Edip Yüksel Meali |
|
1: Andolsun söküp çıkaranlara, | |
2: Rahatça çekenlere, | |
3: Yüzüp akanlara, | |
4: Yarışıp birbirlerini geçenlere, | |
5: Ve böylece emirleri uygulayanlara... | |
6: O gün o sarsıntı sarsar. | |
7: Ardından bir diğeri izler. | |
8: O gün yürekler titrer. | |
9: Gözleri ise alçalır. | |
10: Derler ki, 'Daha önceki halimize mi döndürüldük?' | |
11: 'Biz çürümüş kemikler olduktan sonra ha!?' | |
12: 'Öyleyse bu zararına bir dönüştür,' derler. | |
13: O bir tek dürtüşten ibarettir. | |
14: Onlar uyanıvermişlerdir. | |
15: Sana Musa'nın tarihi ulaştı mı? | |
16: Rabbi, kutsal Tuva vadisinde ona seslenmişti: | |
17: 'Firavun'a git; o azdı.' | |
18: 'Ona de ki: Arınmayacak mısın?' | |
19: 'Seni Rabbine ileteyim de saygılı olasın.' | |
20: Ona büyük mucizeyi gösterdi. | |
21: Fakat o yalanladı ve karşı geldi. | |
22: Sonra, sırtını döndü, (aleyhte) çaba gösterdi. | |
23: Toplayıp, ilan etti. | |
24: 'Ben sizin en yüce rabbinizim,' dedi. | |
25: Sonunda, ALLAH onu ahiret ve dünya cezasına çarptı. | |
26: Kuşkusuz, saygı duyanlar için bunda bir ibret vardır. | |
27: Siz mi, yoksa gök mü yaratılış açısından daha zorludur? Onu O yaptı. | |
28: Onu alabildiğine yükseltti ve düzenledi. | |
29: Gecesini kararttı, sabahını ise ortaya çıkardı. | |
30: Ve yeri de yumurta biçimine soktu | |
31: Ondan suyunu ve otlağını çıkardı. | |
32: Dağları da çaktı. | |
33: Tüm bunlar sizin ve hayvanlarınızın geçimi için. | |
34: Büyük baskın geldiği zaman, | |
35: O gün insan, neyin uğrunda çaba harcadığını anlar. | |
36: Cehennem göz önüne çıkarılacaktır. | |
37: Azgınlara, | |
38: Ve dünya hayatını yeğleyenlere gelince. | |
39: Gidilecek yer cehennem olacaktır. | |
40: Rabbinin makamına karşı saygı duyan ve kendini kötü arzulardan alıkoyanlara gelince | |
41: Gidilecek yer cennet olacaktır. | |
42: Sana Saat (dünyanın sonu) ne zaman gerçekleşecektir diye soruyorlar. | |
43: Onu bildirmek, (ey Muhammed) senin görevin değildir. | |
44: Onun kararı Rabbine aittir. | |
45: Senin görevin, sadece ondan korkanları uyarmaktır. | |
46: Onu gördükleri gün, sanki (dünyada) bir akşam veya kuşluk vakti kadar kalmışlardır | |