» 41 / Fussilet  16:

Kuran Sırası: 41
İniş Sırası: 61
Fussilet Suresi = Detayli/Ayrintili Suresi.
Kur’an’in ayrintili kilindigini ifade eden fussilet kelimesinin geçtigi 3. ayetinden ismini almistir.
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54

41:16 için Araştırma Linkleri: |Corpus |Kuran Haritasi |Kuran'a Sor |Global Quran |Tanzil |

"Kuran okuduğun zaman, taşlanmış şeytandan ALLAH'a sığın!"
biz de gönderdik | üzerlerine | bir rüzgar | dondurucu | | günlerde | uğursuz | taddırmak için | azabını | rezillik | | hayatında | dünya | azabı ise | ahiret | daha da kepaze edicidir | ve onlara | hiç | yardım edilmeyecektir |

FǼRSLNÆ ALYHM RYḪÆ ṦRṦRÆ FY ǼYÆM NḪSÆT LNZ̃YGHM AZ̃ÆB ÆLḢZY FY ÆLḪYÆT ÆLD̃NYÆ WLAZ̃ÆB ÆL ËḢRT ǼḢZ WHM YNṦRWN
feerselnā ǎleyhim rīHen SarSaran eyyāmin neHisātin linuƶīḳahum ǎƶābe l-ḣizyi l-Hayāti d-dunyā veleǎƶābu l-āḣirati eḣzā ve hum yunSarūne

فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِي أَيَّامٍ نَحِسَاتٍ لِنُذِيقَهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَعَذَابُ الْاخِرَةِ أَخْزَىٰ وَهُمْ لَا يُنْصَرُونَ

Transcript Okunuş Türkçe
1. FǼRSLNÆ = feerselnā : biz de gönderdik
2. ALYHM = ǎleyhim : üzerlerine
3. RYḪÆ = rīHen : bir rüzgar
4. ṦRṦRÆ = SarSaran : dondurucu
5. FY = fī :
6. ǼYÆM = eyyāmin : günlerde
7. NḪSÆT = neHisātin : uğursuz
8. LNZ̃YGHM = linuƶīḳahum : taddırmak için
9. AZ̃ÆB = ǎƶābe : azabını
10. ÆLḢZY = l-ḣizyi : rezillik
11. FY = fī :
12. ÆLḪYÆT = l-Hayāti : hayatında
13. ÆLD̃NYÆ = d-dunyā : dünya
14. WLAZ̃ÆB = veleǎƶābu : azabı ise
15. ÆL ËḢRT = l-āḣirati : ahiret
16. ǼḢZ = eḣzā : daha da kepaze edicidir
17. WHM = ve hum : ve onlara
18. LÆ = lā : hiç
19. YNṦRWN = yunSarūne : yardım edilmeyecektir
biz de gönderdik | üzerlerine | bir rüzgar | dondurucu | | günlerde | uğursuz | taddırmak için | azabını | rezillik | | hayatında | dünya | azabı ise | ahiret | daha da kepaze edicidir | ve onlara | hiç | yardım edilmeyecektir |

[RSL] [] [RWḪ] [ṦRṦR] [] [YWM] [NḪS] [Z̃WG] [AZ̃B] [ḢZY] [] [ḪYY] [D̃NW] [AZ̃B] [ÆḢR] [ḢZY] [] [] [NṦR]
FǼRSLNÆ ALYHM RYḪÆ ṦRṦRÆ FY ǼYÆM NḪSÆT LNZ̃YGHM AZ̃ÆB ÆLḢZY FY ÆLḪYÆT ÆLD̃NYÆ WLAZ̃ÆB ÆL ËḢRT ǼḢZ WHM YNṦRWN

feerselnā ǎleyhim rīHen SarSaran eyyāmin neHisātin linuƶīḳahum ǎƶābe l-ḣizyi l-Hayāti d-dunyā veleǎƶābu l-āḣirati eḣzā ve hum yunSarūne
فأرسلنا عليهم ريحا صرصرا في أيام نحسات لنذيقهم عذاب الخزي في الحياة الدنيا ولعذاب الآخرة أخزى وهم لا ينصرون

[ر س ل] [] [ر و ح] [ص ر ص ر] [] [ي و م] [ن ح س] [ذ و ق] [ع ذ ب] [خ ز ي] [] [ح ي ي] [د ن و] [ع ذ ب] [ا خ ر] [خ ز ي] [] [] [ن ص ر]

Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
فأرسلنا ر س ل | RSL FǼRSLNÆ feerselnā biz de gönderdik So We sent
عليهم | ALYHM ǎleyhim üzerlerine upon them
ريحا ر و ح | RWḪ RYḪÆ rīHen bir rüzgar a wind
صرصرا ص ر ص ر | ṦRṦR ṦRṦRÆ SarSaran dondurucu furious
في | FY in
أيام ي و م | YWM ǼYÆM eyyāmin günlerde (the) days
نحسات ن ح س | NḪS NḪSÆT neHisātin uğursuz (of) misfortune,
لنذيقهم ذ و ق | Z̃WG LNZ̃YGHM linuƶīḳahum taddırmak için that We may make them taste
عذاب ع ذ ب | AZ̃B AZ̃ÆB ǎƶābe azabını (the) punishment
الخزي خ ز ي | ḢZY ÆLḢZY l-ḣizyi rezillik (of) disgrace
في | FY in
الحياة ح ي ي | ḪYY ÆLḪYÆT l-Hayāti hayatında the life
الدنيا د ن و | D̃NW ÆLD̃NYÆ d-dunyā dünya (of) the world.
ولعذاب ع ذ ب | AZ̃B WLAZ̃ÆB veleǎƶābu azabı ise And surely, (the) punishment
الآخرة ا خ ر | ÆḢR ÆL ËḢRT l-āḣirati ahiret (of) the Hereafter
أخزى خ ز ي | ḢZY ǼḢZ eḣzā daha da kepaze edicidir (is) more disgracing,
وهم | WHM ve hum ve onlara and they
لا | hiç will not be helped.
ينصرون ن ص ر | NṦR YNṦRWN yunSarūne yardım edilmeyecektir will not be helped.
biz de gönderdik | üzerlerine | bir rüzgar | dondurucu | | günlerde | uğursuz | taddırmak için | azabını | rezillik | | hayatında | dünya | azabı ise | ahiret | daha da kepaze edicidir | ve onlara | hiç | yardım edilmeyecektir |

[RSL] [] [RWḪ] [ṦRṦR] [] [YWM] [NḪS] [Z̃WG] [AZ̃B] [ḢZY] [] [ḪYY] [D̃NW] [AZ̃B] [ÆḢR] [ḢZY] [] [] [NṦR]
FǼRSLNÆ ALYHM RYḪÆ ṦRṦRÆ FY ǼYÆM NḪSÆT LNZ̃YGHM AZ̃ÆB ÆLḢZY FY ÆLḪYÆT ÆLD̃NYÆ WLAZ̃ÆB ÆL ËḢRT ǼḢZ WHM YNṦRWN

feerselnā ǎleyhim rīHen SarSaran eyyāmin neHisātin linuƶīḳahum ǎƶābe l-ḣizyi l-Hayāti d-dunyā veleǎƶābu l-āḣirati eḣzā ve hum yunSarūne
فأرسلنا عليهم ريحا صرصرا في أيام نحسات لنذيقهم عذاب الخزي في الحياة الدنيا ولعذاب الآخرة أخزى وهم لا ينصرون

[ر س ل] [] [ر و ح] [ص ر ص ر] [] [ي و م] [ن ح س] [ذ و ق] [ع ذ ب] [خ ز ي] [] [ح ي ي] [د ن و] [ع ذ ب] [ا خ ر] [خ ز ي] [] [] [ن ص ر]

Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
فأرسلنا ر س ل | RSL FǼRSLNÆ feerselnā biz de gönderdik So We sent
Fe,,Re,Sin,Lam,Nun,Elif,
80,,200,60,30,50,1,
REM – prefixed resumption particle
V – 1st person plural (form IV) perfect verb
PRON – subject pronoun
الفاء استئنافية
فعل ماض و«نا» ضمير متصل في محل رفع فاعل
عليهم | ALYHM ǎleyhim üzerlerine upon them
Ayn,Lam,Ye,He,Mim,
70,30,10,5,40,
P – preposition
PRON – 3rd person masculine plural object pronoun
جار ومجرور
ريحا ر و ح | RWḪ RYḪÆ rīHen bir rüzgar a wind
Re,Ye,Ha,Elif,
200,10,8,1,
N – accusative feminine indefinite noun
اسم منصوب
صرصرا ص ر ص ر | ṦRṦR ṦRṦRÆ SarSaran dondurucu furious
Sad,Re,Sad,Re,Elif,
90,200,90,200,1,
ADJ – accusative masculine singular indefinite adjective
صفة منصوبة
في | FY in
Fe,Ye,
80,10,
P – preposition
حرف جر
أيام ي و م | YWM ǼYÆM eyyāmin günlerde (the) days
,Ye,Elif,Mim,
,10,1,40,
N – genitive masculine plural indefinite noun
اسم مجرور
نحسات ن ح س | NḪS NḪSÆT neHisātin uğursuz (of) misfortune,
Nun,Ha,Sin,Elif,Te,
50,8,60,1,400,
ADJ – genitive feminine plural indefinite adjective
صفة مجرورة
لنذيقهم ذ و ق | Z̃WG LNZ̃YGHM linuƶīḳahum taddırmak için that We may make them taste
Lam,Nun,Zel,Ye,Gaf,He,Mim,
30,50,700,10,100,5,40,
PRP – prefixed particle of purpose lām
V – 1st person plural (form IV) imperfect verb, subjunctive mood
PRON – 3rd person masculine plural object pronoun
اللام لام التعليل
فعل مضارع منصوب و«هم» ضمير متصل في محل نصب مفعول به
عذاب ع ذ ب | AZ̃B AZ̃ÆB ǎƶābe azabını (the) punishment
Ayn,Zel,Elif,Be,
70,700,1,2,
N – accusative masculine noun
اسم منصوب
الخزي خ ز ي | ḢZY ÆLḢZY l-ḣizyi rezillik (of) disgrace
Elif,Lam,Hı,Ze,Ye,
1,30,600,7,10,
N – genitive masculine noun
اسم مجرور
في | FY in
Fe,Ye,
80,10,
P – preposition
حرف جر
الحياة ح ي ي | ḪYY ÆLḪYÆT l-Hayāti hayatında the life
Elif,Lam,Ha,Ye,Elif,Te merbuta,
1,30,8,10,1,400,
N – genitive feminine noun
اسم مجرور
الدنيا د ن و | D̃NW ÆLD̃NYÆ d-dunyā dünya (of) the world.
Elif,Lam,Dal,Nun,Ye,Elif,
1,30,4,50,10,1,
ADJ – genitive feminine singular adjective
صفة مجرورة
ولعذاب ع ذ ب | AZ̃B WLAZ̃ÆB veleǎƶābu azabı ise And surely, (the) punishment
Vav,Lam,Ayn,Zel,Elif,Be,
6,30,70,700,1,2,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
EMPH – emphatic prefix lām
N – nominative masculine noun
الواو عاطفة
اللام لام التوكيد
اسم مرفوع
الآخرة ا خ ر | ÆḢR ÆL ËḢRT l-āḣirati ahiret (of) the Hereafter
Elif,Lam,,Hı,Re,Te merbuta,
1,30,,600,200,400,
N – genitive feminine singular noun
اسم مجرور
أخزى خ ز ي | ḢZY ǼḢZ eḣzā daha da kepaze edicidir (is) more disgracing,
,Hı,Ze,,
,600,7,,
N – nominative masculine singular noun
اسم مرفوع
وهم | WHM ve hum ve onlara and they
Vav,He,Mim,
6,5,40,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
PRON – 3rd person masculine plural personal pronoun
الواو عاطفة
ضمير منفصل
لا | hiç will not be helped.
Lam,Elif,
30,1,
NEG – negative particle
حرف نفي
ينصرون ن ص ر | NṦR YNṦRWN yunSarūne yardım edilmeyecektir will not be helped.
Ye,Nun,Sad,Re,Vav,Nun,
10,50,90,200,6,50,
V – 3rd person masculine plural passive imperfect verb
PRON – subject pronoun
فعل مضارع مبني للمجهول والواو ضمير متصل في محل رفع نائب فاعل

Konu Başlığı: [41:13-20] Uyarı

Abdulbaki Gölpınarlı : Derken onlara, dünyâ yaşayışında, aşağılık azâbını tatsınlar diye uğursuz günlerde bir kasırgadır, yolladık ve elbette âhiret azâbı, daha da aşağılatıcıdır ve onlar, bir yardım da görmezler.
Adem Uğur : Bundan dolayı biz de onlara dünya hayatında zillet azâbını tattırmak için o uğursuz günlerde soğuk bir rüzgâr gönderdik. Ahiret azabı elbette daha çok rüsvay edicidir. Onlara yardım da edilmez.
Ahmed Hulusi : Bu yüzden, dünya hayatında onlara rezillik - zillet azabını tattıralım diye, o bahtsız günler içinde, onların üzerine dondurucu bir rüzgâr irsâl ettik! Sonsuz gelecek yaşamının azabı elbette daha rezil - rüsva edicidir. . . Onlar yardımcı da bulamazlar!
Ahmet Tekin : Bundan dolayı, biz de, onlara, dünya hayatında, rezillik, rüsvaylık cezasını tattırmak için, helâk edilecekleri o uğursuz günlerde, dondurucu bir rüzgâr estirdik. Elbette âhiret, ebedî yurt azâbı daha rüsvay edicidir. Onlara yardım da edilmeyecek.
Ahmet Varol : Biz de onlara, dünya hayatında aşağılayıcı azabı tattırmak için o uğursuz günlerde üzerlerine dondurucu bir kasırga gönderdik. Ahiret azabı ise daha da aşağılayıcıdır. Onlar yardım da görmezler.
Ali Bulaç : Böylece biz de onlara dünya hayatında aşağılanma azabını taddırmak için, o uğursuz (felaketler yüklü) günlerde üzerlerine 'kulakları patlatan bir kasırga' gönderdik. Ahiret azabı ise daha (büyük) bir aşağılanmadır. Ve onlara yardım edilmeyecektir.
Ali Fikri Yavuz : Biz de, perişanlık azabını dünya hayatında kendilerine taddıralım diye, uğursuz günlerde üzerlerine kavurucu bir rüzgâr (kasırga) gönderdik. Elbette ahiret azabı (dünyadakinden) daha şiddetlidir, daha perişan düşürücüdür. Hem de onlar, (Allah’ın azabından) kurtarılmıyacaklardır.
Bekir Sadak : Rezillik azabini onlara dunya hayatinda tattirmak icin ugursuz gunlerde uzerlerine dondurucu bir kasirga gonderdik. Ahiret azabi ise daha cok alcalticidir ve onlar yardim da gormezler.
Celal Yıldırım : Bu yüzden üzerlerine o uğursuz günlerde bir kasırga gönderdik, bunu Dünya hayatında onlara rezillik rüsvaylık azabını tattırmak için yaptık. Âhiret azabı ise daha rüsvay edicidir ve onlar yardım da göremezler.
Diyanet İşleri : Biz de onlara dünya hayatında zillet azabını tattırmak için o mutsuz kara günlerde üzerlerine dondurucu bir rüzgâr gönderdik. Ahiret azâbı elbette daha rezil edicidir. Onlara yardım da edilmez.
Diyanet İşleri (eski) : Rezillik azabını onlara dünya hayatında tattırmak için uğursuz günlerde üzerlerine dondurucu bir kasırga gönderdik. Ahiret azabı ise daha çok alçaltıcıdır ve onlar yardım da görmezler.
Diyanet Vakfi : Bundan dolayı biz de onlara dünya hayatında zillet azâbını tattırmak için o uğursuz günlerde soğuk bir rüzgâr gönderdik. Ahiret azabı elbette daha çok rüsvay edicidir. Onlara yardım da edilmez.
Edip Yüksel : Nihayet, onlara dünya hayatında aşağılayıcı azabı tattırmak için uğursuz günlerde üzerlerine sert bir rüzgar gönderdik. Ahiret azabı ise daha aşağılayıcıdır ve onlar yardım görmezler.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Bu yüzden biz de onlara dünya hayatında rezillik azabını tattırmak için o uğursuz günlerde dondurucu bir kasırga gönderdik. Ahiret azabı ise elbette daha çok rezil edicidir. Onlara yardım da edilmeyecektir.
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Biz de kendilerine dünya hayatında zillet azabını tattırmak için uğursuz günlerde üzerlerine sarsar rüzgarı (dondurucu veya çok gürültülü bir kasırga) gönderdik. Elbette ki, ahiret azabı daha zahmetlidir; hem de onlar kurtarılamayacaklardır.
Elmalılı Hamdi Yazır : Biz de kendilerine Dünya hayatta zillet azâbını tattırmak için nuhusetli günlerde üzerlerine bir sarar rüzgârı salıverdik ve elbette Âhıret azâbı daha zilletlidir, hem de onlar kurtarılamıyacaklardır
Fizilal-il Kuran : Biz de onlara dünya hayatında rezillik azabını taddırmak için o uğursuz günlerde, üzerlerine dondurucu bir rüzgar gönderdik. Ahiret azabı ise daha da kepazeliktir ve onlara hiç yardım edilmez.
Gültekin Onan : Böylece biz de onlara dünya hayatında aşağılanma azabını tattırmak için, o uğursuz (felaketler yüklü) günlerde üzerlerine 'kulakları patlatan bir kasırga' gönderdik. Ahiret azabı ise daha (büyük) bir aşağılanmadır. Ve onlara yardım edilmeyecektir.
Hakkı Yılmaz : Bu yüzden Biz de onlara bu en basit dünya hayatında rezillik azabını tattırmak için o uğursuz günlerde dondurucu bir kasırga gönderdik. Âhiret azabı ise elbette daha çok rezil edicidir. Onlara yardım da edilmez.
Hasan Basri Çantay : Bundan dolayı biz de, dünyâ hayâtında zillet azabını kendilerine tatdırmamız için, uğursuz uğursuz günlerde üzerlerine çok gürültülü bir bora gönderdik. Âhiret azâbı elbet daha horlayıcıdır. Onlara (hiç bir suretle) yardım da olunmaz.
Hayrat Neşriyat : Bunun üzerine, dünya hayâtında rezillik azâbını kendilerine tattırmak için, o uğursuz günlerde, üzerlerine dondurucu bir kasırga gönderdik. Âhiret azâbı ise elbette daha rezîl edicidir; onlara (orada) yardım da edilmez.
İbni Kesir : Böylece uğursuz günlerde dünya hayatında rüsvaylık azabını tattıralım diye Biz de onların üzerine şiddetli bir rüzgar gönderdik. Ahiret azabı ise, elbet daha horlayıcıdır. Onlara yardım da edilmez.
İskender Evrenosoğlu : Bunun üzerine, dünya hayatında, zillet azabını onlara tattırmamız için, uğursuz günlerde onların üzerine şiddetli sesle gelen soğuk bir fırtına gönderdik. Ve ahiret azabı mutlaka daha çok rezil edicidir. Ve onlara yardım olunmaz.
Muhammed Esed : Bunun üzerine, bu dünya hayatında aşağılanmanın azabını tattırmak için o bahtsız günlerde üzerlerine dondurucu bir rüzgar gönderdik. Onların öteki dünyadaki azap(lar)ı ise daha da aşağılayıcı olacak ve bir yardımcı da bulamayacaklar.
Ömer Nasuhi Bilmen : Artık Biz de onların üzerlerine uğursuz günlerde pek ziyâde soğuk bir rüzgâr gönderdik ki, onlara dünya hayatında bir zillet azabını tattıralım ve elbette ki, ahiret azabı daha ziyâde zilletlidir ve onlar yardım da olunmazlar.
Ömer Öngüt : Bundan dolayı biz de onlara dünya hayatında zillet azabını tattırmak için o uğursuz günlerde üzerlerine dondurucu bir rüzgâr gönderdik. Ahiret azabı ise elbette daha çok alçaltıcı, rüsvay edicidir. Onlara hiç yardım da edilmez.
Şaban Piriş : Biz de onlara dünya hayatında rezil edici azabı tattırmak için, o uğursuz günlerde buz gibi bir rüzgar göndermiştik. Ahiret azabı ise daha çok alçaltıcıdır ve onlar yardım da görmezler.
Suat Yıldırım : Biz de onların üzerine, o uğursuz günlerde bir kasırga gönderdik. Bunu onlara dünya hayatında bir rezillik ve rüsvaylık tattırmak için yaptık.Âhiret azabı ise daha çok rüsvay eder. Hem orada hiç kimse kendilerine yardım edemez.
Süleyman Ateş : Biz de onlara dünyâ hayâtında rezillik azâbını taddırmak için o uğursuz günlerde, üzerlerine dondurucu bir rüzgâr gönderdik. Âhiret azâbı ise daha da kepaze edicidir. Onlara hiç yardım edilmeyecektir.
Tefhim-ul Kuran : Böylece biz de onlara dünya hayatında aşağılanma azabını taddırmak için, o uğursuz (felâketler yüklü) günlerde üzerlerine 'kulakları patlatan bir kasırga' gönderdik. Ahiret azabı ise daha da bir aşağılanmadır. Ve onlara yardım edilmeyecektir.
Ümit Şimşek : Biz de, dünya hayatında hor ve hakir edici azabı onlara tattırmak için, üzerlerine o uğursuz günlerde gürültülü bir fırtına gönderdik. Âhiret azabı ise bundan daha da aşağılayıcıdır; kimseden de yardım görmezler.
Yaşar Nuri Öztürk : Biz de onlara dünya hayatında zillet azabını tattırmak için o uğursuz günlerde üzerlerine dondurucu bir rüzgâr gönderdik. Âhiretin azabı elbette ki daha rezil edicidir. Üstelik onlar hiçbir yardım da görmeyeceklerdir.


[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen dikkatli olunuz.]

{ayet_meali.php}