Ahmet Varol Meali |
|
1: Savurup atan (rüzgar)lara, | |
2: Sonra ağır yük taşıyan (bulut)lara, | |
3: Sonra kolayca akıp giden (gemi)lere, | |
4: Sonra işleri paylaştıranlara andolsun ki, | |
5: Size vaadedilenler kesin doğrudur. | |
6: Ve şüphesiz ceza muhakkak olacaktır. | |
7: Çeşitli yolları (cisimlerinin yörüngeleri) bulunan göğe yemin olsun ki, | |
8: Muhakkak siz çelişkili bir söz içindesiniz. [1] | |
9: Ondan çevrilen çevriliyor. | |
10: Kahrolsun o yalan uyduranlar, | |
11: Onlar bilgisizlik içinde kalmış gafil kimselerdirler. | |
12: 'Ceza günü ne zaman?' diye soruyorlar. | |
13: O gün onlar ateşte yakılırlar. | |
14: 'Tadın fitnenizi. [2] İşte bu çarçabuk gelmesini isteyedurduğunuz şeydir. | |
15: Şüphesiz takva sahipleri cennetlerde ve pınar başlarındadırlar. | |
16: Rablerinin kendilerine verdiğini alarak. Çünkü onlar bundan önce iyilik edenlerdi. | |
17: Gecenin ancak az bir kısmında uyurlardı. | |
18: Onlar seher vakitlerinde de bağışlanma dilerlerdi. | |
19: Mallarında dilenci ve yoksul için bir hak vardı. | |
20: Yeryüzünde kesin bir inançla inanacaklar için ibretler vardır. | |
21: Kendi nefislerinizde de. Görmüyor musunuz? | |
22: Gökte sizin rızkınız ve size vaadedilenler var. | |
23: Göğün ve yerin Rabbine yemin olsun ki o, sizin konuşmanız gibi gerçektir. | |
24: İbrahim'in ağırlanan konuklarının haberi sana geldi mi? | |
25: Hani onun yanına girdiklerinde: 'Selam' demişlerdi. O da: 'Selam. Tanınmayan bir topluluk' demişti. | |
26: Hemen gizlice hanımının yanına gidip semiz bir dana getirdi. | |
27: Onu onlara yaklaştırıp: 'Yemez misiniz?' dedi. | |
28: Bunun üzerine onlardan dolayı içine bir korku düştü. 'Korkma' dediler ve onu bilgin bir oğlanla müjdelediler. | |
29: Bunun üzerine karısı çığlık atarak döndü ve elini yüzüne vurarak: 'Kısır bir yaşlı kadın mı (doğuracak)?' dedi. | |
30: 'Rabbin böyle buyurdu. Şüphesiz O, hikmet sahibidir, bilendir' dediler. | |
31: (Sonra): 'Peki sizin işiniz nedir ey elçiler!' dedi. | |
32: Dediler ki: 'Biz bir günahkarlar topluluğuna gönderildik. | |
33: Üzerlerine çamurdan taşlar yağdıralım diye. | |
34: Rabbinin katında haddi aşanlar için işaretlenmiş (haldeki taşlar).' | |
35: Derken orada mü'minlerden kim varsa çıkardık. | |
36: Ancak orada Müslümanlardan sadece bir ev (halkı) bulduk. | |
37: Orada acıklı azaptan korkanlar için bir işaret bıraktık. | |
38: Musa'da da (ibret vardır). Hani onu apaçık bir belgeyle Firavun'a göndermiştik. | |
39: Ama o ordusuyla birlikte yüz çevirdi ve: '(Bu Musa) büyücü veya delidir' dedi. | |
40: Biz de onu ve askerlerini yakalayıp denize attık ki o (bu sırada kendi kendini) kınamaktaydı. [3] | |
41: Ad (kavminde) de (ibret vardır). Hani onların üzerlerine o kökleri kesen (kısır) rüzgarı göndermiştik. | |
42: Üzerinden geçtiği hiçbir şey bırakmaksızın hepsini kül gibi ediyordu. | |
43: Semud'da da (ibret vardır). Hani onlara: 'Bir süreye kadar yararlanın (geçim sürün)' denmişti. | |
44: Ancak Rablerinin emrine başkaldırdılar ve bu yüzden bakıp dururlarken kendilerini yıldırım çarptı. | |
45: Artık ne ayağa kalkmaya güç yetirebildiler ne de yardım bulabildiler. | |
46: Bundan önce de Nuh kavmini (helak ettik). Çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavimdi. | |
47: Göğü de biz güçle bina ettik ve biz onu genişletmekteyiz. [4] | |
48: Yeri de biz döşedik. Ne güzel döşeyiciyiz! | |
49: Her şeyden iki çift yarattık. Umulur ki öğüt alırsınız. | |
50: 'O halde Allah'a kaçın. Ben sizin için O'ndan (yana) apaçık bir uyarıcıyım. | |
51: Allah'la beraber başka bir ilah uydurmayın. Ben sizin için O'ndan (yana) apaçık bir uyarıcıyım. | |
52: İşte böyle. Onlardan öncekilere de ne zaman bir peygamber geldiyse muhakkak: 'Büyücü veya delidir' dediler. | |
53: Bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler? Hayır, onlar azgın bir topluluktur. | |
54: Sen onlardan yüz çevir. Artık sen kınanacak değilsin. | |
55: Sen öğüt ver. Doğrusu öğüt mü'minlere yarar verir. | |
56: Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etmeleri için yarattım. | |
57: Ben onlardan bir rızık istemiyorum ve beni beslemelerini de istemiyorum. | |
58: Şüphesiz rızkı veren, sağlam güç sahibi olan Allah'tır. | |
59: Muhakkak ki, o zulmedenlerin (geçmişteki) arkadaşlarının payları gibi (azaptan) payları vardır. Şu halde acele etmesinler. | |
60: Kendilerine vaadedilen o günlerinden dolayı kâfirlerin vay hallerine! | |