Tefhim-ul Kuran Meali |
|
1: Ey bürünüp örtünen, | |
2: Kalk (ve) bundan böyle uyarıp korkut. | |
3: Rabbini tekbir et (yücelt) | |
4: Elbiseni de temizle. | |
5: Pislikten kaçınıp uzaklaş. | |
6: Daha çok istekte bulunmak için iyilik yapma. | |
7: Rabbin için sabret. | |
8: Çünkü o boruya (sur'a) üfürüldüğü zaman, | |
9: İşte o gün, zorlu bir gündür; | |
10: Kafirler içinse hiç kolay değildir. | |
11: Bırakın onu bana, Ben onu tek olarak yarattım. | |
12: Ki ben ona, 'alabildiğine geniş kapsamlı bir mal (servet)' verdim, | |
13: Göz önünde hazır çocuklar (verdim), | |
14: Ve önüne sayısız imkan ve fırsatları döşeyip serdim. | |
15: Sonra, daha da arttırmam için tamah eder (doyumsuz istekte bulunur). | |
16: Hayır; çünkü o, bizim ayetlerimize karşı 'kesin bir inatçıdır'. | |
17: Onu alabildiğine sarp bir yokuşa sardırıp süreceğim. | |
18: Çünkü o, düşündü ve bir ölçü tesbit etti. | |
19: Kahrolası, nasıl bir ölçü koydu? | |
20: Yine kahrolası, nasıl bir ölçü koydu? | |
21: Sonra bir baktı. | |
22: Sonra kaşlarını çattı ve yüzünü ekşitti. | |
23: Sonra da sırt çevirdi ve büyüklük tasladı (istikbâr). | |
24: Böylece: «Bu, yalnızca 'aktarılarak öğrenilen' bir büyüdür» dedi. | |
25: «Bu, bir beşer sözünden başkası değildir.» | |
26: Onu ben, cehenneme sürükleyip atacağım. | |
27: Cehennem (sakar) nedir, sen bilir misin? | |
28: Ne alıkoyar, ne bırakır. | |
29: Beşere delicesine susamıştır. | |
30: Onun üzerinde ondokuz vardır. | |
31: Biz o ateşin koruyucularını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısını da küfretmekte olanlar için yalnızca bir fitne (konusu) yaptık ki, kendilerine kitap verilenler, kesin bir bilgiyle inansın, iman edenlerin de imanları artsın; kendilerine kitap verilenler ve iman edenler (böylece) kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kafirler de şöyle desin: «Allah, bu örnekle neyi anlatmak istedi?» İşte Allah, dilediğini de böyle hidayete iletir. Rabbinin ordularını kendisinden başka (hiç kimse) bilmez. Bu ise, beşer (insan) için yalnızca bir öğüttür. | |
32: Hayır, aya andolsun, | |
33: Dönüp gittiği zaman geceye, | |
34: Ağardığı zaman sabaha, | |
35: Gerçekten o, büyük (musibet)lerden biridir. | |
36: Beşer (insan) için bir uyarıp korkutmadır; | |
37: Sizlerden öne geçmek veya geride kalmak isteyenler için. | |
38: Her nefis, kazanmakta olduklarına karşılık olmak üzere bir rehinedir. | |
39: Ancak Ashab-ı Yemin (sağ ehli) hariç. | |
40: Onlar cennetlerdedirler; birbirlerine sorarlar. | |
41: Suçlu günahkarları: | |
42: «Sizi şu cehenneme sürükleyip iten nedir?» | |
43: Onlar: «Biz namaz kılanlardan değildik» dediler. | |
44: «Yoksula da yedirmezdik.» | |
45: «(Batıla ve tutkulara) Dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik.» | |
46: «Din (hesap ve ceza) gününü yalan sayıyorduk.» | |
47: «Sonunda yakîn (kesin bir gerçek olan ölüm) gelip bize çattı.» | |
48: Artık, şefaat edenlerin şefaati onlara bir yarar sağlamaz. | |
49: Buna rağmen, bunlara ne oluyor ki öğütten yüz çevirip duruyorlar? | |
50: Sanki onlar, ürkmüş yaban eşekleri gibidirler; | |
51: Arslandan korkup kaçmışlar. | |
52: Hayır; onlardan her biri, kendisine açılmış sahifelerin verilmesini ister. | |
53: Hayır, onlar hiç şüphesiz ahiretten korkmuyorlar. | |
54: Gerçek (şu ki), o (Kur'an), elbette bir öğüttür. | |
55: Artık kim dilerse, öğüt alıp düşünür. | |
56: Allah dilemedikçe, onlar öğüt almazlar; takvanın sahibi (onu kabul etmeye ehil olan) O'dur, mağfiretin sahibi (bağışlamaya ehil olan da) O'dur. | |