Celal Yıldırım Meali |
|
1: (1-2-3) Bir soran, yükselme yollarının ve basamaklarının sahibi Allah'tan kâfirlerin başına gelecek ve hiçbir kimsenin savamayacağı azabı soruyor. | |
4: Melekler ve Ruh (Melek Cebrail veya çok büyük bir melek olan Ruh), miktarı elli bin yıl olan bir günde ona (o derecelere) yükselirler. | |
5: Artık sen, güzelce sabret (de neticeyi bekle). | |
6: Şüphesiz o kâfirler azabı uzak görürler. | |
7: Biz ise, onu yakın görmekteyiz. | |
8: O gün ki gök erimiş maden gibi olur. | |
9: Dağlar, atılmış renk renk yüne benzer. | |
10: Candan hiçbir dost, candan bir dostunu sormaz. | |
11: (11-12-13-14) Birbirlerine gösterilirler (ama) suçlu günahkârlar o günün azabına karşılık oğullarını, eşini, kardeşini, kendisini barındıran kabile ve obasını ve yeryüzündeki her şeyi fidye verip kendini kurtarmak ister. | |
15: Hayır (bu mümkün değil), doğrusu Cehennem alev alev köpürüp duran yerdir.. | |
16: Bedenin etrafını ve organlarını koparırcasına kavurur. | |
17: (17-18) Arkasını döneni, yüzçevirip gideni, mal toplayıp yığanı davet eder. | |
19: Şüphesiz ki insan, hırslı açgözlü yaratılmıştır. | |
20: Kendisine bir kötülük dokununca basar feryadı. | |
21: Bir iyilik erişince de (kıskanır da onu başkasından) men'eder. | |
22: (22-23) Ancak şunlar müstesna : Namaz kılanlar ve namazlarına devam edenler. | |
24: (24-25) Mallarında, muhtaç durumda olana, maldan yoksun bulunana belirli bir hak ayıranlar. | |
26: Hesap ve ceza gününü doğrulayıp inananlar. | |
27: (27-28) Rablarının azabından korkup içi titreyenler, —ki Rablarının azabından elbette güven içinde kalınmaz—. | |
29: (29-30) Eşlerine ve ellerinin sahip bulunduğu cariyelere karşı müstesna —ki bunlara karşı kınanmazlar—, iffetlerini koruyanlar, | |
31: Bunun ötesini arayıp arzu edenler (olursa), işte onlar (meşru' sınırı) aşanlardır.. | |
32: Emanetlerini ve verdikleri sözü yerine getirirler. | |
33: Şahitliklerini dosdoğru yerine getirirler. | |
34: Namazlarını (vakitlerinde) kılarak korurlar. | |
35: İşte bunlar Cennetlerde ağırlananlardır. | |
36: (36-37) O inkâr edenlere ne oluyor ki, sağdan soldan bölük bölük boyunlarını uzatarak sana doğru koşuyorlar ? | |
38: Onlardan her kişi Nîmet Cenneti (veya Naim Cennetijne yerleştirilmeyi mi umuyorlar? | |
39: Hayır, elbette biz, onları bildikleri şeyden yarattık.. | |
40: (40-41) Hayır, (İlâhî sünnet onların sandığı gibi değildir). Doğuların ve batıların Rabbına and içerim ki, elbette bizim onların yerine kendilerinden hayırlısını getirmeğe kudretimiz yeter ve bizim önümüze de geçilmez. | |
42: Artık sen, onları bırak da, kendileri için va'dolunan güne kavuşuncaya kadar (inkâr ve azgınlıklarına) dalıp oynasınlar. | |
43: O gün onlar, sanki dikili hedefe acele akın edip gidiyorlarmış gibi kabirlerinden sür'atle çıkarlar. | |
44: Gözleri korkudan alçalıp düşük bir haldedir, zillet kendilerini saracak ; işte bu, Va'dolundukları gündür. | |