İskender Evrenosoğlu Meali |
|
1: Ha, mim. | |
2: Kitab-ı Mübîn'e (Apaçık Kitab'a) andolsun. | |
3: Muhakkak ki Biz onu, mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz Biz, uyaranlarız. | |
4: Hikmetli (hükmedilmiş) emirlerin (işlerin) hepsi, onda (o gecede) ayırt edilir (belirlenir). | |
5: Katımızdan bir emir olarak. Muhakkak ki Biz, (Kur'ân'ı ve resûlleri) gönderenleriz. | |
6: Rabbinden bir rahmet olarak. Muhakkak ki O; O, en iyi işiten, en iyi bilendir. | |
7: Göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Eğer siz yakîn sahibi iseniz. | |
8: O'ndan başka İlâh yoktur. Diriltir ve öldürür. Sizin ve evvelki (sizden önceki) babalarınızın Rabbidir. | |
9: Hayır, onlar şüphe içinde oynuyorlar (oyalanıyorlar). | |
10: Artık göğün, apaçık duman (fitne) getireceği günü gözle. | |
11: (O fitne ki) insanları (insanların büyük kısmını) sarmıştır. İşte bu, elîm bir azaptır. | |
12: Rabbimiz, azabı bizden kaldır. Muhakkak ki biz, mü'minleriz. | |
13: Onlara (herşeyi) açıklayan bir resûl gelmişti. (Buna rağmen resûlün söylediklerinden) ibret almadılar. | |
14: Ve (O'NA) (şeytan tarafından vahyedilerek) “öğretilmiş” ve “deli” dediler ve sonra O'NDAN yüz çevirdiler. | |
15: Muhakkak ki Biz, azabı biraz kaldırsak (bile), şüphesiz ki siz (şirke) dönecek olanlarsınız. | |
16: Büyük bir şiddetle (onları) yakalayacağımız gün, Biz mutlaka intikam alacak olanlarız. | |
17: Ve andolsun ki Biz, onlardan önce firavun kavmini de imtihan ettik. Ve onlara da kerim bir resûl (Hz. Musa) gelmişti. | |
18: (Hz. Musa): “Allah'ın kullarını bana verin. Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm.” (demişti). | |
19: Allah'a karşı ululuk (büyüklük) taslamayın! Çünkü ben, size apaçık bir sultan (delil) ile geliyorum. | |
20: Ve muhakkak ki ben, beni taşlamanızdan, sizin de Rabbiniz olan Rabbime sığındım. | |
21: Eğer bana inanmıyorsanız artık benden uzaklaşın. | |
22: Bunun üzerine: “Bunlar günahkâr bir kavimdir.” diye, Rabbine dua etti. | |
23: Hemen gece yürüyüşü yapmak üzere kullarımla (beraber) yola çık! Muhakkak ki siz takip edileceksiniz. | |
24: Ve denizi açık olarak bırak! Muhakkak ki onlar, boğulacak olan bir ordudur. | |
25: Bahçelerden ve pınarlardan nicelerini terkettiler. | |
26: Ve ekinler ve kerim mekânlar (güzel köşkler). | |
27: Ve orada zevk içinde yaşadıkları ni'metler (terkettiler). | |
28: İşte, böyle. Ve sonraki kavmi onlara varis kıldık. | |
29: Onlara yer ve gök ağlamadı. Ve onlara mühlet verilmedi. | |
30: Ve andolsun ki Biz, İsrailoğullarını (firavunun) zelil azab(ın)dan kurtardık. | |
31: O firavun ki, şüphesiz o, haddi aşanlardan ve büyüklük taslayanlardandı. | |
32: Ve andolsun ki Biz, onları (İsrailoğullarını) ilim üzerine âlemlere seçtik (üstün kıldık). | |
33: Ve onlara, içinde apaçık imtihan olan âyetlerden (mucizelerden) verdik. | |
34: Gerçekten onlar, mutlaka diyecekler ki. | |
35: (Bizim ölümümüz) sadece ilk ölümümüzdür. Ve biz, neşrolunacak (tekrar diriltilecek) değiliz. | |
36: Siz doğru söyleyenlerseniz, o halde babalarımızı (geri) getirin. | |
37: Onlar mı yoksa Tubba'nın kavmi ve onlardan öncekiler mi daha hayırlı? Biz onları helâk ettik. Çünkü onlar mücrimlerdi. | |
38: Ve gökleri ve yeri ve ikisi arasındakileri, oyun olsun diye yaratmadık. | |
39: İkisini de haktan başka bir şey ile yaratmadık (ikisini de hak ile yarattık). Ve lâkin onların çoğu bilmezler. | |
40: Muhakkak ki fasıl günü, onların hepsinin belirlenmiş vaktidir. | |
41: O gün, dosttan dosta (hiç)bir şey fayda vermez. Ve onlara yardım olunmaz. | |
42: Ancak Allah'ın rahmet (Rahîm esmasıyla tecelli) ettiği kimse hariç. Muhakkak ki O, Azîz'dir, Rahîm'dir. | |
43: Muhakkak ki zakkum ağacı. | |
44: Günahkârların yemeğidir. | |
45: Erimiş maden gibi karınlarında kaynar. | |
46: Kaynar suyun kaynaması gibi. | |
47: Onu tutun (yakalayın)! Hemen cehennemin ortasına sürükleyin. | |
48: Sonra başının üstüne azap olarak kaynar su dökün. | |
49: (Azabı) tat! (Hani) sen, gerçekten azîzdin ve kerimdin (kendini öyle zannediyordun). | |
50: Muhakkak ki bu azap, sizin şüphe ettiğiniz şeydir. | |
51: Muhakkak ki takva sahipleri, mutlaka emin makamlardadır. | |
52: Cennetlerde ve pınarlarda. | |
53: Karşılıklı ipekten ve atlastan giysiler giyerler. | |
54: İşte, böyle. Ve onları, iri gözlü huriler ile evlendiririz. | |
55: Orada emniyet içinde her çeşit meyveden isterler. | |
56: Orada ilk ölümden başka ölüm tatmazlar. Ve (Allah, böylece) onları cehennem azabından korumuştur. | |
57: Senin Rabbinden fazl (lütuf) olarak işte bu, (en büyük kurtuluş) fevz-ül azîmdir. | |
58: İşte böylece O'nu (Kur'ân-ı Kerim'i), senin lisanın ile kolaylaştırdık. Umulur ki onlar tezekkür ederler. | |
59: Artık gözle (bekle)! Muhakkak ki onlar da (bekleyenler) gözleyenlerdir. | |