| İbni Kesir Meali |
|
| 1: Ha, Mim. | |
| 2: Apaçık kitaba andolsun ki; | |
| 3: Gerçekten Biz; onu, mübarek bir gecede indirdik. Doğrusu Biz, uyarıcı idik. | |
| 4: Ki onda her hikmetli iş ayrılır. | |
| 5: Katımızdan bir emirle. Muhakkak ki Biz, peygamber gönderenleriz. | |
| 6: Rabbından bir rahmet olarak. Gerçekten O; Semi, Alim olanın kendisidir. | |
| 7: Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbından. Şayet kesin olarak inanıyorsanız. | |
| 8: Ondan başka ilah yoktur. Diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbınızdır, sizden önceki atalarınızın da Rabbıdır. | |
| 9: Hayır, onlar şüphe içinde oynayıp dururlar. | |
| 10: Öyleyse sen gözle. Göğün açıkça bir duman çıkaracağı gün; | |
| 11: İnsanları bürüyecektir. Bu; elim bir azabdır. | |
| 12: Rabbımız; bu azabı bizden kaldır. Doğrusu biz, artık mü'minleriz. | |
| 13: Nerede onlarda öğüt almak? Kendilerine gerçeği açıklayan bir peygamber gelmişti. | |
| 14: Ondan yüz çevirmişler; belletilmiş delinin biri, demişlerdi | |
| 15: Biz, az bir süre için azabı kaldıracağız. Ama siz, eski halinize döneceksiniz. | |
| 16: (16-17) Pek şiddetli, satvetli bir tutuşla tutacağımız gün şüphe yok ki, Biz intikam alıcılarız. Andolsun ki, onlardan evvel Fir'avun'un kavmini bir imtihana tâbi tuttuk ve onlara kerîm bir peygamber gelmişti. | |
| 17: Andolsun ki; onlardan önce Firavun kavmini de denemiştik ve onlara kerim bir peygamber gelmişti. | |
| 18: Allah'ın kullarını bana teslim edin. Doğrusu ben, size gönderilmiş emin bir peygamberim. | |
| 19: Allah'a karşı yücelik taslamayın. Doğrusu ben, size açık bir burhan getirdim. | |
| 20: Beni taşlamanızdan ötürü; benim de Rabbım, sizin de Rabbınız olana sığındım. | |
| 21: Eğer bana inanmazsanız; benden uzaklaşıp gidin. | |
| 22: Bunlar, suçlu bir kavimdir, diyerek Rabbına dua etti. | |
| 23: Öyleyse kullarımı geceleyin yürüt, siz muhakkak takip olunacaksınız. | |
| 24: Denizi sakin iken geride bırak. Doğrusu onlar, suda boğulacak bir ordudur. | |
| 25: Onlar, nice nice bağları, pınarları bırakmışlardı. | |
| 26: Ekinleri, muhteşem konakları da. | |
| 27: Zevk ve safa sürdükleri nimetleri de. | |
| 28: İşte böyle. Onlara başka kavimleri mirasçı kıldık. | |
| 29: Gök ve yer onların helakine ağlamadı. Ve onlar, mühlet verilenler de olmadı. | |
| 30: Andolsun ki; İsrailoğullarını horlayıcı azabdan kurtardık, | |
| 31: Firavun'dan. Doğrusu o, azgın bir zorba idi. | |
| 32: Ve andolsun ki; Biz, onları bile bile alemler üzerinde seçkin kıldık. | |
| 33: Onlara ayetlerden öylelerini verdik ki; her birinde açıkça bir imtihan vardı. | |
| 34: Bunlar gerçekten derler ki: | |
| 35: O, ilk ölümümüzden başkası değildir. Ve biz, diriltilip kaldırılacaklar da değiliz. | |
| 36: Doğru sözlüler iseniz; bize babalarımıza getirsenize. | |
| 37: Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba kavmi ile onlardan evvel gelenler mi? Biz, onları helak ettik. Muhakkak ki onlar, mücrimler idiler. | |
| 38: Biz; gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri oyun ve oyalanma olsun diye yaratmadık. | |
| 39: Biz; onları, ancak hak ile yarattık. Ne var ki onların çoğu, bilmezler. | |
| 40: Muhakkak ki ayırdetme günü, hepsinin bir arada bulunacağı vakittir. | |
| 41: O gün; dostun dosta hiç bir yardımı olmaz, yardım da görmezler. | |
| 42: Ancak Allah'ın merhamet ettiği müstesna. Muhakkak ki O; Aziz, Rahim olanın kendisidir. | |
| 43: Doğrusu zakkum ağacı; | |
| 44: Günahkarların yiyeceğidir. | |
| 45: Erimiş maden gibidir. Karınlarında kaynar, | |
| 46: Suyun kaynaması gibi. | |
| 47: Yakalayın onu, cehennemin ortasına sürükleyin. | |
| 48: Sonra azab olarak başına kaynar su dökün. | |
| 49: Tad bakalım; hani güçlü olan, değerli olan yalnız sendin? | |
| 50: İşte bu; doğrusu şüphelenip durduğunuz şeydir. | |
| 51: Müttakiler ise; muhakkak ki emin bir makamdadırlar. | |
| 52: Bahçelerde ve pınar başlarında. | |
| 53: İnce ipekten ve parlak atlastan giyerler, karşılıklı otururlar. | |
| 54: İşte böyle. Onları iri siyah gözlülerle evlendiririz. | |
| 55: Orada emniyet içerisinde her meyveyi isteyebilirler. | |
| 56: Orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Ve onları cehennem azabından korumuştur. | |
| 57: Rabbından bir lutuf olarak. İşte bu, büyük kurtuluşun kendisidir. | |
| 58: Biz; onu, öğüt alsınlar diye senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık. | |
| 59: Öyleyse bekle, onlar da beklemektedirler. | |