Ali Bulaç Meali |
|
1: Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun. | |
2: Sen, Rabbinin nimetiyle bir mecnun değilsin. | |
3: Gerçekten senin için kesintisi olmayan bir ecir vardır. | |
4: Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin. | |
5: Artık yakında göreceksin ve onlar da görecekler. | |
6: Sizden, hanginizin 'fitneye tutulup çıldırdığını.' | |
7: Elbette senin Rabbin, kimin kendi yolundan şaşırıp saptığını daha iyi bilendir; ve kimin hidayete erdiğini de daha iyi bilendir. | |
8: Şu halde yalanlayanlara itaat etme. | |
9: Onlar, senin kendilerine yaranmanı (uzlaşmanı) arzu ettiler; o zaman onlar da sana yaranıp uzlaşacaklardı. | |
10: Şunların hiçbirine itaat etme: Yemin edip duran, aşağılık, | |
11: Alabildiğine ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götüren (gizlilik içinde söz ve haber taşıyan), | |
12: Hayrı engelleyip sürdüren, saldırgan, olabildiğince günahkar, | |
13: Zorba, saygısız, sonra da kulağı kesik; | |
14: Mal (servet) ve çocuklar sahibi oldu diye, | |
15: Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman: "(Bunlar) Eskilerin uydurma masallarıdır" diyen. | |
16: Yakında biz onun hortumu (burnu) üzerine damga vuracağız. | |
17: Gerçek şu ki, biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik. Hani onlar, sabah vakti (erkenden ve kimseye haber vermeden) onu (bahçeyi) mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi. | |
18: (Bu konuda) Hiçbir istisna yapmıyorlardı. | |
19: Fakat onlar, uyuyorlarken, Rabbin tarafından dolaşıp gelen bir bela onun üstünü sarıp kuşatıverdi. | |
20: Sonunda (bahçe) kökünden kuruyup kapkara kesildi. | |
21: Nihayet sabah vakti birbirlerine seslendiler. | |
22: "Eğer ürününüzü devşirecekseniz erkence kalkıp çıkın." | |
23: Derken, aralarında fısıldaşarak çıkıp gittiler: | |
24: "Bugün sakın oraya hiçbir yoksul girip de karşınıza çıkmasın." | |
25: (Yoksulları) Engellemeye güçleri yetebilirmiş gibi erkenden gittiler. | |
26: Ama onu görünce: "Muhakkak biz (gideceğimiz yeri) şaşırmışız" dediler. | |
27: "Hayır, biz (her şeyden ve bütün servetimizden) yoksun bırakıldık." | |
28: (İçlerinde) Mutedil olan biri dedi ki: "Ben size dememiş miydim? (Allah'ı) Tesbih edip yüceltmeniz gerekmez miydi?" | |
29: ki: "Rabbimiz seni tesbih eder, yüceltiriz; gerçekten bizler zalim imişiz." | |
30: Şimdi birbirlerine karşı kendilerini kınamaya başladılar. | |
31: "Yazıklar bize, gerçekten bizler azgınmışız" dediler. | |
32: "Belki Rabbimiz, onun yerine daha hayırlısını verir; şüphesiz biz, yalnızca Rabbimize rağbet eden kimseleriz." | |
33: İşte azab böyledir. Ahiret azabı ise, muhakkak çok daha büyüktür; bir bilseler. | |
34: Doğrusu, muttaki olanlar için Rableri katında nimetlerle donatılmış cennetler vardır. | |
35: Öyleyse, müslümanları suçlu günahkar olanlar gibi (eşit) kılar mıyız? | |
36: Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz? | |
37: Yoksa (elinizde) ders okumakta olduğunuz bir kitap mı var? | |
38: İçinde, neyi seçip beğenirseniz, mutlaka sizin olacak diye. | |
39: Yoksa sizin için üzerimizde kıyamete kadar sürüp gidecek bir yemin mi var ki siz ne hüküm verirseniz o, mutlaka sizin kalacak, diye. | |
40: Onlara sor: "Hangisi bunun savunuculuğunu yapacak? | |
41: Yoksa onların ortakları mı var? Şu halde eğer doğru sözlü kimselerse, ortaklarını getirsinler. | |
42: Ayağın üstünden (örtünün) açılacağı ve onların secdeye çağrılacakları gün, artık güç yetiremezler. | |
43: Gözleri 'korkudan ve dehşetten düşük', kendilerini de zillet sarıp kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi. | |
44: Artık bu sözü yalan sayanı sen Bana bırak. Biz onları, bilmeyecekleri bir yönden derece derece (azaba) yaklaştıracağız. | |
45: Ben, onlara süre tanıyorum. Elbette benim düzenim (cezalandırmam) sapasağlamdır. | |
46: Sen, onlardan bir ücret mi istiyorsun ki, onlar, haksız bir borçtan dolayı ağır bir yük altında kalmışlar? | |
47: Yoksa gayb (görünmeyenin bilgisi) onların yanında mıdır ki, kendileri yazıp duruyorlar? | |
48: Şimdi sen, Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma; hani o, içi kahır dolu olarak (Rabbine) çağrıda bulunmuştu. | |
49: Eğer Rabbinden bir nimet ona ulaşmasaydı, mutlaka yerilmiş ve çıplak bir durumda (karaya) atılmış olacaktı. | |
50: Fakat Rabbi onu seçti ve onu salih olanlardan kıldı. | |
51: O inkâr edenler, zikri (Kur'an'ı) işittikleri zaman, seni neredeyse gözleriyle devireceklerdi. "O, gerçekten bir delidir" diyorlar. | |
52: Oysa o (Kur'an), alemlere bir zikr (öğüt, hatırlatma, hüküm ve üstün bir şeref)den başka bir şey değildir. | |