Süleyman Ateş Meali |
|
1: Andolsun Tûr'a (Mûsâ'nın vahiy aldığı Sinâ Dağı'na). | |
2: Satır satır yazılmış Kitaba; | |
3: Yayılmış ince deri üzerine, | |
4: Ma'mur (bakımlı, şen) Ev (Ka'be'y)e, | |
5: Yükseltilmiş tavana (göğe), | |
6: Kaynatılmış denize (bunlara andolsun ki), | |
7: Rabbinin azâbı mutlaka vuku bulacaktır; | |
8: Ona engel olacak bir şey yoktur. | |
9: O gün gök, bir çalkalanış çalkanır, | |
10: Dağlar bir yürüyüş yürür ki!.. | |
11: Yalanlayanların vay haline o gün! | |
12: O daldıkları bâtıl içinde oynayıp duranlar, | |
13: O gün (şöyle denilerek) cehennem ateşine kakılırlar: | |
14: "İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur!" | |
15: "(Nasıl) Şimdi bu, büyümüymüş, yoksa siz mi görmüyor muşsunuz?" | |
16: "Girin ona, ister dayanın, ister dayanmayın, sizin için birdir. Ancak yaptıklarınıza göre cezâlandırılacaksınız." | |
17: Korunanlar da cennetlerde, ni'met içindedirler. | |
18: Rablerinin kendilerine verdikleriyle sefâ sürerler. Rableri onları, cehennem azâbından korumuştur. | |
19: "Yaptıklarınıza karşılık âfiyetle yeyin, için;" | |
20: "Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak." Onları, iri gözlü hûrilerle evlendirmişizdir. | |
21: Kendileri inanmış, zürriyetleri de imânda kendilerine uymuş olan kimselerin zürriyetlerini de kendilerine katmışızdır; kendi ameller(inin sevâb)ından da hiçbir şey eksiltmemişizdir. Herkes kendi kazandığına bağlıdır. | |
22: Ve onlara canlarının istediği meyvadan ve etten bol bol vermişizdir. | |
23: Orada bir kadeh kapışırlar ki içinde ne saçmalama var, ne de günâha sokma. | |
24: Çevrelerinde de kendilerine mahsus, sedef içinde saklı inci gibi civanlar dolaşır (hizmet eder). | |
25: Birbirlerine dönmüş soruyorlar: | |
26: "Daha önce biz âilemiz içinde (iken sonumuzdan) korkardık." dediler. | |
27: "Allâh bize lutfetti de bizi o delikçiklere işleyen azâbdan korudu." | |
28: "Biz bundan önce yalnız O'na yalvarır (bizi korumasını O'ndan niyaz eder)dik. Çünkü iyilik eden, esirgeyen O'dur, O." | |
29: (Ey Muhammed), Sen hatırlat, öğüt ver. Rabbinin ni'meti sayesinde sen ne kâhinsin, ne de mecnun. | |
30: Yoksa onlar (senin hakkında): "Bir şâ'irdir, zamanın felâketlerine çarpılmasını gözetliyoruz" mu diyorlar? | |
31: De ki: "Gözetleyin, ben de sizinle beraber gözetleyenlerdenim. (Bakalım hangimiz felâketlere çarpılacağız?)" | |
32: Akılları mı bunu kendilerine emrediyor, yoksa onlar azgın bir topluluk mudur? | |
33: Yoksa "Onu uydurdu" mu diyorlar? Hayır, onlar inanmıyorlar. | |
34: Doğru iseler haydi onun gibi bir söz getirsinler. | |
35: Yoksa kendileri, hiçbir şey olmadan (raslantı sonucu olarak) mı yaratıldılar? Yoksa yaratanlar kendileri midir? | |
36: Yoksa gökleri ve yeri mi yarattılar? Hayır, onlar düşünüp de inanmazlar. | |
37: Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Yahut hâkim olan (her şeyi istedikleri gibi yöneten) kendileri midir? | |
38: Yoksa onların, (göğe çıkıp meleklerin sözlerini ve onlara vahyedileni) dinleyecekleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse dinleyenleri, (meleklerin sözlerini dinlediklerine) açık bir delil getirsin. | |
39: Yoksa kızlar O'na, oğullar size mi? | |
40: Yoksa sen onlardan (vahiyleri duyurmana karşı) bir ücret istiyorsun da onlar, ağır bir borç yükü altında mı kalmışlardır? | |
41: Yoksa gayb (görülmeyen bilgi) kendilerinin yanındadır da kendileri mi (oradan istediklerini) yazıyorlar? | |
42: Yoksa bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Asıl tuzağa düşecek olanlar, o inkâr edenlerin kendileridir. | |
43: Yoksa onların Allah'tan başka bir tanrısı mı var? Allâh'ın şânı onların ortak koştuklarından yücedir. | |
44: Gökten bir parçanın düştüğünü görseler, (yine inatlarından): "Üst üste yığılmış bulutlardır" derler. | |
45: Korkudan bayılacakları günlerine kavuşuncaya kadar bırak onları. | |
46: O gün, tuzakları kendilerine hiçbir yarar sağlamaz ve onlara yardım da edilmez. | |
47: Zulmedenlere, bundan başka bir azâb da vardır. Fakat çokları bilmezler. | |
48: Rabbinin hükmüne sabret, çünkü sen, gözlerimizin önündesin (korumamız altındasın), Kalktığın zaman Rabbini övgü ile an. | |
49: Gecenin bir kısmında ve yıldızların ardından da O'nu tesbih et. | |