Celal Yıldırım Meali |
|
1: (1-2-3) Sabit olan hakk; nedir sabit olan hakk ? Sabit olan hakkın ne olduğunu bilir misin? | |
4: Semûd ve Âd (kavimleri), inecek o müthiş felâketi yalan saydılar. | |
5: Semûd'a gelince: Sınırları aşan bir haykırışla yok edildiler. | |
6: Âd ise, yıkıcı bir kasırgayla yok edildiler. | |
7: (7-8) O kasırgayı onların üzerine aralıksız olarak yedi gece, sekiz gündüz musallat edip estirdi; o kavmi, içleri kof hurma kütükleri gibi yere serilmiş görürsün. Onlardan geriye kalan bir şey görebilir misin ? | |
9: Fir'avn da, ondan önceki altı üstüne getirilip yok edilen kasabalar da hep o suç ve azgınlıkla geldiler. | |
10: Rabblarının peygamberlerine karşı geldiler. O sebeple Rabbları, onları fazla şiddetli bir tutuşla yakalayıverdi. | |
11: (11-12) Doğrusu biz, su iyice kabarıp taştığında size ibret ve öğüt kılmamız için ve anlayabilen kulaklar anlasın diye sizi yüzüp giden gemide taşıdık. | |
13: Sûr'a bir tek defa üfürüldüğünde, | |
14: Yerküre ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir tek çarpılışla paramparça edildiğinde, | |
15: İşte o gün olan olur, müthiş olay meydana gelir. | |
16: Gök yarılır; o gün artık o bütün güç ve ölçüsünü kaybetmiştir. | |
17: Melekler de onun kenarlarındadır. O gün Rabbının Arş'ını, bunların üstünde sekiz tanesi taşır. | |
18: O gün (hesaba) çıkarılacaksınız, sizden hiçbir şey gizli kalmaz. | |
19: Artık kimin kitabı (amel defteri) sağından verilirse, «gelin de kitabımı okuyun ! | |
20: Çünkü gerçekten ben, hesabımla karşılaşacağımı kesinlikle biliyordum» der. | |
21: Bu kimse hoşnut olacağı bir hayat içindedir. | |
22: Yüksekçe bir Cennet'tedir. | |
23: Meyveleri yakıncacık külfetsiz koparılmaya elverişlidir. | |
24: Geçirdiğiniz günlerde (işlediğiniz güzel amellerinize) karşılık afiyetle, gönül rahatlığıyla yeyiniz, içiniz !. (denilir). | |
25: Kitabı sol tarafından verilene gelince: Ah keşke kitabım solumdan verilmeseydi! | |
26: Ve keşke hesabımın da ne ölçüde olacağını bilmeseydim ! | |
27: Keşke bu iş olup bitseydi (ölümle son bulsaydı)! | |
28: Malım bana bir yarar sağlamadı. | |
29: Güç ve kudretim benden (ayrılıp) yok oldu, der. | |
30: (Sonra şu emir verilir:) Onu yakalayın ,da zincire vurun. | |
31: Sonra da Cehennem'e itip atın. | |
32: Sonra boyu yetmiş arşın bir zincire vurup yollayın. | |
33: Çünkü gerçekten o, o büyük kadri yüce Allah'a inanmazdı. | |
34: Yoksulu yedirmek üzere kimseyi tahrîk-teşvîk etmezdi. | |
35: O sebeple bugün onun, burada candan sıcak bir dostu ve yakını yoktur. | |
36: Yiyecek olarak da ancak Gıslîn (=Zakkum'a benzer bir ağaç veya kan irin karışımını andıran fena bir sıvı) vardır. | |
37: Onu da ancak günahkârlar yerler. | |
38: (38-39) Hayır, gördüklerinize ve görmediklerinize and içerim ki, | |
40: Şüphesiz bu (söz) şerefli saygıdeğer bir elçinin sözüdür. | |
41: O, bir şâirin sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz!. | |
42: O bir kâhinin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz! | |
43: Âlemlerin Rabbından indirilmedir. | |
44: Eğer (o elçi) bize karşı kendi kafasından birtakım sözler uydursaydı, | |
45: Elbette biz, onu sağ elimiz (kudret ve kahrımız)le yakalar, | |
46: Sonra da elbette onun kalb damarını koparırdık. | |
47: Sizden hiç biriniz de O'ndan (gelecek olan azabı), arayerde engeller olup savamazdı. | |
48: Ve şüphesiz ki bu söz (Kur'ân), muttakîler (Allah'tan saygı ile korkup yalandan ve kötü düşünce ve davranışlardan sakınanlar) için bir öğüttür. | |
49: Biz, elbette sizden (Kur'ân'ı) yalan sayanları biliriz. | |
50: Şüphesiz ki O, (Kur'ân), kâfirler üzerinde bir hasret, üzüntü ve iç sıkıntısıdır. | |
51: Gerçekten o, kesinlik ifâde eden bir hakikattir. | |
52: Çok yüce ulu Rabbin ismini tesbîh et. | |