Ahmet Varol Meali |
|
1: Andolsun Tur'a, | |
2: (2-3)Yayılmış ince deri üzerine satır satır yazılmış kitaba, | |
3: (2-3) Yayılmış ince deri üzerine satır satır yazılmış kitaba, | |
4: Ma'mur eve, | |
5: Yükseltilmiş tavana, | |
6: Tutuşturulmuş denize, [1] | |
7: Rabbinin azabı mutlaka gerçekleşecektir. | |
8: Ona engel olacak bir şey yoktur. | |
9: O gün gök bir çalkalanış çalkalanır, | |
10: Ve dağlar bir yürüyüş yürür ki! | |
11: İşte o gün, yalanlayanların vay hallerine! | |
12: Ki onlar, daldıkları bir batılın içinde oynayıp duranlardır. | |
13: O gün onlar cehennem ateşine doğru şiddetle itilirler. | |
14: 'İşte bu, sizin yalanlamakta olduğunuz ateştir. | |
15: Bu da bir büyü müdür yoksa siz mi görmüyorsunuz? | |
16: Girin oraya. Artık ister dayanın ister dayanmayın. Sizin için birdir. Siz ancak yaptıklarınızla cezalandırılıyorsunuz.' | |
17: Şüphesiz takva sahipleri cennetlerde ve nimet içindedirler. | |
18: Rablerinin kendilerine verdikleriyle zevk sürerler. Rableri onları cehennem azabından korumuştur. | |
19: 'Yapmakta olduklarınıza karşılık afiyetle yiyin ve için.' | |
20: Sıra sıra dizilmiş tahtlara yaslanarak. Ayrıca onları iri gözlü hurilerle evlendirmişizdir. | |
21: İman edip nesilleri de imanda kendilerini izleyenler var ya, onların nesillerini kendilerine katmış ve kendi amellerinden bir şey eksiltmemişizdir. Her kişi kazandığına karşılık bir rehindir. [2] | |
22: Onlara canlarının çektiği meyvelerden ve etten bol bol vermişizdir. | |
23: Orada bir kadeh kapışırlar ki, onda ne bir saçmalama ne de günâha sokma vardır. | |
24: Etraflarında kendilerine ait öyle delikanlılar dolaşırlar ki onlar adeta sedefte saklı inci gibidirler. | |
25: Birbirlerine dönüp sorarlar. | |
26: Derler ki: 'Biz daha önce ailemiz içindeyken endişeliydik. | |
27: Allah bize lutfetti de bizi delikçiklere (hücrelere) kadar işleyen azaptan korudu. | |
28: Şüphesiz biz daha önce O'na yalvarırdık. Gerçekten iyilik eden, rahmet eden O'dur.' | |
29: O halde sen öğüt ver. Rabbinin nimetiyle sen ne bir kâhinsin ne de mecnun. | |
30: Yoksa: '(O) bir şairdir, biz onun zamanın felaketlerine çarpılmasını gözlüyoruz' mu diyorlar? | |
31: De ki: 'Gözleyin, şüphesiz ben de sizinle beraber gözleyenlerdenim!' | |
32: Bunu kendilerine akılları mı emrediyor yoksa onlar azgın bir topluluk mudurlar? | |
33: Yoksa: 'Onu kendisi uydurup söyledi' mi diyorlar? Hayır, onlar inanmıyorlar. | |
34: Eğer doğru sözlü iseler onun benzeri bir söz getirsinler öyleyse! | |
35: Onlar hiçbir şey olmaksızın mı yaratıldılar yoksa yaratanlar kendileri midirler? | |
36: Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattı? Hayır, onlar kesin bilgiyle inanmıyorlar. | |
37: Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanlarında mıdır? Yoksa hâkimiyet sahibi onlar mıdırlar? | |
38: Yoksa onların merdivenleri mi var da onunla (göklerde konuşulanları) dinliyorlar? Öyleyse dinleyenleri açık bir belge getirsin. | |
39: Yoksa kızlar O'nun da oğlanlar sizin mi? | |
40: Yoksa sen onlardan ücret istiyorsun da onlar borçtan ağır yük altında mı kaldılar? | |
41: Yoksa gayb (ilmi) kendi yanlarında mıdır da onlar (onu) yazıyorlar mı? | |
42: Yoksa bir tuzak kurmak mı istiyorlar? Oysa asıl tuzağa düşecek olanlar o inkâr edenlerdir. | |
43: Yoksa onların Allah'tan başka bir ilahları mı var? Allah onların ortak koştuklarından münezzehtir. | |
44: Gökten bir parçanın düştüğünü görseler: 'Üst üste yığılmış bir buluttur' derler. | |
45: Öyleyse onları çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar bırak. | |
46: O gün tuzakları kendilerinden bir şey savamaz ve onlara yardım da edilmez. | |
47: Şüphesiz zalimler için bundan önce de bir azap var. Ancak onların çoğu bilmiyorlar. | |
48: Sen Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen bizim gözlerimizin önündesin. Kalktığın zaman da Rabbini hamd ile tesbih et. | |
49: Gecenin bir kısmında ve yıldızların batmasının ardından da O'nu tesbih et. | |