Ömer Nasuhi Bilmen Meali |
|
1: (1-2) Andolsun, marûf ile gönderilmişlere. Ve pek sür'atle esmekle esenlere. | |
3: Ve yaymakla yayıverenlere. | |
4: Sonra ayrılmakla ayıranlara. | |
5: Sonra bir öğüt bırakanlara. | |
6: Özür dilemek veya korkutmak için. | |
7: Şüphe yok ki vaad olunduğunuz şey, elbette vukû bulacaktır. | |
8: (8-9) Artık o zaman ki, yıldızların ziyaları gider. Ve o vakit ki, gök yarılır. | |
10: Ve o an ki, dağlar dağılıverir. | |
11: Ve o zaman ki, peygamberlere mahdut bir müddet verilmiş olur. | |
12: (12-13) Hangi vakti tâcil olundu? Ayırma gününe (tecil edildi). | |
14: O ayırma gününün ne olduğunu sana ne bildirdi? | |
15: (15-16) O gün vay haline yalanlayanların. Evvelkileri helâk etmedik mi? | |
17: (17-18) Sonra arkadakilerini onlara tâbi kılarız. İşte günahkârlara böyle yaparız. | |
19: O gün vay haline yalanlayanların. | |
20: Sizi bir değersiz sudan yaratmadık mı? | |
21: İmdi onu bir sağlam karargâhta (bulunur) kıldık. | |
22: Bir malum müddete kadar. | |
23: İşte Biz kâdir olduk, artık ne güzel kâdir olanlarız. | |
25: (25-26) Biz yeri bir toplantı mevzii yapmadık mı? Dirilere ve ölülere. | |
27: Ve orada yüksek, sabit dağlar kıldık ve size bir tatlı su içirdik. | |
28: (28-29) O gün vay haline yalanlayanların. Kendisini yalanladığınız şeye gidiniz. | |
30: (30-31) Üç kola ayrılmış olan bir gölgeye gidiniz. Ne gölgelendiricidir ve ne de alevden koruyabilir. | |
32: (32-33) Şüphe yok ki, o köşk gibi kıvılcımlar atar. Sanki o birer sarı erkek develerdir. | |
34: (34-35) O gün vay haline yalanlayanların. Bu bir gündür ki, konuşamazlar. | |
36: Ve onlar için izin verilmez, itizarda da bulunamazlar. | |
37: (37-38) O gün vay haline yalanlayanların. İşte bu, ayırd etme günüdür, sizleri de evvelkileri de toplayıverdik. | |
39: (39-40) Artık sizin için bir hile var ise hemen bana hilede bulunun. O gün vay haline yalanlayanların. | |
41: Şüphe yok ki, muttakîler ise gölgelerde ve çeşmelerdedirler. | |
42: Ve canlarının istediğinden meyveler (içindedirler). | |
43: Yeyiniz ve içiniz, afiyet olsun yapar olduğunuz şey sebebiyle. | |
44: Şüphe yok ki, Biz muhsin olanları işte böyle mükâfaatlandırırız. | |
45: (45-47) O gün vay haline yalanlayanların. Yeyiniz ve menfaatleniniz biraz, muhakkak ki, siz günahkârlarsınız. O gün vay haline yalanlayanların. | |
48: Onlara «Rükû ediniz!» denildiği zaman rükû etmezler. | |
50: Artık bundan sonra hangi bir söze inanıverirler? | |