Ali Bulaç Meali |
|
1: Saflar halinde dizilenlere andolsun, | |
2: Haykırıp sürükleyenlere, | |
3: Zikir okuyanlara, | |
4: Tartışmasız, sizin ilahınız gerçekten birdir. | |
5: (O) göklerin, yerin ve bu ikisinin arasındakilerin Rabbidir. Doğuların Rabbidir. | |
6: Şüphesiz biz dünya göğünü 'çekici bir süsle', yıldızlarla süsleyip donattık. | |
7: Ve itaatten çıkmış her azgın şeytandan koruduk; | |
8: Ki onlar, Mele-i A'la'ya kulak verip dinleyemezler, her yandan kovulup atılırlar; | |
9: Uzaklaştırılırlar. Onlara kesintisiz bir azab vardır. | |
10: Ancak (sözü hırsızlama) çalıp kapan olursa, artık onu da delip geçen 'yakıcı bir alev' izler (ve yok eder). | |
11: Şimdi onlara sor: Yaratılış bakımından onlar mı daha zorlu, yoksa bizim yarattıklarımız mı? Doğrusu biz onları, cıvık, yapışkan bir çamurdan yarattık. | |
12: Hayır, sen (bu muhteşem yaratışa ve onların inkarına) şaşırdın kaldın; onlar ise alay edip duruyorlar. | |
13: Kendilerine öğüt verildiğinde, öğüt almıyorlar. | |
14: Bir ayet (mucize) gördüklerinde de, alay konusu edinip eğleniyorlar. | |
15: "Bu, açıkca bir büyüden başkası değildir" dediler. | |
16: "Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?" | |
17: "Veya önceki atalarımız da mı?" | |
18: De ki: "Evet, üstelik boyun bükmüş kimseler olarak (diriltileceksiniz)." | |
19: İşte o, yalnızca bir tek çığlıktan ibarettir; artık kendileri (diriltilmiş olarak) bakıp duruyorlar. | |
20: Derler ki: "Eyvahlar bize; bu, din günüdür." | |
21: "Bu, sizin yalanladığınız (mü'mini kafirden, haklıyı haksızdan) ayırma günüdür." | |
22: "Zulmedenleri, eşlerini ve taptıklarını bir araya getirip toplayın." | |
23: " Allah'tan başka (taptıklarını); artık onları cehennemin yoluna yöneltip götürün." | |
24: (22-24) Yüce Allah meleklere şöyle emreder: "O zalim müşrikleri, yoldaşlarını ve Allah’tan başka putlaştırdıkları nesneleri toplayın ve hepsini doğru cehenneme sevk edin! Hem tutuklayın onları, çünkü sorguya çekilecekler!" | |
25: (Onlara seslenilir:) "Ne oluyor size, birbirinizle (dünyada olduğu gibi) yardımlaşmıyorsunuz?" | |
26: Hayır, bugün onlar teslim olmuşlardır. | |
27: Kimi kimine yönelmiş olarak birbirlerine soruyorlar: | |
28: "Gerçekten sizler bize sağdan (sağduyudan ve haktan) yana gelip yanaşıyordunuz." derler. | |
29: (Diğerleri de:) "Hayır" derler. "Zaten sizler mü'min kimseler değildiniz." | |
30: "Bizim üzerinizde zorlayıcı hiçbir gücümüz yoktu; hayır siz (kendiniz) azgın bir kavimdiniz." | |
31: "Böylece Rabbimizin sözü (yıkım ve azab va'di) üzerimize hak oldu. Şüphesiz, (azabı) tadıcılarız." | |
32: "Evet, sizi azdırdık, çünkü biz de azgın kimselerdik." | |
33: Artık o gün onlar azabda ortaktırlar. | |
34: Doğrusu biz, suçlu, günahkarlara böyle yaparız. | |
35: Çünkü onlara: "Allah'tan başka ilah yoktur" denildiği zaman, büyüklük taslarlardı. | |
36: Ve derlerdi ki: "Biz, ünlenmiş bir şair için ilahlarımızı terk mi edeceğiz?" | |
37: Hayır, o, hakkı getirmiş ve gönderilen (elçi)leri de doğrulamıştı. | |
38: Şüphesiz, siz, acı azabı tadıcılarsınız." | |
39: Yaptıklarınızdan başkasıyla cezalandırılmayacaksınız. | |
40: Ancak muhlis olan kullar başka. | |
41: İşte onlar; onlar için bilinen bir rızık vardır. | |
42: Çeşitli meyveler. Onlar ikram görenlerdir. | |
43: Nimetlerle donatılmış (naim) cennetlerde. | |
44: Birbirlerine karşı, tahtlar üzerinde (otururlar). | |
45: Kaynaktan (doldurulmuş) kadehlerle çevrelerinde dolaşılır. | |
46: Bembeyaz; içenlere lezzet (veren bir içki). | |
47: Onda ne bir gaile vardır, ne de kendilerinden geçip, akılları çelinir. | |
48: Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş iri gözlü kadınlar vardır. | |
49: Sanki onlar, saklı bir yumurta gibi (çarpıcı ve pürüzsüz). | |
50: Böyleyken, kimi kimine yönelmiş olarak, birbirlerine soruyorlar: | |
51: Bir sözcü der ki: "Benim bir yakınım vardı." | |
52: "Derdi ki: Sen de gerçekten (dirilişi) doğrulayanlardan mısın?" | |
53: "Bizler öldüğümüz, toprak ve kemikler olduğumuzda mı, gerçekten biz mi (yeniden diriltilip sonra da) sorguya çekilecekmişiz?" | |
54: (Konuşan yanındakilere) Der ki: "Sizler (onun şimdi ne durumda olduğunu) biliyor musunuz?" | |
55: Derken, bakıverdi, onu 'çılgınca yanan ateşin' tam ortasında gördü. | |
56: Dedi ki: "Andolsun Allah'a, neredeyse beni de (şu bulunduğun yere) düşürecektin." | |
57: "Eğer Rabbimin nimeti olmasaydı, muhakkak ben de (azab yerine getirilip) hazır bulundurulanlardan olacaktım. | |
58: "Nasıl, biz ölecek olanlar değil miymişiz?" | |
59: "Yalnızca birinci ölümümüzden başka (öyle mi)? Ve biz azaba uğratılacak olanlar değil miymişiz?" | |
60: Şüphesiz, bu, asıl büyük 'kurtuluş ve mutluluğun' ta kendisidir. | |
61: Böylece çalışanlar da bunun bir benzeri için çalışmalıdır. | |
62: Nasıl, böyle bir konaklanma mı daha hayırlı yoksa zakkum ağacı mı? | |
63: Doğrusu biz, onu kâfirler için bir fitne (bir imtihan konusu) kıldık. | |
64: Şüphesiz o, 'çılgınca yanan ateşin' dibinde bitip çıkar. | |
65: Onun tomurcukları, şeytanların başları gibidir. | |
66: Artık gerçekten, ondan yiyecekler böylelikle karınlarını ondan dolduracaklar. | |
67: Sonra kendileri için onun üzerinde kaynar su karıştırılmış bir içkileri de vardır. | |
68: Sonra onların dönecekleri yer, elbette (yine) çılgınca yanan ateştir. | |
69: Çünkü onlar, atalarını sapık kimseler olarak bulmuşlardı. | |
70: Kendileri de onları izleri üzerinde koşturup duruyorlardı. | |
71: onlardan önce, evvelkilerin çoğu da sapmıştı. | |
72: Andolsun, biz onlara uyarıcılar göndermiştik. | |
73: Uyarılanların nasıl bir sona uğradıklarına bir bak. | |
75: Andolsun, Nuh bize (dua edip) seslenmişti de, ne güzel icabet etmiştik. | |
76: Onu ve ailesini, o büyük üzüntüden kurtarmıştık. | |
77: Ve onun soyunu, (dünyada) onları da baki kıldık. | |
78: Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık. | |
79: Alemler içinde selam olsun Nuh'a. | |
80: Gerçekten biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz. | |
81: Şüphesiz o, bizim mü'min olan kullarımızdandı. | |
82: Sonra diğerlerini suda boğduk. | |
83: Doğrusu İbrahim de onun (soyunun) bir kolundandır. | |
84: Hani o, Rabbine arınmış (selim) bir kalp ile gelmişti. | |
85: Hani babasına ve kavmine demişti ki: "Sizler neye tapıyorsunuz?" | |
86: "Birtakım uydurma yalanlar için mi Allah'tan başka ilahlar istiyorsunuz?" | |
87: "Alemlerin Rabbi hakkındaki zannınız nedir?" | |
88: Sonra yıldızlara bir göz attı. | |
89: "Ben, doğrusu hastayım" dedi. | |
90: Böylelikle arkalarını çevirip ondan kaçmaya başladılar. | |
91: Bunun üzerine onların ilahlarına sokulup: "Yemek yemiyor musunuz?" dedi. | |
92: "Size ne oluyor ki konuşmuyorsunuz?" | |
93: Derken onların üstüne yürüyüp sağ eliyle bir darbe indirdi. | |
94: Çok geçmeden (halkı) birbirine girmiş durumda kendisine yönelip geldiler. | |
95: Dedi ki: "Yontmakta olduğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?" | |
96: "Oysa sizi de, yapmakta olduklarınızı da Allah yaratmıştır." | |
97: Dediler ki: "Onun için (yüksekçe) bir bina inşa edin de onu çılgınca yanan ateşin içine atın." | |
98: Böylelikle ona bir tuzak hazırlamak istediler. Oysa biz, onları alçaltılmışlar kıldık. | |
99: (İbrahim) Dedi ki: "Şüphesiz ben, Rabbime gidiciyim; O, beni hidayete erdirecektir." | |
100: "Rabbim, bana salihlerden (olan bir çocuk) armağan et." | |
101: Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik. | |
102: Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): "Oğlum" dedi. "Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun." (Oğlu İsmail) Dedi ki: "Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah, beni sabredenlerden bulacaksın." | |
103: Sonunda ikisi de (Allah'ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası, İsmail'i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı. | |
104: Biz ona: "Ey İbrahim" diye seslendik. | |
105: "Gerçekten sen, rüyayı doğruladın. Şüphesiz biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz." | |
106: Doğrusu bu, apaçık bir imtihandı. | |
107: Ve ona büyük bir kurbanı fidye olarak verdik. | |
109: İbrahim'e selam olsun. | |
110: Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz. | |
111: Şüphesiz o, bizim mü'min olan kullarımızdandır. | |
112: Biz ona, salihlerden bir peygamber olarak İshak'ı da müjdeledik. | |
113: Ona ve İshak'a bereketler verdik. İkisinin soyundan, ihsanda bulunan (muhsin olan) da var, açıkça kendi nefsine zulmeden de. | |
114: Andolsun, biz Musa'ya ve Harun'a lütufta bulunduk. | |
115: Onları ve kavimlerini o büyük üzüntüden kurtardık. | |
116: Onlara yardım ettik, böylece üstün gelenler oldular. | |
117: Ve ikisine anlatımı açık kitabı verdik. | |
118: Onları dosdoğru yola yöneltip ilettik. | |
119: Sonra gelenler arasında da ikisine (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık. | |
120: Musa'ya ve Harun'a selam olsun. | |
121: Şüphesiz biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz. | |
122: Şüphesiz ikisi, bizim mü'min olan kullarımızdandılar. | |
123: Gerçekten İlyas da, gönderilmiş (peygamber)lerdendi. | |
124: Hani kendi kavmine demişti ki: "Siz korkup sakınmaz mısınız?" | |
125: "Siz Ba'le tapıp da yaratıcıların en güzeli (olan Allah'ı) mı bırakıyorsunuz?" | |
126: "Allah ki, sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir." | |
127: Fakat onu yalanladılar; bundan dolayı gerçekten onlar, (azab için getirilip) hazır bulundurulacak olanlardır. | |
128: Ancak, muhlis olan kullar başka. | |
130: İlyas'a selam olsun. | |
133: Gerçekten Lût da gönderilmiş (elçi)lerdendi. | |
134: Hani biz onu ve ailesini topluca kurtarmıştık. | |
135: Geride bırakılanlar arasında bir yaşlı kadın dışında. | |
136: Sonra geride kalanları yerle bir ettik. | |
137: Siz onların üstünden muhakkak geçip gidiyorsunuz; sabah vakti. | |
138: Ve geceleyin. Yine de akıllanmayacak mısınız? | |
139: Şüphesiz Yunus da gönderilmiş (elçi)lerdendi. | |
140: Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı. | |
141: Böylece kur'aya katılmıştı da, kaybedenlerden olmuştu. | |
142: Derken onu balık yutmuştu, oysa o kınanmıştı. | |
143: Eğer (Allah'ı çokça) tesbih edenlerden olmasaydı, | |
144: Onun karnında (insanların) dirilip kaldırılacakları güne kadar kalakalmıştı. | |
145: Sonunda o hasta bir durumdayken çıplak bir yere (sahile) attık. | |
146: Ve üzerine, sık geniş yaprakla (kabağa benzer) türden bir ağaç bitirdik. | |
147: Onu yüz bin veya (sayısı) daha da artan (bir topluluk)a (peygamber olarak) gönderdik. | |
148: Sonunda ona iman ettiler, biz de onları bir süreye kadar yararlandırdık. | |
149: Şimdi sen onlara sor: -Kızlar senin Rabbinin, erkek çocuklar onların mı? | |
150: Yoksa onlar, şahidlik etmekteyken biz melekleri dişiler olarak mı yarattık? | |
151: Dikkat edin; gerçekten onlar, düzdükleri yalanlardan dolayı derler ki: | |
152: "Allah doğurdu." Onlar, hiç şüphesiz, muhakkak yalan söyleyenlerdir. | |
153: (Allah,) Kızları, erkek çocuklara tercih mi etmiş? | |
154: Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz? | |
155: Hiç mi öğüt alıp düşünmüyorsunuz? | |
156: Yoksa sizin apaçık olan bir deliliniz mi var? | |
157: Eğer doğru söylüyorsanız, öyleyse getirin kitabınızı. | |
158: Onlar, kendisiyle (Allah ile) cinler arasında bir soy bağı kurdular. Oysa andolsun, cinler de onların gerçekten (azab için getirilip) hazır bulundurulacaklarını bilmişlerdir. | |
159: Onların nitelendirdiklerinden Allah yücedir. | |
161: Artık siz de, tapmakta olduklarınız da. | |
162: O'na karşı kimseyi fitneye sürükleyecek değilsiniz. | |
163: Ancak kendisi çılgınca yanan ateşe girecek olan başka (onu sürüklersiniz). | |
164: (Melekler der ki:) "Bizden her birimiz için belli bir makam vardır." | |
165: "Biziz, o saflar halinde dizilmiş olanlar, gerçekten biziz." | |
166: "Biziz, o tesbih edenler de, gerçekten biziz." | |
167: Onlar (putatapıcılar), her ne kadar şöyle diyor idiyseler de: | |
168: "Eğer yanımızda öncekilerden bir zikir (kitap) bulunmuş olsaydı." | |
169: "Gerçekten bizler de, Allah'ın muhlis olan kullarından olurduk." | |
170: Fakat (kitap gelince) onu tanımayıp küfrettiler; yakında bileceklerdir. | |
171: Andolsun, (peygamber olarak) gönderilen kullarımıza (şu) sözümüz geçmiştir: | |
172: Gerçekten onlar, muhakkak nusret (yardım ve zafer) bulacaklardır. | |
173: Ve hiç şüphesiz; bizim ordularımız, üstün gelecek olanlar onlardır. | |
174: Öyleyse sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir. | |
175: Ve onları seyret; (azabı) yakında göreceklerdir. | |
176: Şimdi onlar, bizim azabımızı mı acele istiyorlar? | |
177: Fakat (azab) onların sahasına indiği zaman uyarılıp korkutulanların sabahı ne kötü olur. | |
178: Sen bir süreye kadar onlardan yüz çevir. | |
179: Ve seyret; (azabı) yakında göreceklerdir. | |
180: Üstünlük ve güç (izzet) sahibi olan senin Rabbin, onların nitelendirdiklerinden yücedir. | |
181: Gönderilmiş (peygamber)lere selam olsun. | |
182: Ve âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun. | |