| Celal Yıldırım Meali |
|
| 1: (1-2) Kıyamet olayı meydana gelince ki onun meydana gelmesini (inkâr edecek) bir yalancı bulunmaz. | |
| 3: (Bu büyük olay kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır. | |
| 4: Yer sarsıldıkça sarsıldığı, | |
| 5: (5-6) Dağlar tuz-buz olup parçalandığı, toz halinde dağıldığı zaman, | |
| 7: Sizler üç sınıfa ayrılmış bulunacaksınız. | |
| 8: Meymenetliler, ne mutludur meymenetliler! | |
| 9: Şeâmetliler, ne bedbahttır şeâmetliler! | |
| 10: İyilikte öne geçenler, (mükâfatta da) öne geçenlerdir. | |
| 11: işte (Allah'a) yakın olanlar bunlardır. | |
| 12: Bunlar Nîmet (veya Naim) Cennetlerindedirler. | |
| 13: (13-14) Öncekilerden büyük bir cemaattir, sonrakilerden az bir topluluktur. | |
| 15: işlenmiş motifli tahtlar üzerindedirler. | |
| 16: Yaslanıp karşılıklı otururlar. | |
| 17: Çevrelerinde sonsuzluğa erişmiş çocuklar, | |
| 18: Kaynaktan (doldurup getirdikleri) küpler, ibrikler ve kadehlerle dönüp dolaşırlar. | |
| 19: Ondan ne başlan ağırır, ne de başdönmesi ve bitkinlik meydana gelir. | |
| 20: Ve bir de seçip beğenecekleri meyvalar; | |
| 21: Canlarının çektiği cinsten kuş eti; | |
| 22: Ve iri kara gözlü eşler ki, | |
| 23: Sedefinde saklı inciller misâli.. | |
| 24: (Bütün bunlar) işlediklerinin karşılığı.. | |
| 25: Orada boş-anlamsız söz işitmezler ; | |
| 26: Ancak «selâm !. Selâm !.» sözü işitilir. | |
| 27: Meymenetliler, ne mutludur meymenetliler!. | |
| 28: Dikensiz kiraz, | |
| 29: Salkım salkım muzlar, | |
| 30: Yaygın gölgeler, | |
| 31: Devamlı akan sular, | |
| 32: (32-33) Eksilmeyen, sonu gelmeyen, alıkonmayan birçok meyvalar arasında ; | |
| 34: Yüksek döşekler üstündedirler. | |
| 35: Biz onları (Cennet'teki Hurileri) yepyeni bir yaratılışla yaratıp meydana getirdik. | |
| 36: (36-37-38) Onları hep bakire, meymenetli olan eşlerine karşı sevgi dolu ve hep bir yaşıt kıldık. | |
| 39: (39-40) Bunlar öncekilerden bir büyük cemaattir, sonrakilerden de büyük bir cemaat. | |
| 42: Çok kızgın ateşte ve kaynarca su içindedirler. | |
| 43: Ve kara boğucu bir dumandan meydana gelen gölgededirler. | |
| 44: O ne serindir, ne de okşayıcı ve rahatlatıcıdır. | |
| 45: Şüphesiz onlar bundan önce refah içinde, | |
| 46: Büyük günah üzerinde ısrar edip dururlardı. | |
| 47: Ve derlerdi ki, «sahi biz öldükten, toprak ve (ufalmış) kemik haline geldikten sonra gerçekten tekrar diriltilip kaldırılacak mıyız ?» | |
| 48: «Önce gelip geçen babalarımız da mı ?..» | |
| 49: (49-50) De ki: Öncekiler de, sen rakiler de mutlaka belli bir günün belirlenmiş vaktinde elbette biraraya toplanacaklar.. | |
| 51: Sonra siz, ey şaşkın sapıklar, (hakkı) yalan sayanlar! | |
| 52: Şüpheniz olmasın ki, Zakkum ağacından yiyeceksiniz. | |
| 53: Karınlarınızı onunla dolduracaksınız. | |
| 54: Üzerine de kaynar su içeceksiniz. | |
| 55: Hem de susamış develer gibi içeceksiniz. | |
| 56: Hesap ve ceza gününde onların konacakları (sofra) işte budur! | |
| 57: Biz, sizi yarattık; hâlâ (bu gerçeği) tasdîk etmiyecek misiniz ? | |
| 58: (58-59) Gördünüz mü o akıttığınız meniyi ? Siz mi onu yaratıyorsunuz, yoksa biz mi yaratıyoruz? | |
| 60: Sizi (yok edip yerinize) benzerlerinizi getirmemize ve sizi bilemiyeceğiniz (şekil ve vasıfta) yaratıp ortaya çıkarmamıza karşı önümüze geçilecek de değiliz. | |
| 62: And olsun ki, siz, ilk yaratılıp ortaya çıkarılışınızı biliyorsunuzdur. Artık düşünüp ibret almaz mısınız ? | |
| 63: Söyleseniz ya, o ektiklerinizi, | |
| 64: Siz mi onları bitiriyorsunuz, yoksa biz mi bitiriyoruz? | |
| 65: istesek onu çer-çöp yapardık da siz de şaşırıp kalırdınız.. | |
| 66: (66-67) Ve «doğrusu borç altına girdik, hattâ büsbütün mahrum kaldık» (dersiniz). | |
| 68: İçtiğiniz suya ne dersiniz? | |
| 69: Onu siz mi buluttan indirdiniz, yoksa biz mi indirenleriz ? | |
| 70: Dileseydik onu acı yapardık. Artık şükretmez misiniz ? | |
| 71: Ya yaktığınız ateşe ne dersiniz ? | |
| 72: Onun ağacını siz mi yaratıp meydana getirdiniz, yoksa biz mi yaratıp meydana getirenleriz? | |
| 73: Biz, onu bir öğüt ve ibret ve hem de boş arazide yolculuk yapanlar (gezip dolaşanlar, rahat ve temiz hava almak isteyenler) için bir fayda kıldık. | |
| 74: O halde sen, O Büyük Rabbın'ın adını tesbîh ve tenzîh et. | |
| 75: (75-76) Hayır, (bu nimetleri inkâr edemezsiniz ?) Parça parça inen Kur'ân'ın (iniş) mevki'lerine yemin ederim ki, eğer bilirseniz bu cidden büyük bir yemindir. | |
| 77: Şüphesiz bu, çok yüce, çok değerli Kur'ân'dır. | |
| 78: Saklı bir kitaptadır. | |
| 79: O'na ancak arınıp temizlenmiş olanlar dokunabilir. | |
| 80: Âlemlerin Rabbı'ndan indirilmedir. | |
| 81: Siz, bu sözü mü küçümseyip değersiz görüyorsunuz? | |
| 82: Siz, rızkınızı (şükürle karşılıyacağınız yerde) yalan saymanıza çeviriyor (onunla nankörlük yapıyorsunuz. | |
| 83: Can boğaza gelip dayandı ğında, | |
| 84: Siz de bakıp dururken, | |
| 85: Biz ona sizden daha yakınızdır, ama siz göremezsiniz. | |
| 86: (86-87) Eğer siz hesap ve ceza görmeyecekseniz, haydi iddianızda doğrular iseniz o (çıkmak üzere olan) canı geri çevirin!. | |
| 88: (88-89) Fakat o (ölmek üzere olan kimse Allah'a) yakınlık sağlayanlardan ise, rahatlık, huzur, neş'e ve Nîmet Cenneti onundur. | |
| 90: (90-91) Ve eğer meymenetlilerden ise, meymenetlilerden sana selâm olsun ! | |
| 92: (92-93-94) Eğer o (hakkı) yalanlayan sapık şaşkınlardan ise, ona da kaynar sudan bir konukluk ve Cehennem'e yaslanmak vardır. | |
| 94: Eğer o (hakkı) yalanlayan sapık şaşkınlardan ise, ona da kaynar sudan bir konukluk ve Cehennem'e yaslanmak vardır. | |
| 95: Şüphesiz ki bu, kesin bilgi derecesinde bir gerçektir. | |
| 96: O halde O çok büyük Rabbın'ın ismini tesbîh ve tenzîh et.. | |