Abdulbaki Gölpınarlı Meali |
|
1: Kaaf, andolsun büyük ve şerefli Kur'ân'a. | |
2: Hayır, onlar, içlerinden bir korkutucunun gelmesine şaşıp kaldılar da kâfirler, gerçekten de dediler, bu şaşılacak bir şey. | |
3: Ölüp bir yığın toprak olduktan sonra mı? Bu, pek uzak, pek olmayacak bir dönüş. | |
4: Gerçekten de yeryüzü, onlardan neyi eksiltir, biliriz biz ve katımızdadır her şeyi koruyan ve zapteden kitap. | |
5: Hayır, gerçek olan Kur'ân, onlara gelince yalanladılar da şimdi darmadağın bir işe daldılar. | |
6: Bakmazlar mı üstlerindeki göğe? Nasıl kurduk onu ve bezedik ve bir yarığı, yırtığı da yok. | |
7: Ve yeryüzünü nasıl yaydık ve oraya metin dağlar koyduk ve orada, gözler, gönüller açan güzelim nebatları çifter çifter bitirdik. | |
8: Mâbûduna dönen her kulun, can gözünü açmak ve ona, ibret ve öğüt vermek için. | |
9: Ve gökten de kutlu bir yağmur yağdırmadayız da o sâyede bağlar, bahçeler ve biçilecek tâneler, yeşertip bitirmedeyiz. | |
10: Ve hurma ağaçları ki boy atıp uzar ve meyveleri, birbirine bitişmiş, âdetâ istiflenmiştir. | |
11: Kullara rızık olarak ve o yağmurla ölü şehri diriltiriz, işte kabirden çıkış da böyledir. | |
12: Onlardan önce Nûh kavmi ve Ashâb-ı Ress ve Semûd kavmi de yalanlamışlardı. | |
13: Ve Âd ve Firavun kavimleri ve Lût'un kardeşleri. | |
14: Ve Ashâb-ı Eyke ve Tubba' kavmi; hepsi de peygamberleri yalanlamışlardı da helâk olmayı hak ettiler. | |
15: İlk yaratışta âciz mi kaldık ki? Hayır; ama onlar, yeni bir yaratışta şüphe içindeler. | |
16: Ve andolsun ki biz insanı yarattık ve nefsi, onu ne gibi vesveselere düşürür, biliriz ve biz, ona, şah damarından daha yakınız. | |
17: Ne söyler, ne yaparsa yazan iki melek var, biri sağda oturmuş, biri solda. | |
18: Hiçbir söz söylemez ki yanında, onu zapteden, gözetip kollayan biri bulunmasın. | |
19: Ölüm baygınlığı, gerçek olarak gelip çattı mı buydu işte denir, senin kaçıp durduğun. | |
20: Ve üfürülür sûr'a, işte bu gündür azap günü. | |
21: Ve herkes, yanında bir sürüp götüren ve bir tanık olarak gelir. | |
22: Andolsun ki gafletteydin bundan, derken perdeyi kaldırdık gözünden, artık gözün keskin bugün. | |
23: Arkadaşı olan melek, der ki: İşte, ne yaptıysa hepsi bende, hepsi hazır. | |
24: Artık atın cehenneme adamakıllı kâfir olan ve gerçeğe karşı inat eden herkesi. | |
25: Hayrı tamâmıyla meneden zâlim şüpheciyi. | |
26: Ki Allah'la berâber bir başka mâbut da kabûl etmiştir, atın artık onu çetin azâba. | |
27: Arkadaşı, Rabbimiz der, onu, taşkınlığa ben sevketmedim ve fakat o, pek uzak bir sapıklık içindeydi. | |
28: Der ki: Huzûrumda çekişmeyin ve ben, önceden azâp edeceğimi bildirmiştim size. | |
29: Katımda söz değiştirilemez ve ben, kullara zulmetmem. | |
30: O gün deriz cehenneme: Doldun mu? Ve der ki: Daha yok mu? | |
31: Ve yaklaştırılır cennet, çekinenlere ve onlardan uzak değildir. | |
32: İşte denecek, size, mâbûduna tövbe eden, emri, iyiden iyiye koruyan herkese vaadedilen bu. | |
33: Görmediği halde rahmandan korkan ve ona yönelmiş bir yürekle gelen kişiye vaadedilen bu. | |
34: Esenlikle girin oraya; bugün, ebedîlik günü. | |
35: Onlaradır ne dilerlerse orada ve katımızda daha da fazlası var. | |
36: Ve nice nesiller helâk ettik onlardan önce. Onlar, bunlardan daha çokluktu, daha güçlü kuvvetliydi, derken şehirleri delik deşik etmişlerdi, her tarafı ellerine geçirmişlerdi fakat bir kaçacak yer mi var? | |
37: Şüphe yok ki bunda, gönlü olana, yahut görerek kulak verene ibret ve öğüt var elbet. | |
38: Ve andolsun ki biz, gökleri ve yeryüzünü altı günde yarattık ve bir yorgunluk gelmedi bize. | |
39: Artık sabret ne derlerse ve Rabbine hamd ederek onu tenzîh et güneş doğmadan önce ve batmadan önce. | |
40: Ve geceleyin ve secdelerden sonra. | |
41: Ve dinle o nidâ edenin, yakın bir yerden bağıracağı gün, sesini. | |
42: O gün, o bağrışı, gerçek olarak işitecekler; işte o gündür kabirlerden çıkış günü. | |
43: Şüphe yok ki biz diriltiriz ve biz öldürürüz ve dönülüp gelinecek tapı, bizim tapımızdır. | |
44: O gün yarılır yeryüzü de çıkarlar oradan ve hızlı hızlı koşarlar; bu toplayış, bize pek kolaydır. | |
45: Biz daha iyi biliriz ne dediklerini ve senin, onlara, dilediğini yapacak bir kudretin yok, artık, azaptan korkana Kur'ân'la öğüt ver. | |