İbni Kesir Meali |
|
1: Nun. Kaleme ve onunla yazılanlara andolsun ki; | |
2: Sen, nimeti sayesinde bir deli değilsin. | |
3: Doğrusu senin için tükenmeyen bir mükafat vardır. | |
4: Muhakkak ki sen; büyük bir ahlak üzerindesin | |
5: Yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler; | |
6: Hanginizin aklından zoru olduğunu. | |
7: Muhakkak ki senin Rabbın; kendi yolundan sapanları çok iyi bilir. Ve O, hidayete erevleri de en iyi bilendir. | |
8: Öyleyse sen; yalanlayanlara uyma. | |
9: Onlar isterler ki; sen yumuşak davranasın da kendileri de yumuşaklık göstersinler. | |
10: Sen; yemin edip duran, izzet-i nefsi bulunmayana uyma. | |
11: Daima ayıplayan ve laf getirip götürene. | |
12: Durmadan hayra engel olana, haddi aşana, çok günahkara. | |
13: Kaba, haşin ve bunlardan başka da kulağı kesik olana, | |
14: Mal ve oğullar sahibi olmuş diye. | |
15: Ayetlerimiz ona okunduğu zaman; öncekilerin masalları, der. | |
16: Biz, onun burnunu yakında yere sürteceğiz. | |
17: Biz; vaktiyle o bahçe sahiplerini denediğimiz gibi bunları da denedik. Hani sabah olunca; onu mutlaka devşireceklerine ve biçeceklerine yemin etmişlerdi. | |
18: Bir istisna da yapmıyorlardı. | |
19: Ama onlar, daha uykuda iken; Rabbının katından gönderilen bir salgın onu sardı da, | |
20: O, kupkuru kesildi. | |
21: Sabah erken birbirlerine seslendiler; | |
22: Mahsullerinizi devşirecekseniz erkence çıkın, diye. | |
23: Ve gizli gizli konuşarak yürüyorlardı. | |
24: Sakın bugün hiç bir yoksul çıkmasın karşınıza ve oraya girmesin, diye. | |
25: Güçleri yetermiş gibi erkenden gittiler. | |
26: Onu gördüklerinde dediler ki: Herhalde biz yanlış geldik. | |
27: Hayır, belki de biz mahrum bırakıldık. | |
28: Ortancaları dedi ki: Ben size demedim mi? Tesbih etmeli değil miydiniz? | |
29: Dediler ki: Tesbih ederiz Seni Rabbımız, gerçekten biz, zalimlerden olmuşuz. | |
30: Şimdi birbirlerini yermeye başladılar. | |
31: Dediler ki: Yazıklar olsun bize, doğrusu biz; azgınlardanmışız. | |
32: Belki Rabbımız bize bundan daha iyisini verir. Doğrusu biz; artık Rabbımızdan dilemekteyiz. | |
33: Azab işte böyledir. Fakat ahiret azabı elbet daha büyüktür. Keşki bilmiş olsalardı. | |
34: Muhakkak ki müttakiler için, Rabbları katında Naim cennetleri vardır. | |
35: Biz; müslümanları suçlular gibi tutar mıyız hiç? | |
36: Ne oluyor size, nasıl hükmediyorsunuz? | |
37: Yoksa size mahsus bir kitab var da ondan mı okuyorsunuz? | |
38: Seçtikleriniz herhalde orada olacaktır. | |
39: Yoksa kıyamet gününe kadar sürüp gidecek ahidler mi var aleyhimizde? Muhakkak ki hükmettikleriniz sizin olacaktır. | |
40: Sor onlara; hangisi bunu üzerine alacak? | |
41: Yoksa onların ortakları mı var? Öyleyse ortaklarını da getirsinler. Eğer sadıklardan iseler. | |
42: O gün; baldırlar açılır ve secdeye çağrılırlar. Ama buna güç yetiremezler. | |
43: Gözleri dönmüş olarak, yğzlerini zillet bürür. Halbuki kendileri sapa* sağlam oldukları vakit secdeye çağırılmışlardı. | |
44: Bu sözü yalanlayanları Bana bırak. Biz; onları, kendilerinin bilmeyecekleri bir yönden derece derece azaba yaklaştıracağız. | |
45: Ben; onlara mühlet veriyorum. Benim tuzağım muhakkak sağlamdır. | |
46: Yoksa sen, onlardan bir ücret istiyorsun da ağır bir borç altında mı kalmışlardır? | |
47: Yoksa gayb kendilerinin katında mıdır da ondan yazıyorlar? | |
48: Sen; Rabbının hükmüne sabret ve balık sahibi gibi olma. Hani o; gamla dolu olarak, Rabbına seslenmişti. | |
49: Rabbının katında ona bir nimet erişmiş olmasaydı; mutlaka o, kınanmış olarak çıplak bir yere atılacaktı. | |
50: Rabbı, onu seçti de salihlerden kıldı. | |
51: Doğrusu o küfredenler, zikri işittiklerinde, az kalsın seni gözleriyle yiyeceklerdi. Ve o, mutlaka bir delidir, diyorlardı. | |
52: Halbuki o, alemler için öğütten başka bir şey değildir. | |