Ali Fikri Yavuz Meali |
|
1: O tozutub savuran rüzgârlara, | |
2: Arkasından ağır su taşıyan bulutlara, | |
3: Sonra kolayca akıb giden gemilere (veya bulutlara ve yıldızlara), | |
4: Sonra işleri (kullara) bölen meleklere yemin olsun ki: | |
5: Muhakkak size vaad olunanlar bir gerçektir; | |
6: Ve şübhesiz ki hesab vuku bulacaktır, (herkes amelinin karşılığını görecektir.) | |
7: O (yıldızlara ait) güzel yollara sahib sema hakkı için ki: | |
8: Muhakkak siz, (peygamber hakkında kâhin demekle) ihtilâflı bir sözde bulunuyorsunuz. | |
9: Peygamber ve Kur’an’dan çevrilen çevrilir. | |
10: Kahrolsun o yalancılar!... | |
11: Onlar, bir cehalet içinde bulunan gâfil kimselerdir. | |
12: Soruyorlar: Ne zaman o hesab günü? | |
13: O bir gündür ki, ateş üzerinde kavrulub yakılacaklar. | |
14: (Cehennemdeki melekler onlara şöyle derler): Tadın azabınızı. Bu (azab, dünyada iken) acele istediğiniz... | |
15: Gerçekten takvâ sahibleri, cennetlerde pınar başlarındadır. | |
16: Rablerinin kendilerine verdiğinden razı oldukları halde... Doğrusu onlar, bundan önce güzel amel işliyenlerdi. | |
17: Onlar geceden pek az (bir zaman) uyuyorlardı. | |
18: Sabahın erken vakitlerinde de hep istiğfar ederlerdi. | |
19: Onların mallarında dilencinin ve (ihtiyacını açıklayamayan) mahrumun bir hakkı vardır. | |
20: Arzda da gerçekten tasdik edenler için bir çok ibretler var. | |
21: Nefislerinizde de (hücrelerden vücud yapınıza kadar) bir çok alâmetler var (ki, hep Allah’ın kudretine ilmine, azamet ve iradesine delâlet ederler). Hâlâ görmiyecek misiniz? | |
22: Semada ise, (yağmur) rızkınız ve va’d olunduğunuz cennet vardır. | |
23: İşte o semânın ve yerin Rabbine yemin olsun ki, bu vaad olunan (cennet), sizin konuşmanız (sabit olduğu) gibi, muhakkak bir gerçektir. | |
24: (Ey Rasûlüm), sana geldi mi, İbrahîm’in ikram edilen misafirlerinin haberi? | |
25: Hani onlar, İbrahîm’in yanına varmışlardı da selâm vermişlerdi. O da (onlara karşılık olarak) selâm vermiş: “- (Bunlar) tanınmadık bir kavim.” demişti. | |
26: Hemen bir bahane ile ailesine giderek bir semiz dana (kesib etini) getirdi de, | |
27: Onu (yemek olarak) önlerine koydu. “-Yemeğe buyurmaz mısınız?” dedi. (Yemeğinden misafirlerin yemediğini görünce): | |
28: O vakit onlardan (İbrahim’in) içine bir korku düştü. Onlar: “korkma!” dediler ve onu çok bilgin bir oğul ile müjdelediler. | |
29: Bunun üzerine (İbrahîm’in) hanımı bir çığlık içinde döndü de elini yüzüne çarptı: “- Ben, kısır bir koca karıyım! (Nasıl çocuğum olabilir)” dedi. | |
30: Onlar dediler ki: “- İş, sana dediğimiz gibidir. Bunu Rabbin buyurdu. Şübhesiz ki O, Hakîm’dir, Alîm’dir.” | |
31: (Hz. İbrahim, kendisine misafir olarak gelen meleklere) dedi ki: “- O halde istediğiniz nedir? (Niçin gönderildiniz)? Ey elçiler!...” | |
32: Onlar dediler ki: “- Biz, günahkâr bir kavme (Lût peygamberin kavmine) gönderildik; | |
33: Üzerlerine çamurdan (pişirilmiş) taşlar atmak için... | |
34: Ki o taşlar, Rabbinin katında haddi aşanlar için damgalanmışlardır.” | |
35: Nihayet Lût’un memleketinde bulunan müminleri (oradan) çıkardık, (ki kalan kâfirleri helâk edelim). | |
36: Fakat bir evden başka orada müslüman da bulmadık. | |
37: Ve öyle acıklı azabdan korkacaklar için orada bir ibret nişanesi bıraktık, (o memleketi harabe ve taş yığını haline getirdik). | |
38: Mûsa’da da ibret vardır: Hani onu açık bir mucize ile Firavun’a gönderdik de; | |
39: O, bütün ordusu ile (imandan) yüz çevirdi ve şöyle dedi: “- Bu, bir sihirbaz, yahud bir mecnundur.” | |
40: Bunun üzerine tuttuk kendisini ve ordularını denize attık. Öyle ki, küfür ve inad üzere bulunuyordu. | |
41: Âd kavminde de ibret vardır: Hani onların üzerine o kökü kurutan rüzgârı göndermiştik. | |
42: Öyle bir rüzgâr ki, uğradığı bir şeyi bırakmıyor, mutlak onu kül gibi savuruyordu. | |
43: Semûd kavminde de ibret vardır: Hani onlara “-Bir zamana kadar yaşayın, istifade edin.” denilmişti de, | |
44: Rablerinin emrinden uzaklaşıb azmışlardı. Bu yüzden bakınıb dururlarken kendilerini yıldırım çarpıvermişti. | |
45: O vakit (bu azabdan kurtulub) kalkmağa güç yetiremediler, bir yardım da görmediler. | |
46: Daha önce de Nûh kavmini helâk ettik; çünkü onlar (hakdan ayrılmış küfür içinde bulunan) fâsık bir kavim idiler. | |
47: (Bir de semaya bakın), biz onu kuvvetle bina ettik. Muhakkak ki biz, büyük kudrete sahibiz. | |
48: Arzı da döşedik. Ne güzel döşeyiciyiz!... | |
49: Her şeyden çift çift yarattık ki, iyice düşünesiniz. | |
50: (Ey Rasûlüm, de ki: ) O halde hemen Allah’a kaçın, (küfrü bırakıb hemen imana gelin). Gerçekten ben, size, Allah tarafından (azab ile) korkutan açık bir peygamberim. | |
51: Ve Allah ile beraber başka bir ilâh uydurmayın. Gerçekten ben, size, Allah tarafından (azab ile) korkutan açık bir peygamberim. | |
52: (Ey Rasûlüm, senin kavmin, sana sihirbaz yahud mecnûn dediği gibi), onlardan evvelki ümmetler de bir peygamber gelince; muhakkak böyle; ya sihirbaz dediler, ya mecnun... | |
53: Hepsi de bu sözü birbirine tavsiye mi ettiler? Doğrusu onlar hep azgınlar topluluğudur. | |
54: Onun için, onlardan yüz çevir; artık (tebliğ vazifeni yaptın ve bizim katımızda) kınanacak değilsin. | |
55: Sen, (Kur’an ile) öğüd ver çünkü öğüd ve nasihat müminlere fayda verir. | |
56: Ben, insanları ve cinleri, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım. | |
57: Ben, onlardan bir rızk istemiyorum, (ben onları kendilerine yahud başka bir kimseye rızık versinler diye yaratmadım); bana (kullarıma) yemek yedirmelerini de istemiyorum. | |
58: Doğrusu rızkı veren, o çok şiddetli kuvvet sahibi Allah’dır. | |
59: Onun için, muhakkak o zulmedenlere (Mekke kâfirlerine, kendilerinden önceki) arkadaşlarının (azab) payı gibi, bir pay vardır. Şimdi o azabı acele istemesinler. | |
60: Artık o azabla korkutuldukları günlerinden dolayı, Kur’an’ı ve Peygamberi inkâr edenlere şiddetli azab olsun... | |