (ahirette) bir azab yaptık. | |
64: O bir ağaçtır ki, cehennemin dibinden çıkar. | |
65: Meyvaları, (çirkin) şeytanların başları gibidir. | |
66: Muhakkak o kâfirler bundan yiyecekler de karınlarını bundan dolduracaklar. | |
67: Ondan doyduktan sonra, onlar için kaynar bir içki var. | |
68: Sonra da dönecekleri yer şübhesiz ki yine cehennemdir. | |
69: Çünkü onlar, babalarını (dünyada) sapıklıkta buldular. | |
70: Kendileri de onların (sapık) izleri üzerinde koşturuluyorlardı. | |
71: (Ey Rasûlüm), senin kavminden önce eski ümmetlerin çoğu dalâlette idi. | |
72: Gerçekten biz onlara, azabla korkutucu peygamberler de gönderdik. | |
73: Şimdi bak, o korkutulanların akıbeti (helâk edilişleri) nasıl oldu? | |
74: Ancak Allah’ın, küfürden korunmuş, kulları müstesna; (onlar azabdan kurtulmuşlardır). | |
75: Gerçekten Nûh bize dua etmişti de ne güzel icabet etmiştik (duasını kabul edip kavmini suda boğmuş, kendisi ile iman edenleri kurtarmıştık). | |
76: Biz, hem onu, hem ehlini (kendisine iman edenleri) o büyük sıkıntıdan kurtardık. | |
77: Hem (Nûh’un kıyamete kadar) zürriyetini, bakî kalanlar kıldık. | |
78: Hem de Nûh için, sonradan gelenler içinde iyi bir yâd bıraktık. | |
79: (Onu şöyle yâd ederler): “- Bütün âlemler içinde Nûh’a selam olsun...” | |
80: İşte biz, güzel söz söyleyib güzel iş yapanları böyle mükafatlandırırız. | |
81: Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandı. | |
82: Sonra da diğerlerini, (kendisine iman etmiyenleri) suda boğduk. | |
83: Şüphesiz İbrahim de, Nûh’un (esasta aynı) dinindendi. | |
84: Çünkü Rabbine halis bir kalb ile gelmişti. | |
85: O vakit babasına ve kavmine şöyle demişti: “- Siz nelere tapıyorsunuz? | |
86: Yalancılık etmek için mi Allah’dan başka ilâhlar istiyorsunuz? | |
87: Âlemlerin Rabbine olan zannınız nedir?” | |
88: Derken yıldızlara bir baktı da, | |
89: (Sirayet korkusu ile etrafındakiler kaçsın diye) “- Ben hastayım” dedi. | |
90: O vakit (yanında bulunanlar) arkalarını dönerek başından kaçıverdiler. | |
91: Bunun üzerine gizlice onların ilâhlarına (putlarına) varıb dedi ki: “- (Şu yanınızda bulunan yemekleri) yemez misiniz?” | |
92: Ne oluyor size, konuşmuyorsunuz?” | |
93: Derken onlara sağ eliyle (kuvvetle) vurub (onları) parçaladı. | |
94: Bunun üzerine kavmi koşarak kendisine geldi. | |
95: (İbrahim, onlara) dedi ki: “- Siz, kendi yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?” | |
96: Halbuki sizi de, yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır.” | |
97: (Onlar şöyle) dediler: “- İbrahim için (duvarla çevrili) bir bina yapın da, onu ateşe atın.” | |
98: Ona böyle bir tuzak kurmak istediler. Biz de tuttuk onları çok alçak duruma düşürdük. | |
99: Bir de (İbrahîm) şöyle dedi: “- Ben Rabbime, (bana emrettiği yere) gidiyorum, O bana yolunu gösterir.” | |
100: Ey Rabbim! Bana salihlerden bir çocuk ihsan buyur, (diye dua etti). | |
101: Biz de ona uysal bir oğul müjdeledik. | |
102: Vakta ki, yanında koşmak çağına erdi, (ona şöyle) dedi: “- Yavrum! Ben rüyamda görüyorum ki, seni boğazlıyorum. Artık bak, ne düşünürsün?” (Çocuk ona şöyle) dedi: “- Babacağım! Sana, ne emrediliyorsa yap; İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.” | |
103: Vakta ki, bu suretle ikisi de, (baba-oğul Allah’ın emrine) teslim oldular. İbrahim, çocuğu yanı üzerine yıktı. | |
104: Biz de ona şöyle nida ettik: “- Ey İbrahîm! | |
105: Gerçekten rüyana sadakat gösterdin. Şüphe yok ki biz, güzel amel işliyenleri işte böyle mükafatlandırırız.” | |
106: Muhakkak ki bu, açık bir imtihandı. | |
107: (Oğlunu kesmeğe karşılık) ona büyük bir kurbanlık, (semiz koç) fidye verdik. | |
108: Yine ona, sonradan gelenler içinde iyi bir yâd bıraktık. | |
109: Bizden saadet ve selâmet olsun İbrahim’e... | |
110: Güzel amel işliyenleri, işte böyle mükafatlandırırız. | |
111: Çünkü o, mümin kullarımızdandı. | |
112: Bir de ona salihlerden bir peygamber olmak üzere İshâk’ı müjdeledik. | |
113: Hem İbrahîm’e, hem İshâk’a bereketler verdik. Her ikisinin soyundan mümin olan da var, nefsine açık zulmeden de var. | |
114: Gerçekten biz, Mûsa ile Harûn’u da (peygamberlikle) nimetlendirdik. | |
115: Hem kendilerini, hem (kendilerine iman eden) kavimlerini o büyük felâketten, (suda boğulmaktan) kurtardık. | |
116: Onlara yardım ettik de, galib gelenler onlar oldular. | |
117: İkisine de (helal ve haramı) açıklayan Tevrat kitabını verdik. | |
118: Kendilerine doğru yolu gösterdik. | |
119: Sonradan gelenler içinde onlara güzel bir yâd bıraktık. | |
120: Bizden Mûsa’ya ve Harûn’a saadet ve selâmet olsun... | |
121: Gerçekten biz, güzel amel işliyenleri böyle mükâfatlandırırız. | |
122: Çünkü ikisi de mümin kullarımızdandı. | |
123: Doğrusu İlyas da, gönderilen peygamberlerdendi. | |
124: O vakit kavmine şöyle demişti: “- Siz Allah’dan korkmaz mısınız? | |
125: O en güzel yaradanı bırakıb da Ba’l isimli puta mı tapıyorsunuz? | |
126: Allah sizin de Rabbinizdir, evvelki atalarınızın da Rabbidir. | |
127: Fakat onlar İlyas’ı tekzib ettiler. Muhakkak onlar hazırlanıb (cehenneme) götürüleceklerdir. | |
128: Ancak Allah’ın ihlâs sahibi (mümin) kulları müstesnadır. | |
129: Biz ona, sonradan gelenler içinde güzel bir yâd bıraktık. | |
130: Bizden saadet ve selamet olsun İlyas’a... | |
132: Doğrusu o, mümin kullarımızdandı. | |
133: Şüphesiz Lût da gönderilen peygamberlerdendi. | |
134: Hani hem onu, hem de ehlini toptan kurtarmıştık. | |
135: Ancak (imansız zevcesi) bir koca karı azab içinde kalanlar arasında oldu. | |
136: Sonra diğerlerini helâk eyledik. | |
137: (137-138) Elbette siz, sabah ve akşam onlara (harabeye dönmüş yurdlarına ticaret maksadıyla gelib geçerken) uğrarsınız. Artık düşünüb ibret almaz mısınız? | |
139: Şüphesiz Yûnus da gönderilen peygamberlerdendi. | |
140: Hani o, (kavmine vaad ettiği azab gelmeyince aralarında çıkıb) yüklü gemiye kaçmıştı. | |
141: (Gemiye binince gemi durdu. O zaman, gemicilerin inancına göre geminin durması, aralarında kaçak bir kölenin bulunmasından ileri gelirdi. İşte kaçağı bulmak için aralarında) Kur’a çekti de mağlublardan oldu. (Bunun üzerine kendini denize attı). | |
142: (Kavminden kaçmış olduğundan ötürü) nefsini kınamış bir halde iken, hemen balık onu yuttu. | |
143: Eğer çok tesbih edenlerden olmasaydı. | |
144: Muhakkak (kabirlerden) dirilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı. | |
145: Hemen onu sahile attık, hasta idi. | |
146: Üzerine (gölge vermek için) kabak cinsinden bir ağaç bitirdik. | |
147: Biz onu yüzbine, hatta daha ziyadesine peygamber göndermiştik. | |
148: Nihayet (Yunus peygamberin gaybubetinde azab gören kavmi) ona iman ettiler de onları ömürlerinin sonuna kadar geçindirdik. | |
149: (Ey Rasûlüm), şimdi Mekke halkına sor: “- Kızlar Rabbinin de, oğullar onların mı? | |
150: Yoksa biz, melekleri dişi yaratmışız da onlar şahid mi bulunuyorlarmış? | |
151: Haberin olsun ki, onlar, uydurmalarından dolayı şöyle derler: | |
152: “- Allah doğurdu.” Mühahakkak ki onlar (sözlerinde) yalancıdırlar. | |
153: (Yoksa Allah), kızları oğullara tercih mi etmiş? | |
154: Ne oluyor size, nasıl (bu kadar kötü) hüküm veriyorsunuz? | |
155: (Allah’ın evlâd edinmekten münezzeh olduğunu) hiç de mi düşünmezsiniz? | |
156: Yoksa, sizin (gökten inen) açık bir hüccetiniz, (kitabınız) mı var? | |
157: Doğru söyliyenlerseniz, getirin kitabınızı... | |
158: Bir de Mekke kâfirleri, Allah ile cinler (melekler) arasında tuttular bir hısımlık uydurdular. Gerçekten cinler bilirler ki, onlar yakalanıb cehenneme götürüleceklerdir. | |
159: Allah, onların isnad ettikleri bütün noksan vasıflardan münezzehtir. | |
160: Lâkin Allah’ın ihlâs sahibi (mümin) kulları müstesna; (onlar böyle noksan vasıfları söylemezler ve cehennemlik değildirler). | |
161: (Ey Mekke’liler), siz ve Allah’dan başka taptıklarınız, | |
162: Allah’a karşı kimseyi kandırıb ifsad edemezsiniz. | |
163: Meğer ki, (Allah’ın ezelî ilminde) cehenneme girecek kimse olsun. | |
164: (Cebrail şöyle dedi) “- Bizden (melekler topluluğundan) herkes için belli bir makam vardır, (orada Rabbine ibadet eder). | |
165: Gerçekten biz, (Allah’ın emri karşısında) saf bağlayanlarız. | |
166: Ve Muhakkak ki biz, (Allah’ı şanına lâyık olmayan şeylerden) tenzih edenleriz.” | |
167: Doğrusu (Peygamberin gelmesinden önce Mekke halkı) şöyle diyorlardı: | |
168: “- Eğer yanımızda evvelkilerin kitablarından bir kitab olsaydı, | |
169: Herhalde Allah’ın ihlas sahibi kullarından olurduk.” | |
170: Fakat şimdi onu, (Peygamber’i ve Kur’an’ı) inkâr ettiler. Artık ileride (başlarına gelecek azabı) bileceklerdir. | |
171: Gerçekten elçilikle gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmiştir: | |
172: “- Muhakkak onlar (peygamberler), bizzat onlar muzaffer olacaklardır. | |
173: Ve elbette bizim (mümin) askerlerimiz; muhakkak onlar galib geleceklerdir.” | |
174: Onun için bir zamana kadar o kâfirlerden yüz çevir (Rasûlüm). | |
175: Gözetle onları, yakında (kendilerine ne yapılacağını) görecekler. | |
176: Şimdi çabucak azabımızı mı istiyorlar? | |
177: Fakat civarlarına (ansızın azab) indiği vakit, ne fenadır o kendilerine acı haber verilenlerin sabahı!... | |
178: Yine sen (Ey Rasûlüm), bir zamana kadar onlardan yüz çevir. | |
179: Gör onları, yakında (azabı) göreceklerdir. | |
180: İzzet sahibi Rabbin, onların (uygunsuz) vasıflamalarından münezzehdir. | |
181: Bütün peygamberlere selâm olsun; | |
182: Âlemlerin Rabbi olan Allah’a da hamd olsun... | |