Hayrat Neşriyat Meali |
|
1: O vâkıa (o kıyâmet) koptuğu zaman! | |
2: Onun meydana gelişini yalanlayacak olan hiçbir kimse yoktur. | |
3: (O, kimini) alçaltıcıdır, (kimini) yükselticidir. | |
4: (4-6) (Ey insanlar!) Yer (şiddetli) bir sarsılışla sarsıldığı, dağlar ufalandıkça ufalanıp yayılmış toz toprak hâline geldiği zaman! | |
7: Ve (siz) üç sınıf olduğunuz (zaman)! | |
8: Artık (bir kısmınız) Ashâb-ı Meymene (kurtulduğuna bir alâmet olarak amel defterleri sağ eline verilenler) ki, ne (mutlu o) Ashâb-ı Meymene(ye)! | |
9: Ve (bir kısmınız) Ashâb-ı Meş’eme (amel defterleri sol eline verilenler) ki, ne(bedbaht insanlardır) Ashâb-ı Meş’eme! | |
10: Ve (üçüncü kısmınız da) sâbikun (olup hayırda öne geçenlerinizdir) ki, (onlar mükâfâtta da) öne geçenlerdir! | |
11: İşte onlar (o öne geçenler), mukarrabîn (Allah’a yakın kılınan kimseler)dir. | |
12: Naîm Cennetlerindedirler! | |
13: (13-14) (Sâbikundan olanlar) önceki (ümmet)lerden birçok, sonrakilerden ise azdır. | |
15: (15-16) (Mücevherlerle) işlenmiş tahtlar üzerinde karşı karşıya (kurulup) yaslanmış kimselerdir. | |
17: (17-18) (Aynı yaşları üzere) ölümsüz kılınmış çocuklar (ve genç hizmetçiler),pınardan (akan Cennet şerbetleriyle doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehlerle onların (o sâbikunun) etrâfında dolaşır! | |
19: Ondan (o şarabdan) ne başları ağrıtılır, ne de sarhoş olurlar! | |
20: Ve beğenmekte olduklarından (her türlü) meyve! | |
21: Ve canlarının çekmekte olduğundan kuş eti! | |
22: Bir de iri (güzel) gözlü hûriler! | |
23: (Sadeflerinde) saklı inciler gibi! | |
24: (Dünyada iken) yapmakta olduklarına karşılık olarak! | |
25: Orada ne boş bir söz, ne de günâhı gerektiren bir şey işitirler! | |
26: Ancak bir söz (işitirler ki, o da): 'Selâm (olsun!), selâm (olsun)!'dur. | |
27: Ashâb-ı Yemîn (amel defterleri sağ eline verilenler) ise, ne (mutlu o) Ashâb-ı Yemîn(e)! | |
28: (28-34) (Onlar,) dikensiz sedir ağaçları ve (salkımları) dizili muz ağaçları içinde, yayılmış bir gölgede, çağlayan su (kenarların)da, tükenmeyen ve yasaklanmayan pek çok meyveler arasında ve yükseltilmiş döşeklerdedirler! | |
35: Şübhesiz ki biz onları (Cennetteki o kadınlarını yeni) bir yaratılışla yarattık. | |
36: İşte onları (dâimî) bâkireler kıldık! | |
37: Eşlerine düşkün ve (onların hepsi) aynı yaştadırlar. | |
38: (Bunlar) Ashâb-ı Yemîn içindir! | |
39: (39-40) (Onlar) önceki (ümmet)lerden birçok, sonrakilerden de birçoktur. | |
41: Ashâb-ı Şimâl (amel defterleri sol eline verilenler) ise, ne (bedbaht insanlardır o)Ashâb-ı Şimâl! | |
42: (42-44) (Onlar) nüfûz edici bir ateş ve bir kaynar su içinde, serinliği ve hoşluğu (bir faydası) olmayan simsiyah dumandan bir gölge içindedirler! | |
45: Çünki onlar, bundan önce (ni'metler içinde) şımartılmış kimseler idiler. | |
46: Ve o büyük günâh üzerine (şirki işlemekte) ısrâr ediyorlardı. | |
47: (47-48) Ve diyorlardı ki: '(Biz) öldüğümüz ve bir toprak ve bir kemik yığını hâline geldiğimiz zaman mı, gerçekten biz mi yeniden diriltilecek olan kimseleriz? Önceki atalarımız da mı?' | |
49: (49-50) De ki: 'Şübhe yok ki öncekiler de, sonrakiler de, bilinen bir günün belli bir vaktinde elbette toplanacak olanlardır.' | |
51: (51-52) Sonra muhakkak ki siz, ey dalâlet içinde olanlar, yalanlayıcılar! (Siz) şübhesiz bir ağaçtan, zakkumdan yiyecek olan kimselersiniz! | |
53: (53-54) Üstelik ondan karınları(nızı) dolduracak olanlarsınız! Onun üzerine de kaynar sudan içecek kimselersiniz! | |
55: Hem de bir türlü suya kanmayan bir hastalığa yakalanmış develerin içişi gibi içecek olanlarsınız! | |
56: (56-57) İşte dîn (hesab) gününde onların ağırlanışı böyledir! Sizi biz yarattık; o hâlde tasdîk etmeniz gerekmez mi? | |
58: (58-59) Peki söyleyin bana, akıtmakta olduğunuz menîyi! Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratanlar biz miyiz? | |
60: (60-61) Ölümü aranızda biz takdîr ettik ve biz, (yerinize) benzerlerinizi (getirip, sizinle)değiştirmekten ve sizi bilemeyeceğiniz (başka) bir şekilde yaratmaktan önüne geçilecek (acze düşürülecek) olan kimseler değiliz! | |
62: Şübhesiz ki, ilk yaratılışı bildiniz; öyle ise (düşünüp) ibret almanız gerekmez mi? | |
63: Peki söyleyin bana, ekmekte olduğunuz şeyleri? | |
64: Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitirenler (onu yetiştirenler) biz miyiz? | |
65: Dileseydik onu elbette kuru bir çöp yapardık da şaşar kalırdınız. | |
66: (O vakit:) 'Doğrusu biz, gerçekten zarara uğratılmışlarız!' | |
67: 'Daha doğrusu biz mahrum bırakılanlarız!' (derdiniz.) | |
68: Peki söyleyin bana, içmekte olduğunuz suyu! | |
69: Onu buluttan siz mi indirdiniz, yoksa indirenler biz miyiz? | |
70: Dileseydik onu tuzlu (acı bir su) yapardık; o hâlde şükretmeniz gerekmez mi? | |
71: Peki söyleyin bana, (dallarını birbirine sürterek) çakmakta olduğunuz ateşi! | |
72: Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratanlar biz miyiz? | |
73: Biz onu (o ateşi, Cehennem ateşi için) bir hatırlatma ve çölde yolculuk edenler için bir menfaat kıldık. | |
74: O hâlde, Azîm (pek yüce olan) Rab bi nin ismiyle (سُبْحَانَ رَبِّيَ الْعَظ۪يمِ diyerek) tesbîh et! | |
75: İşte yıldızların yerlerine yemîn ederim! | |
76: Ve şübhesiz bu, eğer bilirseniz, gerçekten pek büyük bir yemindir! | |
77: (77-78) Şübhesiz ki bu, korunmuş bir kitabda (Levh-i Mahfûz’da) bulunan elbette pek şerefli bir Kur’ân’dır. | |
79: Ona ancak temizlenmiş olan kimseler dokunur. | |
80: Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir. | |
81: Şimdi siz, bu sözü mü küçümseyen kimselersiniz? | |
82: Ve gerçekten siz, rızkınızı (Kur’ân ni'metine karşı şükrünüzü, onu) yalanlıyorken mi yapıyorsunuz? | |
83: (83-84) Öyle ise, değil mi ki (can) boğaza geldiğinde, artık siz, o sırada (can çekişen o kimseye çâresizlikle) bakar durursunuz. | |
85: Hâlbuki biz, ona sizden daha yakınız; fakat (siz) görmezsiniz. | |
86: (86-87) O hâlde, (mâdem ki siz) cezâlandırılmayacak kimseler idi iseniz, (hem iddiânızda) doğru kimseler iseniz, onu (o canı) geri çevirsenize! | |
88: (88-89) Fakat (ölen o kimse), (Allah’a) yakın kılınanlardan (sâbikundan) ise, artık (ona)bir rahatlık, güzel kokulu bir rızık ve Naîm Cenneti vardır. | |
90: (90-91) Eğer (o kimse) Ashâb-ı Yemînden ise, bunun üzerine (kendisine): 'Sana Ashâb-ı Yemînden selâm olsun!' (denilecektir.) | |
92: (92-94) Ama o (kimse) sapık yalanlayıcılardan ise, artık (ona da) kaynar sudan bir ağırlama ve alevli bir ateşe (Cehenneme) atılmak vardır. | |
95: Şübhe yok ki bu, kat'î gerçeğin ta kendisidir. | |
96: O hâlde Azîm (pek yüce olan) Rabbinin is mi ile (سُبْحَانَ رَبِّيَ الْعَظ۪يمِ diyerek) tesbîh et! | |