Mustafa İslamoğlu Meali |
|
1: O (kibirli adam) surat astı ve sırtını dönüp uzaklaştı, | |
2: yanına âmâ geldi diye... | |
3: "Ve (sana gelince ey Nebi!) Sen nereden bileceksin o (müşrikin) arınacağına dair bir ihtimal bulunduğuna; | |
4: veya alacağı öğütün kendisine yarar sağlayacağını? | |
5: Fakat, kendi kendine yettiğini sanan kimseye gelince: | |
6: Sen bütün ilgini ona yönelttin; | |
7: oysa ki, onun arınmamasının sorumlusu sen değilsin; | |
8: fakat sana büyük iştiyakla gelen var ya: | |
9: -ki o Allah'a saygıda kusur etmez- | |
10: işte sen onu ihmal ediyorsun. | |
11: Elbet bu hitap bir öğüt ve uyarıdan ibarettir. | |
12: gönüllü olan herkes ondan öğüt alabilir, | |
13: kutsal ve seçkin kayıtlar altında korunmuştur; | |
14: yüce ve şaibesiz | |
15: elçilerin elleriyle (taşınan); | |
16: türünün en iyisi ve hata yapmayan (elçilerin). | |
17: Hakkını vermediği hayattan mahrum kalası insanoğlu, nankörlükte ne kadar da sınır tanımazdır? | |
18: O, insanı neden yarattı? | |
19: (Elbette) basit bir hayat tohumundan. Önce yarattı, ardında ona takdir yeteneği bahşetti; | |
20: sonra ona yolu kolaylaştırdı; | |
21: en sonunda onun için ölümü takdir etti ve kabre koydurdu; | |
22: nihayet dilediğinde onu tekrar diriltecektir. | |
23: Evet, (hiçbir insan) O'nun emirlerini asla kusursuz olarak yerine getirememiştir. | |
24: İnsanoğlu yediklerine bir baksın: | |
25: Elbet suyu tarifsiz bir cömertlikle Biz indirmekteyiz; | |
26: sonra toprağı tarifsiz bir incelikle yarmaktayız; | |
27: derken orada tohumu yetiştirmekteyiz... | |
28: Mesela üzüm bağları, sebze bahçeleri, | |
29: zeytinlik ve hurmalıklar, | |
30: balta girmemiş sulak ormanlar, | |
31: meyveli ve meyvesiz bitkiler; | |
32: sizin ve hayvanlarınızın (beslenmesi) için... | |
33: Ve nihayet kulakları sağır eden o (mahşer) çığlığı koptuğunda; | |
34: o gün kişi kardeşinden kaçacak; | |
35: annesinden ve babasından; | |
36: hanımından ve çocuklarından... | |
37: o gün herkesin birbirinden kaçmak için yeterli meşguliyeti olacak. | |
38: Bazı yüzler vardır: o gün ışıl ışıl, ağardıkça ağaracak; | |
39: şen-şakrak... | |
40: Bazı yüzler de vardır: o gün bütünüyle top-toprak; | |
41: karardıkça kararacak... | |
42: İşte bunlar, inkarın dibini boylayan ve yoldan sapan sorumsuz kimseler olacak. | |