Abdulbaki Gölpınarlı Meali |
|
1: Nûn, andolsun kâleme ve yazdıklarına. | |
2: Sen, Rabbinin nîmeti sâyesinde deli değilsin. | |
3: Ve sana, tükenmez, minnetsiz bir mükâfat var. | |
4: Ve şüphe yok ki sen, pek büyük bir ahlâka sâhipsin elbette. | |
5: Yakında sen de görürsün ve onlar da görürler. | |
6: Deliliğe uğramış hanginiz? | |
7: Şüphe yok ki Rabbin, kendi yolundan sapanı da daha iyi bilir ve o, doğru yolu bulanları da daha iyi bilir. | |
8: Artık yalanlayanlara itâat etme. | |
9: Onlara yumuşaklık göstermeni arzularlar, öyle hareket etsen onlar da yumuşaklık gösterirler. | |
10: Ve itâat etme çok yemin edenlerin, reyinde isâbet bulunmayanların hiçbirine. | |
11: Ayıp arayan, kovucu ve söz getirip götürücüyle. | |
12: Hayrı tamâmıyla meneden haddini aşmış suçluya. | |
13: Ayrıca da çirkin ve kötü huylu soysuza. | |
14: Mal mülk ve evlât sâhibi bile olsa. | |
15: Ona âyetlerimizi okuyunca eskilere âit masallar dedi. | |
16: Büyüyüp bir hortuma dönen burnuna, yakında bir damga vururuz. | |
17: Ve biz, onları açlıkla, kıtlıkla sınarız, nitekim o bahçe sâhiplerini de sınamıştık; hani, sabahleyin erkenden, bahçelerindeki mahsûlü kesmeye ant içmişlerdi. | |
18: Ve Tanrı dilerse de dememişlerdi. | |
19: Halbuki bahçenin üstünde, Rabbinden gelen bir felâket dolaşmadaydı ki onlar uyuyorlardı. | |
20: Derken bahçe, bütün mahsûlü kesilip biçilmiş, kupkuru çorak bir yere, bir çöle dönmüştü. | |
21: Sabahleyin birbirlerine sesleniyorlardı. | |
22: Mahsûlünüzü kesip devşirecekseniz erkence koşun, gidin. | |
23: Derken yola düştüler ve birbirlerine de gizlice diyorlardı ki. | |
24: Bugün hiçbir yoksula yol vermeyin, yanınıza gelmesin sakın. | |
25: Ve kendilerini, yoksulları men etmeye güçleri yeter sanarak erkenden gittiler. | |
26: Bahçeyi görünce gerçekten de dediler, elbette yolumuzu şaşırdık. | |
27: Hayır dediler, biz mahrûm olup gitmişiz. | |
28: İçlerinden en iyileri, ben demedim miydi size dedi, mâbûdunuzu tenzîh etseniz ne olurdu. | |
29: Dediler ki: Şanı yücedir Rabbimizin, gerçekten de zâlimlerden olduk biz. | |
30: Birbirlerine dönerek birbirlerini kınamaya başladılar. | |
31: Yazıklar olsun bize dediler, gerçekten de azmışız biz. | |
32: Umulur ki Rabbimiz, onun yerine bize daha da hayırlısını verir, gerçekten de biz, Rabbimizi dilemede, ondan istemedeyiz. | |
33: İşte bunun gibidir azap ve elbette âhiret azâbı, daha da büyüktür bilirseniz. | |
34: Şüphe yok ki çekinenlere, Rableri katında Naîm cennetleri var. | |
35: Artık Müslümanları da suçlularla bir mi tutacağız? | |
36: Ne oldu size ki? Nasıl hükmediyorsunuz? | |
37: Yoksa size mahsus bir kitap var da oradan mı okuyorsunuz. | |
38: Orada, neyi beğenir, isterseniz sizindir diye mi yazılı? | |
39: Yoksa hükmü kıyâmete dek sürecek antlar mı ettik size, şüphe yok ki ne buyurursanız o olacak sizin için, diye? | |
40: Onlara sor, bunlara kefîl olan kimmiş içlerinden? | |
41: Yoksa ortakları mı var? Doğru söylüyorlarsa gelsinler bakalım ortaklarıyla. | |
42: O gün, işler güçleşir ve secdeye dâvet edilirler, derken güçleri yetmez. | |
43: Gözleri yere dikilir, üstlerine aşağılık çöker ve gerçekten de sağ esenken de secdeye dâvet edilmişlerdir de secde etmemişlerdi. | |
44: Artık sen, bu sözü yalanlayanı bırak bana, biz onları yavaş yavaş, hiç bilmedikleri yerden cehenneme çeker dururuz. | |
45: Ve onlara mühlet vermedeyim, fakat şüphe yok ki azâbım, pek kuvvetlidir. | |
46: Yoksa onlardan ücret istiyorsun da derken onlar da ağır bir borç altında mı kaldılar? | |
47: Yoksa gizli âlem, onların yanında da onu mu yazıyorlar? | |
48: Artık sabret Rabbinin hükmüne ve balıkla arkadaş olana benzeme; hani o, dertten boğulmuş bir halde Rabbine nidâ etmişti. | |
49: Rabbinden bir nîmet erişmeseydi ona elbette bir yere, fenâ bir halde bırakılır giderdi. | |
50: Derken Rabbi, onu seçti de temiz kişilerden kıldı. | |
51: Ve az kalmıştı ki kâfirler, Kur'ân'ı duydukları zaman seni gözleriyle yiyip helâk etsinler ve derlerdi ki: Şüphe yok, bu, bir deli elbette. | |
52: Halbuki o, ancak âlemlere bir öğüttür. | |