İbni Kesir Meali |
|
1: Andolsun yıldıza, battığı demde. | |
2: Arkadaşınız sapmamış ve azmamıştır. | |
3: Kendiliğinden konuşmaz o. | |
4: Bu; sadece vahy edilen bir vahiydir. | |
5: Onu müthiş kuvvetli olan öğretti. | |
6: O; akıl ve görüşünde kamildir. Hemen doğruluverdi. | |
7: Ve o; en yüce ufukta idi. | |
8: Sonra yaklaştı, derken sarkıverdi. | |
9: İki yay kadar yahut daha da yakın oldu. | |
10: O vakit kuluna vahyedeceğini etti. | |
11: Onun gördüğünü gönül yalanlamadı. | |
12: Onun gördüğü şey üzerinde de kendisiyle tartışacak mısınız? | |
13: Andolsun ki; onu, bir de diğer inişte görmüştü. | |
14: Sidret'ül-Münteha'nın yanında. | |
15: Ki Cennet'ül-Me'va da onun yanındadır. | |
16: O zaman Sidre'yi bürümekte olan bürüyordu. | |
17: Göz, ne şaştı ne aştı. | |
18: Andolsun ki; Rabbının, ayetlerinden en büyüğünü gördü. | |
19: Gördünüz mü Lat ve Uzza'yı? | |
20: Üçüncüsü olan diğer Menat'ı? | |
21: Demek erkekler sizin, dişiler O'nun mu? | |
22: Öyleyse bu, insafsız bir paylaşma. | |
23: Bunlar, sizin ve atalarınızın taktığı adlardan başka bir şey değildir. Allah onlara hiç bir güç indirmemiştir. Onlar kuruntudan ve nefislerin arzu ettiği hevadan başkasına uymuyorlar. Halbuki kendilerine Rabblarından hidayet gelmiştir. | |
24: Yoksa, her umduğu şey insanın mıdır? | |
25: Ahiret de dünya da Allah'ındır. | |
26: Göklerde nice melek vardır ki; Allah, dileyeceği ve razı olacağı kimseler için izin vermedikçe onların şefaatı hiç bir şeye yaramaz. | |
27: Doğrusu ahirete inanmayanlar meleklere dişi adlarını takarlar. | |
28: Halbuki onların bu hususta bilgileri yoktur. Onlar, sadece zanna uyarlar. Zan ise hiç şüphesiz gerçekten bir şey ifade etmez. | |
29: Onun için sen, Bizim zikrimize sırt çeviren ve dünya hayatından başkasını istemeyenlerden yüz çevir. | |
30: Onların bilgiden erişebilecekleri işte budur. Muhakkak ki Rabbın; yolundan sapmış olanı en iyi bilendir. Ve O; hidayete ereni de en iyi bilendir. | |
31: Göklerde olan da, yerde olan da Allah'ındır. Kötülük edenlere yaptıklarının karşılığını vermesi, ihsan edenleri de daha güzeliyle mükafatlandırması içindir. | |
32: Onlar ki; ufak-tefek kusurları dışında günahın büyüklerinden ve hayasızlıktan kaçınırlar. Muhakkak ki Rabbın; mağfireti geniş olandır. Sizi, daha topraktan yarattığı zaman ve henüz analarınızın karınlarında cenin halinde iken sizi en iyi bilen O'dur. Kendinizi temize çıkarmayın. O; takva sahibi olanları da en iyi bilendir. | |
33: Gördün mü o yüz çevireni; | |
34: Biraz verip sonra vermemekte direneni. | |
35: Gaybın bilgisi onun yanındadır da kendisi mi görüyor? | |
36: Yoksa kendisine bildirilmedi mi Musa'nın sahifelerinde olanlar? | |
37: Ve sözünü yerine getiren İbrahim'inkinde de. | |
38: Doğrusu hiç bir günahkar başkasının günah yükünü yüklenmez. | |
39: Gerçekten insan için, çalıştığından başkası yoktur. | |
40: Ve onun çalışması ilerde görülecektir. | |
41: Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir. | |
42: Muhakkak ki en son varış, Rabbınadır. | |
43: Gerçekten O'dur güldüren de, ağlatan da. | |
44: Gerçekten O'dur öldüren de, dirilten de. | |
45: Doğrusu O yarattı iki çifti; erkeği de, dişiyi de. | |
46: Atıldığında meniden. | |
47: Muhakkak tekrar diriltmek de O'na aittir. | |
48: Doğrusu muhtaç olmaktan kurtaran da O'dur, sermaye sahibi kılan da. | |
49: Doğrusu O'dur Şi'ra yıldızının Rabbı. | |
50: Ve gerçekten O helak etti evvelki Ad'ı. | |
51: Semud'u da. Geri bırakmadan. | |
52: Daha önce de Nuh kavmini. Çünkü onlar gerçekten çok zalim ve pek azgın idiler. | |
53: Altı üstüne gelen kasabaları da O, yerin dibine geçirdi. | |
54: Onlara giydirdiğini giydirdi. | |
55: Şimdi Rabbının hangi nimetinden şüpheye düşersin? | |
56: İşte bu; ilk uyarıcılar gibi bir uyarıcıdır. | |
57: Yaklaşan yaklaştı. | |
58: Onu Allah'tan başka ortaya çıkaracak yoktur. | |
59: Bu söze mi şaşıyorsunuz siz? | |
60: Ve gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz. | |
61: Ve siz, habersiz oyalanmaktasınız. | |
62: Haydi Allah'a secde edin ve ibadet edin. | |