İskender Evrenosoğlu Meali |
|
1: Nûn. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun! | |
2: Rabbinin ni'meti ile sen mecnun değilsin. | |
3: Ve muhakkak ki senin için, elbette kesintisi olmayan mükâfat vardır. | |
4: Ve muhakkak ki sen, mutlaka çok büyük bir ahlâk üzeresin. | |
5: Artık yakında sen göreceksin ve onlar da görecekler. | |
6: Sizin hanginiz meftun (şaşkın)? | |
7: Muhakkak ki senin Rabbin; O, kim Kendi yolundan saptı, çok iyi bilir ve O hidayete ermiş olanları da çok iyi bilir. | |
8: Öyleyse yalanlayanlara itaat etme. | |
9: Onlar senin müsamaha göstermeni temenni ettiler (istediler), o zaman onlar da müsamaha göstereceklerdi. | |
10: Lüzumsuz yere çok yemin edenlerin hiçbirine itaat etme. | |
11: Devamlı kusur arayanlara, lâf taşıyanlara (itaat etme). | |
12: Hayrı devamlı engelleyenlere, haddi tecavüz eden günahkârlara (itaat etme). | |
13: Kötülük yapan zorbalara, bundan başka haram yiyen günahkârlara (itaat etme). | |
14: Mallara ve oğullara sahip olmaları (sebebiyle onlara itaat etme). | |
15: Ona âyetlerimiz okunduğu zaman: “(Bunlar) evvelkilerin masalları.” dedi. | |
16: Biz yakında onun burnu üzerine damga basacağız. | |
17: Muhakkak ki Biz, onları belâya uğrattık. Bostan mahsulünü mutlaka, sabah erkenden (fakirlere göstermeden) devşirmek için yeminleşen bostan sahiplerini belâya uğrattığımız gibi. | |
18: Ve bir istisna yapmıyorlar. | |
19: Fakat onlar uyuyorken, Rabbin tarafından gönderilen bir afet onun (bostan mahsullerinin) üzerinde dolaştı. | |
20: Böylece (mahsul) simsiyah oldu (bahçe kara toprak gibi oldu). | |
21: Nihayet sabah olunca birbirlerine seslendiler. | |
22: Eğer devşirecekseniz, tarlanıza sabah erken gidin! | |
23: Bundan sonra aralarında gizlice konuşarak (evden) ayrıldılar. | |
24: Sakın bugün oraya (bostana) sizin yanınıza bir yoksul girmesin. | |
25: Ve (yoksulları) men etmeye güçleri yetecek (diye) sabah erkenden gittiler. | |
26: Fakat onu (bostanın halini) görünce: “Muhakkak ki biz, gerçekten dalâlette olan kimseleriz.” dediler. | |
27: Hayır, biz mahrum olan kimseleriz. | |
28: Onların en makul düşüneni: “Ben, size eğer (Allah'ı) tesbih etmiyorsanız, olmaz (tesbih etmeniz gerekir) demedim mi?” dedi. | |
29: “Bizim Rabbimiz Sübhan'dır (yücedir, herşeyden münezzehtir). Muhakkak ki biz, zalim kimseler olduk.” dediler. | |
30: Bunun üzerine birbirlerine, kınayarak karşılık verdiler. | |
31: Yazıklar olsun bize, muhakkak ki biz, haddi aşan kimseler olduk. | |
32: Rabbimizin bize, onun yerine, ondan daha hayırlısını bedel olarak vermesi umulur. Muhakkak ki biz, Rabbimize rağbet eden kimseleriz. | |
33: Azap, işte böyledir ve ahiret azabı elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi. | |
34: Muhakkak ki takva sahipleri için, Rab'lerinin yanında Naîm cennetleri vardır. | |
35: İşte böyle, müslümanları (teslim olanları), mücrimler (suçlular) gibi kılar mıyız (bir tutar mıyız)? | |
36: Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz? | |
37: Yoksa sizin bir kitabınız var da ondan ders mi okuyorsunuz? | |
38: Gerçekten onun içinde (o kitapta) “beğenip seçtiğiniz şeyler mutlaka sizindir” (mi yazılı)? | |
39: Yoksa sizin için kıyâmete kadar sürecek olan, üzerimizde yeminler mi var: “Ne hüküm verirseniz, o mutlaka sizindir (diye).” | |
40: Onlara sor: “Onların hangisi bunun savunucusudur?” | |
41: Yoksa onların ortakları mı var? Öyleyse ortaklarını getirsinler, eğer doğru söyleyen kimse iseler. | |
42: Gerçeklerin açığa çıktığı gün, secde etmeye davet olunurlar. Fakat (secde etmeye) güçleri yetmez. | |
43: Gözleri korkudan ürpermiş halde, onları bir zillet kaplar. Onlar, salimken (sağlıklı ve selâmette iken) secde etmeye davet olunmuşlardı. | |
44: Artık bu sözü yalanlayan kişileri Bana bırak. Yakında onları bilmedikleri bir yerden tedricen (yavaş yavaş azaba) yaklaştıracağız. | |
45: Ve Ben, onlara mühlet veriyorum. Muhakkak ki Benim tuzağım, çok kuvvetlidir. | |
46: Yoksa onlardan ücret mi istiyorsun? Böylece onlar ağır bir borç altındalar mı? | |
47: Veya gayb (bilinmeyen âlemler), onların yanında da, artık onlar mı yazıyorlar? | |
48: Artık Rabbinin hükmüne sabret. Ve balık sahibi (Yunus A.S) gibi olma. O, çok hüzünlü, gamlı olarak (Rabbine) nida etmişti. | |
49: Eğer O'nun Rabbinden kendisine bir ni'met yetişmese idi, mutlaka O, zemmolunmuş (kınanmış) olarak boş araziye atılmış olacaktı. | |
50: Fakat O'nun Rabbi, kendisini seçti, böylece O'nu salihlerden kıldı. | |
51: Ve inkâr edenler, zikri (Kur'ân'ı) işittikleri zaman gerçekten seni, neredeyse gözleri ile devirirler. Ve: “Muhakkak ki o, gerçekten mecnundur (delidir).” derler. | |
52: Ve O (Kur'ân), âlemlere zikirden (öğütten) başka bir şey değildir. | |