Süleyman Ateş Meali |
|
1: Nûn. Kaleme ve (kalemle) yazdıklarına andolsun. | |
2: Sen, Rabbinin ni'metiyle cinlenmiş (deli) değilsin. | |
3: Senin için kesintisiz bir mükâfât vardır. | |
4: Ve sen, büyük bir ahlâk üzerindesin. | |
5: (Sen de) Göreceksin, onlar da görecekler; | |
6: Hanginizin fitnelenmiş (cin çarpmış delirmiş) olduğunu. | |
7: Şüphesiz Rabbin, kim(ler)in kendi yolundan saptığını ve kimlerin yolda olduğunu en iyi bilen O'dur. | |
8: Öyleyse yalanlayanlara itâ'at etme. | |
9: İstediler ki, sen yağcılık yapasın da onlar da yağcılık yapsınlar (sana yumuşak davransınlar). | |
10: Şunların hiçbirine itâ'at etme: Yemin edip duran aşağılık, | |
11: Kötüleyip duran, söz götürüp getiren, | |
12: Hayra engel olan, saldırgan, günâhkâr, | |
13: Kaba, sonra da kötülükle damgalı, | |
14: Mal ve oğullar sâhibi olmuş diye (yolunu şaşırmış). | |
15: Kendisine âyetlerimiz okunduğu zaman: "Eskilerin masalları" der. | |
16: Biz onu burnunun üzerine damga vurup işâretleyeceğiz. | |
17: Biz bunlara da belâ verdik, şu bahçe sâhiplerine belâ verdiğimiz gibi: Hani onlar, sabah olunca bahçeyi mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi. | |
18: İstisnâ da etmiyorlar (Allâh dilerse biçeriz demiyorlar)dı. | |
19: Fakat onlar uyurlarken hemen (gönderilen) dolaşıcı bir belâ, onu sardı da, | |
20: Bahçe simsiyah kesiliverdi. | |
21: Sabahleyin birbirlerine seslendiler: | |
22: "Haydi devşirecekseniz erkenden ekininize gidin" diye. | |
23: Derken yürüdüler; fısıldaşıyorlardı: | |
24: "Sakın, bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın" diye. | |
25: Devşirebileceklerini umarak erkenden gittiler. | |
26: Fakat bahçeyi görünce: "Herhalde biz yolu şaşırdık." dediler. | |
27: "Hayır, doğrusu biz mahrum bırakıldık!" | |
28: Orta (yolda giden iyi)leri: "Ben size demedim mi? Rabbinizi tesbih etmeniz gerekmez miydi?" dedi. | |
29: "Rabbimizi tesbih ederiz, doğrusu biz zulmedenlermişiz!" dediler. | |
30: Dönüp birbirlerini kınamağa başladılar: | |
31: "Yazık bize, dediler, biz azgınlarmışız!" | |
32: "Belki Rabbimiz, bize onun yerine ondan daha iyisini verir. Biz Rabbimize yönelir, O'ndan umarız." | |
33: İşte azâb böyledir. Âhiret azâbı ise daha büyüktür, keşke bilselerdi. | |
34: Korunanlar için de Rableri katında ni'met bahçeleri vardır. | |
35: Biz müslümanları suçlular gibi yapar mıyız hiç? | |
36: Neyiniz var, nasıl hüküm veriyorsunuz? | |
37: Yoksa sizin bir Kitabınız var da onda mı (bu hükümleri) okuyorsunuz? | |
38: Onda istediğiniz her şeyi buluyorsunuz? | |
39: Yoksa sizin istediğiniz hükmü verebileceğinize dair, kıyâmete kadar sürecek andlarınız mı var üzerimizde? | |
40: Sor onlara: Onların hangisi buna kefil olacak? | |
41: Yoksa kendilerinin ortakları mı var? Doğru iseler ortaklarını çağırsınlar. | |
42: Bacaktan açılacağı (paçanın sıvanacağı, işlerin güçleşeceği) ve secdeye da'vet edilecekleri gün (secde) edemezler. | |
43: Gözleri düşük olarak yüzlerini bir zillet kaplar. Onlar sağlam iken de secdeye da'vet edilirler (fakat secde etmezler)di. | |
44: Bu sözü yalanlayanı bana bırak; onları bilmedikleri yerden derece derece (azâba) yaklaştıracağız. | |
45: Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim tuzağım sağlamdır (onu kimse bozamaz). | |
46: Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar ağır borç altında mı kalıyorlar? | |
47: Yoksa gayb (görünmez bilgi hazinesi), kendi yanlarında da onlar mı (istedikleri gibi) yazıyorlar? | |
48: Sen Rabbinin hükmüne sabret, balık sâhibi (Yûnus) gibi olma. Hani o, sıkıntıdan yutkunarak (Allah'a) seslenmişti. | |
49: Eğer Rabbinden ona bir ni'met yetişmeseydi, yerilerek çıplak bir yere atılırdı. | |
50: Fakat Rabbi onun du'âsını kabul etti de onu Sâlih (iyi insan)lardan yaptı. | |
51: O inkâr edenler Zikr (Kur'ân)'ı işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devireceklerdi. "O mecnundur" diyorlardı. | |
52: Halbuki o, âlemler için uyarıdan başka bir şey değildir! | |