Hakkı Yılmaz Meali |
|
1: (1-3) "Bir isteyen, “yükselme zamanları” sahibi Allah'tan, kendisini savacak kimsenin olmadığı; engellenemeyen, kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimselere özgü, ‘olacak azab’ı istedi. " | |
4: Haberci âyetler ve vahiy, miktarı elli bin yıl olan bir gün içinde O'na yükselir/ yeryüzünden çekilir. | |
5: O hâlde sen, güzel bir sabır ile sabret. | |
6: (6,7) Şüphesiz Biz, olacak azabı çok yakın görürken, onlar onu çok uzak görüyorlar. | |
8: (8-10) "O gün gök erimiş bir maden gibi olur. Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur. Ve bir sıcak; yakın dost bir sıcak; yakın dosta sormaz. " | |
11: (11-14) Birbirlerine gösterilmiş oldukları hâlde suçlu, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, eşini ve kardeşini, kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye/kurtulmalık versin sonra da kendini kurtarabilsin ister. | |
15: (15-18) Kesinlikle o suçlunun düşündüğü gibi değil! O, sırtını dönen ve yüz çevireni, toplayıp da kasada yığanı çağıran, kavurup soyan, alevlenen bir ateştir. | |
19: (19-21) "Şüphesiz insan dayanıksız ve huysuz oluşturulmuştur; kendisine kötülük dokundu mu sızlanır. Kendisine hayır dokundu mu/ kendisi varlıklı kılındığında da küçük bir yardımı bile engeller. " | |
22: "Ancak “salâtçılar” [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmayı ilkeleştirmişler] bunun dışındadır. " | |
23: "Salâtçılar ki salâtlarını [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmalarını; toplumu aydınlatmayı] sürdürenlerdir. " | |
24: (24,25) Ve salâtçılar, kendi mallarında, isteyen ve istemekten utanan yoksullar için belli bir hak olan kimselerdir. | |
26: Ve salâtçılar, ceza gününü tasdik ederler. | |
27: Ve salâtçılar, Rablerinin azabından korkanlardır. – | |
28: Şüphesiz Rablerinin azabından güvende olunmaz.– | |
29: (29-31) "Ve salâtçılar, ırzlarını koruyanlardır. –Ancak eşleri veya sözleşmelerinin sahip oldukları hariçtir. Çünkü onlara yaklaştıklarında kınanmazlar. Artık ötesini isteyenler; işte onlar sınırı aşanların ta kendileridir.– " | |
32: Ve salâtçılar, emanetlerine ve ahitlerine riâyet ederler. | |
33: Ve salâtçılar, şâhitliklerini yerine getirirler. | |
34: "Ve salâtçılar, salâtları [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma ilkeleri] üzerine korumacıdırlar. " | |
35: İşte bu salâtçılar, cennetlerde ağırlanırlar. | |
36: (36,37) "Şimdi kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kimselere ne oluyor da, her yandan, grup grup boyunlarını uzatarak sana doğru koşuyorlar? " | |
38: Onlardan her biri, bir nimet cennetine girdirileceğini mi umuyor? | |
39: Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! Biz, onları bildikleri şeyden oluşturduk. | |
40: (40,41) Artık hayır. Doğuların ve batıların Rabbine kasem ederim ki Biz, onların yerine kendilerinden daha hayırlı olanları getirmeye kesinlikle güç yetirenleriz. Ve Biz, önüne geçilenler değiliz. | |
42: Sen onları hemen bırak da, vaat edilen günlerine kavuşuncaya dek boşa uğraşsınlar ve oynayadursunlar. | |
43: O gün onlar, kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar. Sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi. | |
44: Gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri aşağılığa bürünmüş bir hâlde. İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür! | |