Yaşar Nuri Öztürk Meali |
|
1: Yemin olsun o saf bağlayıp dizilenlere/o saflar tutturup sıraya dizilenlere/o kanatlarını açıp toplayarak uçanlara, | |
2: O haykırarak sevk edenlere/o göğüs gererek durduranlara, | |
3: O Zikir okuyanlara, | |
4: Ki sizin ilahınız hiç kuşkusuz bir ve tektir. | |
5: Göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir O; doğuların da Rabbidir O. | |
6: Biz o yakın göğü bir süsle, yıldızlarla süsleyip donattık. | |
7: Ve her türlü inatçı, âsi şeytandan koruduk. | |
8: Onlar ne kadar çırpınsalar da o yüce konseyi dinleyemezler. Ve her taraftan atışa tutulurlar; | |
9: Kovulurlar. Ve onlar için, yakalarını bırakmayan bir azap vardır. | |
10: Yüce konseyden bir söz çalıp çarpan olabilirse de onun peşine hemen delici, alevli bir yıldız takılır. | |
11: Şimdi sor onlara: Yaratış ve yaratılış bakımından onlar mı daha güçlüdür, yoksa bizim yarattığımız şuurlular mı? Gerçek şu ki, biz onları bir cıvık çamurdan yarattık. | |
12: Ama sen şaşırdın, onlarsa alay ediyorlar. | |
13: Düşünüp taşınmaya çağrıldıklarında düşünmüyorlar. | |
14: Bir ayetle yüzyüze geldiklerinde, dudak büküp eğleniyorlar. | |
15: Bu ancak açık bir büyüdür, derler. | |
16: "Öldüğümüz, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı? Biz gerçekten diriltilecek miyiz?" | |
17: "Önceki atalarımız da mı?" | |
18: De ki: "Evet! Ve, siz de! Aşağılanmış, ezilmiş olarak." | |
19: Müthiş bir komut sesidir O. Onlar öylece bakakalacaklar. | |
20: Şöyle derler: "Vay başımıza! Din günüdür bu!" | |
21: O yalanlayıp durduğunuz ayrım günüdür bu. | |
22: Toplayın o zulmedenleri; eşlerini de. O tapınıp durmuş olduklarını da toplayın! | |
23: Allah'tan başka tapınmış olduklarını. Sürün onları cehennemin yoluna. | |
24: Durdurun onları, çünkü hepsi sorguya çekilecekler. | |
25: Neniz var da birbirinize yardım etmiyorsunuz? | |
26: Edemezler! Bugün hepsi teslim bayrağını çekmiş durumdadır. | |
27: Birbirlerine dönerek birşeyler sorup duruyorlar. | |
28: Dediler: "Siz bize sağ taraftan geliyordunuz." | |
29: Ötekiler dediler: "Hayır, siz zaten inanmıyordunuz?" | |
30: "Bizim size karşı bir sultamız yoktu. İşin esası şu ki siz azmış bir topluluktunuz." | |
31: "Rabbimizin sözü üzerimize hak oldu. Tadacağımızı elbette tadacağız." | |
32: "Sizi saptırıp azdırmıştık. Çünkü biz de sapıp azmış kişilerdik." | |
33: Onlar o gün azap içinde ortaklık kurmuşlardır. | |
34: İşte böyle yaparız biz suçlulara/günahkârlara. | |
35: Onlar, kendilerine, "Allah'tan başka ilah yoktur" dendiğinde, kibirleniyorlardı. | |
36: Ve şöyle diyorlardı: "Mecnun bir şair yüzünden ilahlarımızı mı terk edeceğiz?" | |
37: Hayır, öyle değil! O, hakkı getirmişti. Diğer peygamberleri de tasdik etmişti. | |
38: Yemin olsun, siz o acıklı azabı mutlaka tadacaksınız! | |
39: Ve yalnız, yapıp ettiklerinizin karşılığıyla cezalandırılacaksınız. | |
40: Allah'ın içtenliğe erdirilmiş temiz kulları başkadır. | |
41: Onlar için belirlenmiş bir rızık vardır. | |
42: Çeşit çeşit meyveler vardır. İkramla karşılanan kişilerdir onlar. | |
43: Nimetlerle dolu cennetlerdedirler. | |
44: Karşılıklı koltuklar üzerindedirler. | |
45: Kaynaktan doldurulmuş kadehler dolandırılır çevrelerinde. | |
46: Bembeyaz, içenlere lezzet sunan kadehler. | |
47: Sersemletme/başağrısı yok onda. Sarhoş da olmazlar ondan. | |
48: Yanlarında, gözlerini onlara dikmiş, iri gözlü dilberler vardır. | |
49: Korunmuş yumurtalar gibidir onlar. | |
50: Birbirlerine dönüp birşeyler sorarlar. | |
51: İçlerinden bir sözcü şöyle der: "Benim yakın bir arkadaşım vardı." | |
52: Derdi ki: "Sen gerçekten şunu tasdik edenlerden misin?" | |
53: "Biz, ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra, gerçekten cezalandırılacak mıyız?" | |
54: Dedi: "Siz de bir araştırır mısınız?" | |
55: Araştırdı, nihayet onu cehennemin ta ortasında gördü. | |
56: Dedi: "Vallahi, az kalsın sen beni de buralara düşürecektin." | |
57: "Rabbimin nimeti olmasaydı, kesinlikle ben de şurada toplananlar arasına girmiş olacaktım." | |
58: "Peki, biz artık ölmeyecek miyiz?" | |
59: "Sadece ilk ölümümüz; azaba da uğratılmayacağız, öyle mi?" | |
60: Doğrusu bu, büyük başarının ta kendisidir. | |
61: Çalışanlar, böylesi için çalışsınlar. | |
62: Ödül ve ikram olarak, bu mu daha hayırlı yoksa zakkum ağacı mı? | |
63: O ağaç ki, zalimler için onu bir fitne yaptık. | |
64: Cehennemin ta dibinden çıkan bir ağaçtır o. | |
65: Tomurcukları tıpkı şeytanların başlarıdır. | |
66: Onlar ondan mutlaka yiyecekler ve karınlarını onunla dolduracaklar. | |
67: Sonra onların, o yedikleri üzerine kaynar su karıştırılmış bir içecekleri vardır. | |
68: Sonra onların dönüşleri doğrudan doğruya cehennemedir. | |
69: Çünkü onlar, babalarını sapıtmış kişiler halinde bulmalarına rağmen, | |
70: Kendileri de hâlâ onların eserleri ardınca koşturuyorlar. | |
71: Yemin olsun, daha önce ilk nesillerin çoğu da sapmıştı. | |
72: Yemin olsun, onların içlerinde uyarıcılar görevlendirmiştik. | |
73: Bir bak, nasıl oldu uyarılanların sonu! | |
74: Ancak Allah'ın samimi, temiz kulları kurtuldu. | |
75: Yemin olsun, Nûh bize yakarmıştı da ne güzel karşılık vermiştik biz. | |
76: Ve kurtarmıştık onu da ailesini de o büyük sıkıntıdan. | |
77: Onun zürriyetini, evet onları kalıcılar yaptık. | |
78: Sonrakiler içinde, ona işaret eden bir şey bıraktık. | |
79: Selam olsun Nûh'a âlemler içinde! | |
80: İşte böyle ödüllendiririz biz, güzel davrananları. | |
81: O, bizim inanan kullarımızdandı. | |
82: Sonra ötekileri boğuverdik. | |
83: Hiç kuşkusuz, İbrahim de onun grubundandı. | |
84: Rabbine, tertemiz bir kalple gelmişti. | |
85: Babasına ve toplumuna sormuştu: "Siz neye kulluk/ibadet ediyorsunuz?" | |
86: "Allah'ı bırakıp da birtakım uydurma ilahları mı istiyorsunuz?" | |
87: "Âlemlerin Rabbi hakkında düşünceniz nedir?" | |
88: Bu arada İbrahim yıldızlara bir göz attı, | |
89: Şöyle dedi: "Ben hastayım!" | |
90: Bunun üzerine ondan gerisin geri kaçtılar. | |
91: O da onların ilahlarının yanına sokulup dedi: "Bir şey yemez misiniz?" | |
92: "Neniz var ki, konuşmuyorsunuz!" | |
93: İyice yanlarına sokulup sağ eliyle bir darbe indirdi. | |
94: Bir süre sonra, halkı koşarak İbrahim'e geldi. | |
95: İbrahim dedi: "Elinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?" | |
96: "Oysaki sizi de yaptığınız şeyleri de Allah yaratmıştır." | |
97: Dediler: "Şunun için bir bina yapın da bunu ateşin ortasına fırlatın!" | |
98: Ona tuzak kurmak istediler ama, biz onları sefiller, reziller haline getirdik. | |
99: İbrahim dedi: "Kuşkunuz olmasın ki ben Rabbime gideceğim, O bana kılavuzluk edecek." | |
100: "Rabbim, bana barış ve iyilik sevenlerden birini lütfet!" | |
101: Bunun üzerine biz, İbrahim'e yumuşak huylu bir oğlan müjdeledik. | |
102: Çocuk onunla birlikte koşacak yaşa gelince, İbrahim dedi: "Yavrucuğum, uykuda/düşte görüyorum ki ben seni boğazlıyorum. Bak bakalım sen ne görürsün/sen ne dersin?" "Babacığım, dedi, emrolduğun şeyi yap! Allah dilerse beni sabredenlerden bulacaksın." | |
103: Böylece ikisi de teslim olup İbrahim onu şakağı üzerine yatırınca, | |
104: Biz şöyle seslendik: "Ey İbrahim!" | |
105: "Sen rüyayı gerçekleştirdin. İşte biz, güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz." | |
106: "Bu, hiç kuşkusuz apaçık imtihanın ta kendisiydi." | |
107: Ve ona fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik. | |
108: Sonra gelenler içinde onu hatırlatan bir şey bıraktık. | |
109: Selam olsun İbrahim'e! | |
110: Böyle ödüllendiririz biz, güzellik sergileyenleri! | |
111: O da bizim inanan kullarımızdandı. | |
112: Biz ona, hayrı ve barışı sevenlerden bir peygamber olan İshak'ı müjdeledik. | |
113: Ona da İshak'a da bereketler lütfettik. Onların zürriyetlerinden iyi düşünüp iyi davranan da var, öz benliğine açıkça zulmeden de var. | |
114: Yemin olsun, biz Mûsa ve Hârun'a da lütufta bulunduk. | |
115: Onları ve toplumlarını büyük sıkıntıdan kurtardık. | |
116: Onlara yardım ettik de galip gelenler kendileri oldular. | |
117: Onlara, açık seçik bilgi sunun Kitap'ı verdik. | |
118: Her ikisini dosdoğru yola kılavuzladık. | |
119: Sonradan gelenler içinde, her ikisini hatırlatan bir şey bıraktık. | |
120: Selam olsun Mûsa'ya ve Hârun'a! | |
121: Güzel düşünüp güzel davrananları biz böyle ödüllendiririz! | |
122: O ikisi de bizim inanan kullarımızdandı. | |
123: İlyas da elbette ki peygamberlerdendi. | |
124: O da toplumuna şöyle demişti: "Hâlâ korkup sakınmıyor musunuz?" | |
125: "Bal'e yalvarıp yakarıyor, yaratıcıların en güzelini bırakıyor musunuz?" | |
126: "Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbi olan Allah'ı terk mi ediyorsunuz?" | |
127: Sonunda onu yalanladılar. Bu yüzden onlar mutlaka huzura getirileceklerdir. | |
128: Allah'ın samimi, seçkin kulları müstesna. | |
129: Sonrakiler içinde İlyas'ı hatırlatacak bir şey de bıraktık. | |
130: Selam olsun İlyas'a! | |
131: Güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz biz. | |
132: Bizim inanan kullarımızdandı o. | |
133: Hiç kuşkusuz, Lût da peygamberlerdendi. | |
134: Onu ve ailesini toptan kurtarmıştık biz. | |
135: Ancak terk edilenler içinde kalan kocakarı hariç. | |
136: Sonra ötekileri yerle bir ettik. | |
137: Kuşkusuz ki, siz onların yanından sabahları geçiyorsunuz. | |
138: Geceleyin de. Hâlâ aklınızı işletmeyecek misiniz? | |
139: Yûnus da gönderilen elçilerdendi. | |
140: Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı. | |
141: Sonra kura çekti de kaybedenlerden oldu. | |
142: Derken, kendisini balık yutmuştu. O kendi kendini kınayıp duruyordu. | |
143: Eğer tespih edenlerden olmasaydı. | |
144: İnsanların diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalacaktı. | |
145: Bir süre sonra onu, çıplak araziye attık. Hastalanmıştı. | |
146: Üzerine kabak cinsinden bir ağaç bitirdik. | |
147: Onu yüz bin kişiye yahut daha fazla olanlara elçi olarak gönderdik. | |
148: Onlar inandılar. Biz de onları bir vakte kadar nimetlendirdik. | |
149: Şimdi sor şunlara: "Kızlar Rabbinin de oğlanlar onların mı?" | |
150: Yoksa biz, melekleri, bunların tanıklık ettikleri bir sırada, dişiler olarak mı yarattık? | |
151: Dikkat edin, onlar, iftiralarının bir eseri olarak mutlaka şöyle diyecekler: | |
152: "Allah doğurdu!" Vallahi onlar yalancıdırlar. | |
153: Allah, kızları oğlanlara tercih mi etmiş? | |
154: Ne oluyor size, o nasıl hüküm veriyorsunuz? | |
155: Hâlâ düşünüp ibret almıyor musunuz? | |
156: Yoksa apaçık bir kanıtınız mı var? | |
157: Eğer doğru sözlülerseniz, hadi getirin kitabınızı! | |
158: Allah'la cinler arasında bir nesep oluşturdular. Yemin olsun, cinler de bilmiştir kendilerinin Allah huzuruna mutlaka getirileceklerini/cinler de bilmiştir, bunların Allah'ın huzuruna mutlaka çıkarılacaklarını. | |
159: Allah arınmıştır bunların nitelemelerinden. | |
160: Allah'ın samimi, seçkin kulları, bunların yaptıklarından uzaktır. | |
161: Siz ve kulluk ettiğiniz şeyler, | |
162: O'na karşı kimseyi fitneye düşüremezsiniz. | |
163: Cehenneme salınacak olan müstesna. | |
164: Bizim, istisnasız herbirimizin bilinen bir makamı vardır. | |
165: O saf saf dizilenler elbette biziz. | |
166: O durmadan tespih edenler elbette biziz. | |
167: O inkârcılar şunu da söylüyorlardı: | |
168: "Eğer katımızda öncekilere verilenlerden bir öğüt/bir düşündürücü olsaydı, | |
169: Elbette biz de Allah'ın samimi kullarından olurduk." | |
170: Fakat ardından onu inkâr ettiler. Yakında bilecekler. | |
171: Yemin olsun, elçi olarak gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz hükümleşmişti: | |
172: Onlar, yardım görenlerin ta kendileri olacaklar. | |
173: Ordularımız, galip gelenlerin ta kendileri olacaklar. | |
174: Bir vakte kadar onlardan yüz çevir! | |
175: Gözün, üstlerinde olsun; yakında görecekler. | |
176: Azabımız gelsin diye acele mi ediyorlar? | |
177: Azap, yurtlarına indiğinde, uyarılanların sabahı ne kötü olacaktır! | |
178: Yüz çevir onlardan belli bir vakte kadar! | |
179: Ve gör neler olacak. Onlar da görecekler. | |
180: Senin Rabbinin, o ululuk ve kudretin Rabbinin şanı yücedir onların verdiği sıfatlardan... | |
181: Selam olsun tüm hak elçilerine!... | |
182: Hamt olsun âlemlerin Rabbi Allah'a!... | |